''ARTIK DAYANAMIYORUM; BAŞBAKAN'IN EN ÖNEMLİ SIRRINI AÇIKLIYORUM''

Ahmet Tezcan : "O halde ben de gazeteciliğin Off The Record ilkesine uymak zorunda değilim..."

Artık dayanamıyorum; Başbakan’ın en önemli sırrını açıklıyorum!


İki hafta önce bu köşede l2 Eylül Referandumu’nu "Sabrın Kibirle Hesaplaşma Günü" ilan etmiştim. Bugün TV’deki bir programda da "12 Eylül günü, kibir nerde tavan yapmışsa orası çökecek!" demiştim.

Referandum’un ortaya koyduğu manzara 12 Eylül’ü adlandırırken tam 12’den vurduğumu gösterdi.

Bırakın; CHP+MHP+BDP+HMP (Hedonist Medya Partisi) Koalisyonu "Referandumda kim kaybetti, kim kazandı" üzerinden şahane/bahane hesapları yapadursun!

Bırakın; gazeteciliği kuyrukçuluk zannedenler, Vatan Gazetesi’nin "Neden hep o kazanıyor?" başlığından oyun hamuru imal ededursun!

Bırakın; miting meydanında "Biz öyle sayın Başbakan gibi önce söz verip sonra da sözünün arkasında duran biri değiliz" sözünün doğruluğunu Hayır oyu kullanamayarak kanıtlayan Kılıçdaroğlu Kemal Bey’le dalga geçmeyi!

Bırakın; İmralı’nın ateşlediği Kandilli Boykot Bombası elinde patlayan BDP’nin, referandumda Kürt halkına sallayıp da korkutamadığı sopayı şimdi de okul çağındaki çocuklara yönelten hamlesini!

Bırakın kendi hallerine!

CHP; Genel Başkanları’nın seçmen kaydını sümenaltı ederek kendi Peygamberini öldüren lanetli kavme dönüşmenin sancısıyla kıvranıp dursun!

MHP; 12 Eylül Cuntası’nın hapse atmadığı tek ülkücü olan ama bir türlü Başbuğ olamayan Bahçeli’nin işaretiyle, referandumda Evet diyerek idamların ve işkencelerin intikamını alan Taşmedrese Ülkücüleri’ni hakaret kurşunlarıyla vursun!

BDP; bu partiden duyduğu rahatsızlığı Evet oylarıyla karın gurultusu olarak seslendiren Kürt halkına kulak tıkasın, "Bu kaset beş saniye sonra kendisini yok edecektir" repliğine benzeyen Okul Boykotu ile mide bulandırıp kendisini kustursun!

HMP; Nehir Kenarı’nda başlattığı Bölünme Masalını "İkiydik üç olduk / Öz idik piç olduk" tekerlemesine dönüştürerek Sahil Şeridi’ne koştursun!

Kılıçdaroğlu; bir gün önce söylediğini bir gün sonra bir kenara koysun!

Bırakın Allah aşkına! 12 Eylül 2010 Pazar’ı oy kullanamayarak bütün dünyanın yüzünü güldüren Kılıçdaroğlu; Gandi, değil, Etro değil, Kemal Bey yahut Kemal Efendi hatta Memur Kemal değil artık öp öz Kemal Abi’dir! Bizden biridir! Bırakın, dokunmayın!

Biz işimize bakalım... Halkın 12 Eylül 2010 günü sandıktan çıkan 58’e 42 cevabını tek cümleyle sayısaldan sözele dönüştürelim.

Cevap şudur:

"HADDİNİ BİLEN, HALKINI BİLİR!"

Şimdi bu noktada durun!

Çünkü başlıkta verdiğim sözü yerine getireceğim; Başbakan’ın en önemli sırrını açıklayacağım!

Perşembe gecesi; medyada "isim takma" meraklısı Çakma Dede Korkut’ların "Derin AKP" adını verdiği AK Partililerle Tophane’de birlikteydim. Sabahın erken saatlerine kadar yedik, içtik, gerçi Nuray Mert gibi okey oynamadık ama hiç değilse nargile fokurdatıp sohbet ettik.

İşte orada, onlar referandum üzerine yazılmamak kaydıyla konuşurlarken öğrendim Başbakan’ın en önemli sırrını.

Ama dayanamayacağım...

