"ASLINDA O MUHABİR,VATAN GAZETESİNDE DEĞİL,PATRONA AİT BİR BÜYÜK GAZETEDE,BİR BÜYÜK GAZETECİDİR"!..

Vatan gazetesi Genel Yayın Müdürü Devecioğlu, Büyükanıt'ın, bahsettiği 'zarflama'nın Vatan muhabiri tarafından yapıldığını ve işine son verildiğini açıkladı. Ancak buna itiraz var.

Sakın bu da "Okuyucuyu zarflama" olmasın!

Vatan gazetesi Genel Yayın Müdürü TayfunDevecioğlu, "haber kaynağını zarflama" diye bir metodu, bir yıl önce ilk defa öğrendiğini aktararak dünkü yazısına giriyor.

"Haber kaynağını zarflamak" şöyle oluyormuş: Görüşeceğiniz kişiye, gazeteci olduğunuzu söylemiyor, itiraz edemeyeceği bir isim/unvan vererek kendinizi tanıtıyorsunuz.. Örneğin bir muhabir, bilgi alacağı yarbay/albay rütbeli birisini telefonla aradığında "Ben Tümgeneral Yılmaz. Söyle oğlum, kaç kişiydiniz birlikte" dese, muhatabınız ne yapabilir?


"Sizin Tümgeneral Yılmaz olduğunuzu nereden bileyim?" diyebilir mi?
Diyemez tabii ki!
Mecbur cevap verecek.
Böylece gazetecimiz de, bilgileri almış olacak!
Tayfun bey, "muhatabı aldatarak bilgi toplama" diye özetleyebileceğimiz bu metodu, 20 senelik gazetecilik hayatının 19. yılında öğrendiğini söylüyor.
Bence Tayfun bey, gazeteci olmayanların bile artık ezbere bildiği bu bayat numarayı yeni öğrendiğini söyleyerek, dikkatleri başka noktaya çekiyor..
Siz "Vay beee.. Ne numaralar varmış da, bizim saf Tayfun beyimiz daha yeni öğrenmiş" diye düşünürken, işin gerçek yönleri gözlerden kaçırılacak.
"Haber kaynağını zarflama" vakasını okurken siz, aslında "okuyucunun zarflandığı" gerçeğini kaçıracaksınız!
Nereden çıktı şimdi, "Okuyucuyu zarflama" diyeceksiniz!
Tayfun beyin sergilediği türden yürekli çıkışlar, benim şüphemi çeker her zaman!
Bu çıkış da şüphemi çekti! "Yazısında, `Haber kaynağını zarflama metodunu bir yıl önce öğrendim´ diyen meslektaşımız, sakın bu yazısıyla, okuyucuyu zarflayacak kadar profesyonel bir gazeteci olduğunu ispat ediyor olmasın!" dedim kendi kendime..
Önce, olayı patlatan GenelkurmayBaşkanı´nın akredite gazetecilerle yaptığı sohbetin ertesi günkü gazetelere baktım.
Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt, ne anlatmıştı gazetecilere: "Dağlıca´da çatışma sürüyor. Saat 15.10... Subayın birini bir gazeteci arıyor. Kendisini paşa olarak tanıtıyor, bilgi almaya çalışıyor. Kendisini tümgeneral olarak tanıtmış: Tümgeneral Yılmaz... 'Oğlum' demiş `Kaç kişiydiniz orada?´ Bilgiler almış. Şimdi bu etik bir davranış mı? Biz sahteciliği nasıl anladık? Bölgedeki PKK haberleşmesini, telsizlerini dinliyoruz. Arayan numaranın gazete santralı olduğunu anladık. Ben yöneticilerini aradım, onlar da çok üzüldüler."
Bu anlatımdan sonraki günün tüm gazete nüshalarına baktım.. Sadece devlet gazetesi, Büyükanıt´ın açıklamalarının bu kısmını görmezden gelmiş. Kocaman gazetede, tek satır bile olsa "Tümgeneral Yılmaz" aldatmacası yer almamış!
Adeta "suçlu benim" der gibi yani..
Tek delille karar verilmez tabii..
Dün suçu üstlenen Vatan gazetesinin o günkü nüshasına baktım.. Konu ile ilgili haberi şu başlıkla verilmiş: "Kim bu gazeteci?"
Şöyle düşünün.. 21 Ekim´de o menfur PKK baskını yaşanıyor. O gün, Vatan gazetesinin bir muhabiri bölgedeki bir subayı arayıp bilgi almaya çalışıyor. Genelkurmay o gün veya artesi günü olayın gerçek şeklini tespit ediyor ve 22 Ekim, bilemediniz 23 Ekim´de Vatan gazetesinin genel yayın yönetmeni ile görüşüp, sitemini bildiriyor.
Böyle bir durumda, olaydan 15 gün sonra, sayın Büyükanıt "etik dışı bir olay yaşandı" dediğinde, Vatan gazetesi "Kim bu gazeteci?" diye sorabilir mi?
Adama, "Bu ne pişkinlik kardeş?" demezler mi?
Hem muhabirin yalancılık yapıp, bir subayı aldatıyor. Genelkurmay Başkanı, yöneticinizi arayı