Artık bu sıkıntılı filmi izlemeyi bırakalım mı?
Murat Tolga Şen, memleketin siyasi iklimi altında solan kararan kültürel ve sosyal yaşamımızı yazıyor.
Babam, “ne olmak istiyorsan onu ol” demese şimdi sinema-Tv eleştirmenliği yaparak, film analizi dersleri vererek hayatımı kazanıyor olmazdım muhtemelen. “Garantili” bir işe kapak atar, ev-araba kredisi borcu ödeyerek hayatımı anlamlandırmaya çalışırdım.
Böyle bir babaya sahiptim, bir yandan da “boş işlerle uğraşmayın” diyen Adile Naşit-Hitler melezi bir anneye... Zaman zaman ona da hak verdiğim olmuştur; Rihanna ve Shakira’nın kıç-memeden mütevellit klibinin haberi, yazdığım en sıkı film eleştirisinden daha fazla okunuyorsa, belki de gerçekten “boş işlerle” uğraşıyorum, kimbilir?
Diktatörlüklerde insanların önündeki sorgulayıcı, şüphe ettirici, kafa açıcı sanat eserleri çekilir, yerine tüketmesi son derece kolay magazin çöpleri itelenir. Herkes için oyalayıcıdır bu. Seks her zaman satar ve bir kadın memesine tav olmayacak erkek yoktur bu dünyada... İnanmıyorsanız şu haberime kulak verin; Lars von Trier’in yılın sinema olayı sayılan filmi Nymphomaniac/İtiraf’ın biletleri satışa çıktıktan bir saat sonra tükendi. Afişte gözlüklü çıplak bir adam (Shia LaBeouf), kitap okuyan bir kadının (Charlotte Gainsbourg) vajinasına doğru usulca kafasını yaklaştırıyor. Kadının diğer elinde yarısı ısırılmış bir elma... Çıplaklık, seks, kitap, gözlük, elma... Entelektüeller için porno? Neden olmasın, herkes porno sever ama utanır, söyleyemez!
70’lerin sağ-sol-ülkücü çatışması ikliminde de memleketin kültür ve sanat hayatında benzer bir erozyon gerçekleşmişti. Selvi Boylum Al Yazmalım, Çöpçüler Kralı, Maden gibi sinemamızın en değerli örneklerinin verildiği bir zamanın “seks furyası” başlığına kilitlendiğini görür ve üzülürüz. Necmettin Erbakan’ın yani muhafazakarların iktidar olduğu bir dönemde Türk/iye sinemasının en cüretkar örnekleri üretildi. Dönemin en popüler seks yıldızı olan Zerrin Egeliler sadece 1 yıl içinde 21 filmde sevişen kadını oynadı.
İktidarlar bunu seviyor, kendileri için zor zamanlarda insanların burnunu ucuz magazinden kaldırmasını istemiyorlar. Şimdilerde de buna benzer bir durum yaşıyoruz. Cinsellik hayatımızdan hem çıkıyor hem de her yerde... Başka bir şeymiş gibi yapıyor, habermiş gibi...
Bu dönemin asıl derdi magazin ya da sömürücü seks materyalleri değil elbette, derdimiz memleketteki her ağacın her yaprağına, her binaya, banka, çöp kutusuna, kaldırıma, asfalta kısacası her yere yapışmış gibi duran başbakanın sözleri ve yüzü...
Gülse Birsel haklı, ben de kafamı nereye çevirsem sadece başbakanı görüyorum, herkes onun sinirli ve baskılayıcı ses tonuyla konuşuyormuş gibi geliyor. Sanki yaptığım, yazdığım her şeyi görecekmiş ve sorgulayacakmış gibi... Arap ülkelerindeki dikta insanlarının neler yaşadığını nasıl bir çaresizlik içinde olduğunu hissediyorum iliklerimde.
Başbakan ve onun peşinden gidenler, kısacası bu çöl iklimi, tüccarlık ve siyaset dışındaki işlerle uğraşanlara yoğun bir “boş işlerle uğraşmışlık” duygusu aşılıyor. Bizim bu genel-geçer, tamamı yalandan ve yalakalıktan oluşan siyaset zırvalarına değil, iyi filmlere, kitaplara, müziklere, konserlere, dostlarla birlikte olmaya, parklarda gezmeye, fotoğraf çekmeye, balık tutmaya, bisiklete binmeye ve başka güzel şeylere ihtiyacımız var.
İnsan ömrü ortalama 70 yıl, bizim ömrün 12 senesi bu debelenmede gitti, eyvah! ama bundan sonrasını ortalama bir esnaf kabiliyetindeki adamların/kadınların koca bir ülkeyi mahvetmesini seyretmekle geçirmek istemiyorum.