Zaten 30 yıllık meslek hayatımın 25 yılını hiçbir yere tutunamadan, kimsenin işine yaramadan Bakımsız Medya’da geçirdiğim için Can Ataklı beni gazeteci saymıyor!

Madem sadece 5 yıl Başbakanlık’ta çalıştığım halde, ilk haberlerimizi yan yana yazdığımız 30 yıllık meslekdaşlarım bile, beni eşe-dosta takdim ederken "Ahmet Bey, Başbakan’ın eski Danışmanı" diyerek artık Bağımsız Medya’da da çalışamayacağımı, yani gazeteci olamayacağımı ilan ediyor!

O halde ben de gazeteciliğin Off The Record ilkesine uymak zorunda değilim...

Onu Oktay Ekşi düşünsün bana ne!

Perşembe gecesi, "Derin AKP Heyeti" neredeyse birbirine girmişti. Hemen hepsi birbirini yargılıyor, birbirleriyle, yani kendileriyle hesaplaşıyorlardı.

Şayet olaylara, olgulara ve insanlara şak diye sıfat takacak kadar bağımsız bir gazeteci olsaydım, daha doğrusu Ertuğrul Özkök gibi yetenekli bir tavşan olsaydım onlara "AKP’nin Kara Dulları" adını takardım.

Bir zamanlar "Derin AKP"de, "Sığ Kanat" mensubu olduğum için öyle bir kulp takamam.

Gerçi bu yazıyı okuduktan sonra bana "Fitnebazlık yapma abi" diyecek ama olsun...

Şayet ben Akif Beki olsaydım, onların Perşembe geceki halini Radikal’de analiz eder, üstüne de "Derin AKP’nin Biz İdraki" diye başlık atardım.

Değilim, o yüzden fitnebazlığı bırakıp gammazlık yapayım:

Konuşmalardan anladığım kadarıyla Başbakan referandum sonucundan hiç memnun değil. AK Parti’nin hangi kanadından olduğunu isim zikredilmediği için çıkartamayacağım birileri, gazetelerin yayınladığı kırmızı-mavili haritayı gösterip "İlle de mavili" türküsünü söylüyor "Bunların hepisi sizin efendim" diyormuş ama Başbakan dinlemiyormuş.

SKY Türk’te "Sandıktan çıkan yüzde 58 Evet oylarındaki AK Parti hissesi yüzde 38’dir" demiştim Salı gecesi. Tophane’de "Derin AKP Heyeti"ne bunu söylediğimde buruk buruk güldüler:

"Sen gene insaflı davranmışsın, Başbakan o kadar bile bulmuyor! Mavileri bırakın da önce Kırmızılara sonra aynaya bakın diyor" dediler.

İşte budur!

Başbakan’ın kimsenin göremediği, görmek istemediği en önemli hatta tek sırrı "HADDİNİ BİLMEK"tir.

İşte Referandum Sonrası Bölünmüş Türkiye Haritası’nda Mavilerin o kadar çok olması da Başbakan’ın haddini bildiği kadar halkını biliyor, her seçimde halkın verdiği cevabı doğru okuyor olmasındandır.

İşte onun için Sabrın Kibirle Hesaplaşma Günü’nde geçerli oy nisbetinde halkın yüzde 58’lik kısmı "Haddini bilen, halkını bilir" demiştir.

İşte onun için, şayet BDP Kürt halkının eline Kandilli Boykot Bombası tutuşturmamış olsaydı Sabrın Kibirle Hesaplaşma Günü’nde halkın haddini bilmeyenlere attığı tokadın volümü en az yüzde 80 oranında olacaktı.

İşte onun için, şayet bu referandumda bütün insanlık oy kullanabilseydi, dünya haritasının en az yüzde 70’i Mavi Suları gösterecekti.

Kimse boşuna gaz vermesin, caz yapmasın, şahane/bahane, nehir/sahil edebiyatına girmesin:

Referandum Haritası’ndaki Kırmızılar, AK Parti başta olmak üzere CHP+MHP+BDP+HMP KOALİSYONUNDAKİ haddini bilmezlerin yüzünün rengidir.

Bir de....

Hemen arkasındaki rafta Mevlana dururken; Paolo Coelho, Robin Sharma peşinde koşturanların!

Söz bitti; şimdi sıra aynaya bakma zamanıdır!

Ahmet TEZCAN / ZAMAN