Atatürk Havalimanı katliamı Rusya ve İsrail anlaşmasına tepki mi?

Medyaradar medya-siyaset analisti Atilla Akar, Atatürk Havaalanı saldırısını sıcağı sıcağına değerlendirdi…

Bir ülkenin havaalanları, otogarları, tren istasyonları, deniz limanları, vb gibi toplu ulaşım noktaları her zaman terör hedefleri arasındadır. Buraların hedef olmalarının ise üç ana sebebi vardır. Birincisi kalabalık toplanma alanları oldukları için çok sayıda zayiat verdirme olanağı vardır. İkincisi; bilhassa havaalanları genellikle o ülkenin yurtdışına açılan kapısı olduklarından ve yabancı turist potansiyeli ihtiva etmelerinden dolayı buralarda olacak bir olayın yurtdışında da gündem yaratması beklenebilir. (Dolayısıyla turizm potansiyelinizi doğrudan etkilemeleri mümkündür.) Üçüncüsü mantıken “en iyi korunması gereken yerler” statüsünde oldukları için aynı zamanda ülke insanlarına “Bakın, devletiniz-hükümetiniz buraları dahi koruyamıyor” demek içindir. Her halükârda bu gibi yerlere yönelik eylemler psikolojik katsayısı yüksek mahiyette olması beklenen eylemlerdir. Hesaplar buna göre yapılır!

İşte Atatürk Havalimanı’na yönelik saldırı da bu türden bir eylem gibi görünüyor. Resmi açıklamaya göre şu ana kadar 36 vatandaşımız hayatını kaybederken 147 vatandaşımız ise yaralanmış bulunuyor. Alçak teröristler gene bir fırsatını ve açığımızı bulup yapacaklarını yapmışlar besbelli.

ESENBOĞA SALDIRISI OLAYI VE ERMENİ TERÖR ÖRGÜTÜ ASALA HATIRLANMALI!...

Hatırlanacak olursa benzer bir eylemde 7 Ağustos 1982 tarihinde Ankara Esenboğa Havaalanı’nda Ermeni Terör Örgütü ASALA tarafından gerçekleştirilmişti. (Ayrıca olayın restoranda rehine alma aşaması da mevcuttur.) 9 ölü ve 72 yaralımız vardı. Eylemi yapanlardan Zohrap Sarkisyan olay yerinde ölürken Levon Ekmekçiyan sağ yakalandı ve 29 Ocak 1983 tarihinde idam edildi. Yani örgütler değişiyor ama Türkiye’ye karşı uygulanan terör konsepti hiç değişmiyor!

Son eyleme hangi aşamada müdahale edilebilmiştir tam anlamıyla bilemiyoruz. Ama militanların canlı bomba düzeneğinin yanı sıra kalaşnikof tüfek ve –muhtemelen- el bombası taşıması akla daha da ilerlemeyi hesapladıkları ve eylemi bir rehine alma krizine çevirme ihtimali olduğunu da düşündürüyor. Olay bu boyutları kazansaydı ne olurdu bilinmez. Tabii an itibariyle halen çok muğlak nokta var.

RUSYA VE İSRAİL ANLAŞMASI SONRASI OLMASI MANİDARDIR

Peki bu saldırıdan beklenen asıl amaç ve arkasındaki adres ne olabilir? Şüphesiz bu konuda akla birçok seçenek gelebilir. Ayrıntılarını bilemiyorum ve bu yazıyı olayı öğrendikten birkaç saat sonra gece yarısında yazıyorum. Elimde fazla veri yok. Ancak ilk kanaatim (Turizm potansiyelimizi hedeflemesi bakımından PKK veya diğer örgütlerler ihtimalini de sıfırlamadan) bu eylemin öncelikle IŞİD veya benzeri “Dinci Terörist” kimlikli bir gruba mensup militanların işlemiş olabileceği yönündedir. Gene de bu aşamada kesindir diyemem. Fakat “çok daha önemli bir gerekçesi olmalı” diye zamanlamadan yola çıkarak mantık yürütebilirim.

Ancak bundan da önemlisi eylemin Rusya ile yumuşama, İsrail ile de anlaşmanın hemen sonrasına denk gelmesidir. (Bir rivayete göre terörist Rus Acentası’nın önünde eylemi yapmıştır) O halde dünyada bu her iki ülke ile de ilişkilerimizin tekrar rayına oturmasını istemeyen, gerilimin sürmesinde fayda gören güçler var demektir. Bu yüzden Türkiye’ye bir “Uyarı” veya “Cezalandırma” amacı taşıyor olabilir. Türkiye’nin rota değiştirmesi” ni istemeyen bu güçler eylem için düğmeye basmış olabilirler. Ya da anlaşmaların bazı maddelerine tepki koymuş olabilirler.

Peki o halde nasıl bu kadar çabuk gündeme gelmiş olabilir? Şüphesiz her eylemin bir “hazırlık” aşaması vardır. Ancak günümüzde terör artık öyle hızlı ve mobilize harekete geçmektedir ki bazı aşamaları veya hazırlıkları kolaylıkla atlayabilirler. (Dolayısıyla istihbarat edinimi de zorlaşır) Sadece gözü kara bir ya da birkaç militan yetebilir. Klasik aşamalar kolaylıkla atlanabilir!

Dahası bu planlar ve lojistik imkânlar zaten önceden hazırdır. (Barınma, keşif, ulaşım, istihbari noktalar, vb) Geriye “Uyuyan hücreler”e basit bir brifing ve talimatın verilmesi kalmaktadır. İşte günümüz terörüne devletlerin yetişememesi veya zaaf içinde kalmalarının asıl sebeplerinden birisi de budur. Kaçmayı düşünenler uzun uzadıya planlar yaparlar, ölmeyi düşünenler değil. Kaçmayı düşünenlerle çatışabilirsiniz ölmeyi, düşünenlerle değil!

Bugünkü terörün ayırt edici özelliği ve hatta bir anlamda “avantajı” budur. Formül basittir: Saldır + yapacağını yap + öl. Bu eylem stratejisi karşısında hangi devlet-hükümet olsa fazla şansı yoktur. Bu yüzden sadece hükümete yüklenen yaklaşımları mantıki bulmuyorum. Hangi hükümet olursa olsun bir noktaya kadar karşı koyabilir. (Bu tüm ülkeler ve hükümetler için geçerlidir. Düne kadar Brüksel Havalimanı’ndaki saldırı hatırlansın!) Maalesef durum budur.

Öyle veya böyle; Atatürk Havalimanı saldırısı gerek mahiyeti, gerek sonucu gerekse de zamanlaması bakımından manidardır. Derin stratejik değişmeler yaşanırken benzeri saldırılar şaşırtıcı olmayacaktır. Ardından hangi örgüt çıkarsa çıksın, bir noktadan sonra önemli değildir. Hepsi “Türkiye’ye karşı olmak”ta birleşmişlerdir!

Önemli olan Türkiye’nin her durumda “terör tehdidi” altında oluşudur. Bu yüzden hemen suçlayıcı tavırlar almadan önce “Milli duruş” sergilemek hayatidir. Türkiye stratejik bir saldırı altında ise stratejik bir savunmaya geçmek durumundadır. Bu ise nutuklarla veya taziye mesajları ile sağlanamaz!

Unutulmamalı ki hiçbir şey Türk insanının güvenliği ve Türk devletinin bekasından daha önemli değildir!...

29. 06. 2016.

atillaakar@gmail.com