'ASALIM' DİYEN KOROYA KATILMIYORUM!.. ÇÜNKÜ BU UTANÇ HEPİMİZİN!..

Pompalı tüfekle gözünden vurulmuş günahsız bir genç, kuytuda taciz edilmiş masum bir bebek, "Kaybettiniz" diye bağırıyor bize. Hiçbir linç ya da idam hafifletemez acımızı!.. İyisi mi, bu tokatla kendimize gelelim.

Son 3 gündür, ben de her baba gibi, her ana gibi, her insan gibi, içimde kekremsi bir buruklukla geziyorum.
Nereye gitsem, hangi yöne dönsem, morarmış bedeniyle yürümekte zorlanan o 17 aylık bebeğin hali geliyor gözümün önüne... Hastane odasında "Anne" diye ağlayışını işitiyorum.
36 yaşındaki annesinin gözetiminde başına çöreklenmiş 40-41-69 yaşında 3 adamın ona musallat oluşunu düşünüyorum.
Sonra kendimi bir çocuk pornosu filminin setinde yakalamışçasına silmeye çalışıyorum bu görüntüyü hafızamdan...
Utanıyorum.
* * *
Biliyorum öfkelisiniz.
Bu vahşeti almıyor beyniniz...
Daha ne olduğu kesinleşmeden yolladığınız mesajlarınız beddua dolu:
Sapıkların yargılanmadan asılmasını, ibreti âlem için ortaya bırakılmasını istiyorsunuz.
Onlar yaptıklarının cezasını çekse, acılar içinde darağacına gitse bir nebze rahatlayacak, "Belalarını buldular" diye teskin olacaksınız.
Ben olamıyorum.
"Asalım" diye ilenen koroya katılamıyorum. Savcılık kapısında suratlarını gizleyen bu adamlara bakarken hiddetten, nefretten çok derin bir yenilmişlik duygusu sızlıyor içimde...
Sanki insanlık yolunda bir meydan savaşını yitirmişiz, vicdan kalesini tek mızrak atmadan teslim etmişiz gibi bir mağlubiyet hissi bu...
Bir ricat haletiruhiyesi...
* * *
"Canavarlar" diye kükremek, sizi saplandığımız balçıktan kurtarıyor, vicdanınızı rahatlatıyorsa deyin, rahatlayın.
Daha geçen hafta 7 kişiyi sebepsiz öldüren 2'liyi lanetlediğiniz gibi lanetleyin bunları da...
İdam cezasını geri isteyin.
Ama şunu bilin ki, bu gördüklerimiz, yen açılınca içinden dökülen kırık kollardır. Ve ulaşılmadık çocuk odalarında, sübyan koğuşlarında, yetiştirme yurtlarında,varoş kuytularında, metropol zulalarında daha nice bebenin çığlığı vardır.
Saflığın son kalesine, uyku vaktinde bir bebeğe tasallut edenlerin bilinçaltını kazısak, mazilerine dalsak, belki benzer bir tasallutun acısı çıkacaktır altından; belki asırlık ten yasakları, belki müşterisi bol internet tuzakları, uyuşturucu batakları...
Belki de işsizliğin, yoksulluğun, umutsuzluğun darağaçları... "Mayamız sağlam" masalıyla üstü örtülmüş aile günahları... Cehaletin şiddete, nefrete giderek cinnete dönüşmüş karanlığı...
* * *
O yüzdendir ki ben, o küçük bedendeki her bir morluktan mesulmüşüm gibi acı çekiyorum günlerdir...
Sokağa atılmış kadınlar için, onların çaresiz çocukları için, sefalet uçurumunda tarumar olmuş hayatlar için hiçbir şey yapamamış olmanın acısıyla burkuluyor yüreğim...
Bir fail yakalanınca, üzerimizdeki cümle laneti onlara yıkan koca bir suçlular ordusuyuz biz...
Kuru pastalı günlerde olaya lanet okurken günde 1 saatini bir yuvada yetim kulağına ninni söylemeye, bir öksüzün başını okşamaya ayırmayan, sokağa düşmüş kadınlara barınak, kundaksız çocuklara kucak, işsiz yığınlara umut kapısı açamamışken bu naçarlığın sonuçları karşısında afallayan, eğitim, sağlık, sosyal güvenlik üçgenine dayalı sosyal devlet harcanırken kılını kıpırdatmayan, televizyonda eğitimi gömüp teşhiri alkışlayan koca bir suçlular ordusuyuz.
* * *
İşte sonuç:
Balçık kokuyor ortalık...
Pompalı tüfekle gözünden vurulmuş günahsız bir genç, kuytuda taciz edilmiş masum bir bebek, "Kaybettiniz" diye bağırıyor bize...
Hiçbir linç ya da idam hafifletemez acımızı... İyisi mi, bu tokatla kendimize gelelim.
Vicdan kalesini tek mızrak atmadan teslim ettik.
Ve kaybettik.
Yen içinden dökülecek kırık k