Artık bu sıkıntılı filmi izlemeyi bırakalım mı?
MURAT TOLGA ŞEN / twitter.com/murattolga
Böyle bir babaya sahiptim, bir yandan da “boş işlerle uğraşmayın” diyen Adile Naşit-Hitler melezi bir anneye... Zaman zaman ona da hak verdiğim olmuştur; Rihanna ve Shakira’nın kıç-memeden mütevellit klibinin haberi, yazdığım en sıkı film eleştirisinden daha fazla okunuyorsa, belki de gerçekten “boş işlerle” uğraşıyorum, kimbilir?
Diktatörlüklerde insanların önündeki sorgulayıcı, şüphe ettirici, kafa açıcı sanat eserleri çekilir, yerine tüketmesi son derece kolay magazin çöpleri itelenir. Herkes için oyalayıcıdır bu. Seks her zaman satar ve bir kadın memesine tav olmayacak erkek yoktur bu dünyada... İnanmıyorsanız şu haberime kulak verin; Lars von Trier’in yılın sinema olayı sayılan filmi Nymphomaniac/İtiraf’ın biletleri satışa çıktıktan bir saat sonra tükendi. Afişte gözlüklü çıplak bir adam (Shia LaBeouf), kitap okuyan bir kadının (Charlotte Gainsbourg) vajinasına doğru usulca kafasını yaklaştırıyor. Kadının diğer elinde yarısı ısırılmış bir elma... Çıplaklık, seks, kitap, gözlük, elma... Entelektüeller için porno? Neden olmasın, herkes porno sever ama utanır, söyleyemez!
70’lerin sağ-sol-ülkücü çatışması ikliminde de memleketin kültür ve sanat hayatında benzer bir erozyon gerçekleşmişti. Selvi Boylum Al Yazmalım, Çöpçüler Kralı, Maden gibi sinemamızın en değerli örneklerinin verildiği bir zamanın “seks furyası” başlığına kilitlendiğini görür ve üzülürüz. Necmettin Erbakan’ın yani muhafazakarların iktidar olduğu bir dönemde Türk/iye sinemasının en cüretkar örnekleri üretildi. Dönemin en popüler seks yıldızı olan Zerrin Egeliler sadece 1 yıl içinde 21 filmde sevişen kadını oynadı.
İktidarlar bunu seviyor, kendileri için zor zamanlarda insanların burnunu ucuz magazinden kaldırmasını istemiyorlar. Şimdilerde de buna benzer bir durum yaşıyoruz. Cinsellik hayatımızdan hem çıkıyor hem de her yerde... Başka bir şeymiş gibi yapıyor, habermiş gibi...
Bu dönemin asıl derdi magazin ya da sömürücü seks materyalleri değil elbette, derdimiz memleketteki her ağacın her yaprağına, her binaya, banka, çöp kutusuna, kaldırıma, asfalta kısacası her yere yapışmış gibi duran başbakanın sözleri ve yüzü...
Gülse Birsel haklı, ben de kafamı nereye çevirsem sadece başbakanı görüyorum, herkes onun sinirli ve baskılayıcı ses tonuyla konuşuyormuş gibi geliyor. Sanki yaptığım, yazdığım her şeyi görecekmiş ve sorgulayacakmış gibi... Arap ülkelerindeki dikta insanlarının neler yaşadığını nasıl bir çaresizlik içinde olduğunu hissediyorum iliklerimde.
Başbakan ve onun peşinden gidenler, kısacası bu çöl iklimi, tüccarlık ve siyaset dışındaki işlerle uğraşanlara yoğun bir “boş işlerle uğraşmışlık” duygusu aşılıyor. Bizim bu genel-geçer, tamamı yalandan ve yalakalıktan oluşan siyaset zırvalarına değil, iyi filmlere, kitaplara, müziklere, konserlere, dostlarla birlikte olmaya, parklarda gezmeye, fotoğraf çekmeye, balık tutmaya, bisiklete binmeye ve başka güzel şeylere ihtiyacımız var.
İnsan ömrü ortalama 70 yıl, bizim ömrün 12 senesi bu debelenmede gitti, eyvah! ama bundan sonrasını ortalama bir esnaf kabiliyetindeki adamların/kadınların koca bir ülkeyi mahvetmesini seyretmekle geçirmek istemiyorum.
Artık bu sıkıntılı filmi izlemeyi bırakalım mı?
MURAT TOLGA ŞEN / twitter.com/murattolga