ARTIK AKŞAM DA OKUMAYACAK!.. SERDAR TURGUT ARTIK HANGİ GAZETEYİ OKUMAYA KARAR VERDİ?..
Serdar Turgut son zamanlarda okuyacağı "tek gazete"yi yazdı. Bu gazete Akşam değil, peki hangisi?
Benim okuyacağım tek gazete odur
Türkiye'yi fazla tanımayan ve önyargılı olan insanlar, sıkça bizim medyamızı tek sesli olmakla suçlar. Ancak medyaya çok üstünkörü bir bakış bile bu suçlamanın ne kadar saçma olduğunu göstermeye yetecektir.
Medyamız katiyen tek sesli olmadığı gibi, belki de hiçbir demokraside kolay görülmeyecek kadar çok seslidir. İçinde faşisti de vardır, komünisti de, dincisi de, liberali de...
Bu son derece güzel ve yaşamı ilginç kılan bir çok seslilik. Belki de bu yüzden Türk medyasında, dışarıdaki medyalarda var olandan çok daha fazla sayıda köşe yazarı yer almaktadır. Çok sesliliği duymaya ve yaşamaya alışmış olan okuyucu, köşe yazarına bu nedenden ihtiyaç duyuyor olabilir.
Medyanın sorunu; tek seslilik değil, çok seslilik içinde birbirine çok benzemeleridir. Bir kere şekil olarak benziyorlar. Tüm gazeteler bir formül gereği çıkarılıyor gibi.
Hıncal Uluç'un yazdığı gibi, dikkatli bir okuyucunun 1 gün sonraki gazetesinin hangi görünümde ve hangi manşetle çıkacağını tahmin etmesi çok kolay. Sürpriz artık hiç yok. Dolayısıyla çok sesli ve ülke gündemi de hep heyecanlı olmasına rağmen medyada bir tekdüzelik var ve gazeteler artık çok sıkıcı olmaya başladı.
Bunun temeldeki en büyük nedeni de gazetelerin kendilerini ülke gündemine çok bağımlı hissetmeleri. Aynen Türkiye gibi içlerine kapalılar.
Biliyorum ki hemen 'Gazete bu, tabii ki ülke gündemine bağlı olacak, başka ne olsun ki?' diyeceksiniz.
İlk bakışta bu itirazınız mantıki görünebilir ama işin bir de muhakkak ilginç olunması zorunluluğu boyutu da var.
Düşünün; günün 'önemli olayı' denilen şeylere tüm gazeteler aynı anda odaklanırsa ve aslında olayın olduğu gece televizyonlar ve internet önemli denilen olayı zaten tüm boyutlarıyla irdelemişse, zaman dezavantajı ile 1 gün sonra yarışa girecek olan gazeteler hangi açıdan fark atacaklar ki?
Eğer herkesin gözünün önünde yaşanan olayın farklı bir boyutunu yakalamıyorsan ama yine de 'ülke gündemi budur' diye haberi vermek zorundaysan bir süre sonra okuyucu bıkar-sıkılır tabii ki.
Diyelim ki; 'Yazarlarımla fark atarım' diye düşündünüz ama ülke gündemi hakkında laf söyleyen yazarların önemli bir bölümü sanki birbirlerinden farklı olmamak, birbirine benzer şeyler söylemek ve ilginç olmamak için özel çaba gösteriyor gibiler. Çünkü siyaseten doğrucu (political correctness) olmak böyle davranmayı gerektiriyor.
Ülke gündemini ciddi olarak takip etmeyi görev bilen gazetelerin dıurumu ne yazık ki böyle şu anda.
İşte bu bağlamda içine kapalı olmanın getirdiği büyük dezavantaj da ayrıca giriyor devreye.
Gazeteler açısından gündem Türkiye'den ibaret.
Bu tavır sıkıcı olunmasının boyutunu daha da artırıyor.
Örneğin; önümüzdeki günlerde dünyanın geleceği açısından çok önem taşıyan toplantı Davos'ta yapılıyor.
Deniliyor ki; bu son 40 yılın en ilginç Davos toplantısı olacak. Çünkü dünya ekonomik düzeninin gelecekteki işleyişi bu toplantıda konuşulup oluşturulacak. İşte bu, Türkiye'de önümüzdeki günlerde olabilecek her türlü gelişmeden daha fazla ilgimi çekiyor benim. Orada konuşulacakları merak ediyorum, bana detaylı anlatılmasını istiyorum.
Bu nedenden dolayı ben bir süreliğine Türk gazetelerini okumayı bırakıyorum. Davos zirvesini anlamak için birkaç hafta sadece Wall Street Journal gazetesini okuyacağım. Çünkü Türk gazetelerinin bu olayı bana anlatabileceklerini katiyen düşünmüyorum.
Türkiye'nin manşetlerinden de, flaş haberinden de gına gelmişti zaten. Bugünlerde Wall Street Journal okumak terapi olarak bile gelebilir bana.
SERDAR TURGUT/AKŞAM
changeTarget(document.getElementById("news_content"))