ARŞİV VAR AMA UTANMA YOK! BU YAZI TARAF-STAR KAVGASINI ATEŞLEYECEK!
Taraf yazarı Kerem Altan, "Başbakan'ın mahdumu" dediği Ahmet Kekeç ve Star yazarlarının "Taraf'ı itibarsızlaştırma oyunu" oynadıklarını yazdı.
Oyun
İtibarsızlaştırma çabaları iki koldan yürüyor. İlki, Akit gazetesinin başlattığı, Başbakan’ın mahdumlarından en heveslisinin bıkıp usanmadan her Allah’ın günü devam ettirmeye uğraştığı ve artık gazetesinin diğer yazarlarının da rol almaya başladığı bir oyun. Yapmaya çalıştıkları şu: “Başbakan’ı her konuda acımasızca eleştiren Taraf konu PKK olunca neden susuyor” sorusunu ortaya atarak hem hükümete bir tek laf edememelerinin ağırlığını ve utancını gözlerden kaçırmak, hem de çok tehlikeli bir mesaj vermek: “Bunlar PKK’nın gazetesi, yazarları da onları savunuyor.”
Tabii ki Reşadiye baskınından sonra atılan manşeti, gazetede PKK’yı yerden yere vuran onlarca yazıyı, PKK’nın bu gazeteyi boykot ettiğini, birazdan daha ayrıntılı anlatacağım PKK’nın Orhan Miroğlu’nu ölümle tehdit ettiği zaman gazetenin ve başyazarının tutumunu, yazdıklarını duymadıklarını, bilmediklerini düşünmüyorum. Her şeyin farkındalar.
İkincisi de şu: “Başbakan’ı ve hükümeti eleştirmeye doyamayan Taraf konu kendisi olunca nasıl da ifade özgürlüğünü unutuyor” yazıları döşenerek bu gazetenin de aslında “onlar gibi”, “Başbakan gibi” tahammülsüz ve beceriksiz olduğunu, bu nedenle de kimseyi eleştirmeye hakkı olmadığını anlatmaya çalışıyorlar. Bildiğimiz şark kurnazlığı. Senden farklıysa, üstüne üstlük de doğruyu söylüyorsa hemen kendine benzeterek yok et.
Ve şu son Orhan Miroğlu olayı. Bu defa, yukarıda açıklamaya çalıştığım yöntemlerin ikisini birden tedavüle sokma çabası içindeler. İkisini birden çünkü Miroğlu’nun daha sonra internet sitelerine dağıttığı ve sansüre uğradığı iddia ettiği paragraf tam da aradıkları türden. Taraf’ın, PKK’nın psikolojik harbine hizmet ettiğini yazan Miroğlu’nu sansürlediği söyleniyor şimdi de. İşin içinde hem sansür var hem de PKK. Arayıp da bulamadıkları bir fırsat.
Fakat yine erken davrandılar. Arşiv var ama utanma yok.
Orhan Miroğlu’nun aslında üç bölüm halinde yazmayı düşündüğü (internetteki açıklamalarından öğreniyoruz) ama bize sadece ilk bölümünü gönderdiği yazının hiç görmediğimiz ikinci bölümünü sansürlediğimiz yalanını köpürte köpürte hemen dünden itibaren yazmaya başladılar. (Taraf Yazı İşleri’nin konunun aslıyla ilgili açıklamasından yazılarında tek kelime bahsetme gereği duymadan. Sansür?)
Denklemimiz bu.
John Nash boşuna dememiş “İyi matematik bilmeyen toplumlarda adalet yoktur” diye. Çünkü matematikten anlamayınca akıl da, vicdan da, adalet de olmuyor.
Tabii bu durumda da tarihe geçtik sanırım. Aslında henüz yazılmamış bir yazıyı (ya da yazılmış olsa bile gazeteden kimsenin görmediği bir yazıyı) içinde eleştiri olacak şüphesiyle sansürlemişiz.
Hâlbuki yine Miroğlu’nun “Kemalizm, Baasçılık ve bir üzüntü” başlıklı yazısındaki şu satırlara en ufak bir müdahalede bulunma gereği duyulmamıştı: “... Bazı tutumların ve yazıların bu eleştiri sınırını bir hayli aştığını, hükümete ve Başbakan’a yönelik siyasi bir tavra, bir paranoyaya, bir sendroma dönüştüğünü düşünüyorum.
Ahmet Altan’ın son zamanlarda yazdığı yazılar iyi niyetli eleştiri yazıları olarak görülebilecek cinsten yazılar değil. Bu yazılar, üzülerek söylüyorum, ancak Aydınlık ve Cumhuriyet gazetesinde okuyabileceğimiz ve ancak o gazetelerin okurlarının hoşlanabileceği nitelikte yazılar.”
Şimdi bu durumda ortaya şöyle bir sonuç çıkıyor: Gazete, niyeti apaçık ortada olan bu yazı için herhangi bir müdahalede bulunma gereği duymuyor ama gazeteden kimsenin görmediği bir paragrafı çok sakıncalı buluyor.
Gerçekten dışarıdan görüldüğü kadar garip bir gazete miyiz acaba diye zaman zaman ben de şüpheye düşüyorum.
Üstelik, Miroğlu’na “PKK’yı eleştirdiği için sansür uyguladığı” iddia edilen gazetenin başyazarı 30 Kasım 2010 tarihli yazısında PKK’nın o sırada ölümle tehdit ettiği Miroğlu için şunları yazmış: “Hayatta benim için olabilecek en aşağılık davranış, elinde silah olanın silahsız birini tehdit etmesi, korkutmaya kalkması, zorbalaşmasıdır.
Biz yıllarca, derin devlete, askerî darbe zorbalığına, faili meçhullere, yargısız infazlara karşı çıkarken şimdi PKK’nın silahlı kolu, hiç utanmadan Orhan Miroğlu’nu ölümle tehdit ediyor.
Miroğlu’nun silahı yok.
Fikirleri var ve onları söylüyor.
Ve, PKK, bedeninde hâlâ Ape Musa’nın yanında yediği kurşunları taşıyan Miroğlu’nu olabilecek en sefil üslupla sindirmeye uğraşıyor.
Neymiş, Miroğlu PKK’nın siyasi görüşlerini eleştiriyormuş. (PKK’yı eleştirdiği için Miroğlu’nun yazısını sansürlediği iddia edilen biri için şaşırtıcı bir cümle.)
Varsa bir karşı görüşünüz onu yazın.
Hayır, bir fikir söylemiyorlar.
Onun yerine namluyu çeviriyorlar Miroğlu’na.”
Bu yazının sahibinin “PKK’nın sıktığı her kurşunda payı var” öyle mi Miroğlu?
Diyarbakır zindanlarında haksızlığın, acımasızlığın ve ahlaksızlığın en büyüğünü görmüş birinin, Dijwar’ın yazarının bu son “sansür olay”ındaki vicdansızlığı hem şaşırtıyor hem de insan artık kimin vicdanına güveneceğini kestiremiyor.
Umarım Miroğlu’nun yaptıkları, bu yaşında kaybetmeyi göze aldığı şeylere değer.
***
Başbakan’ın mahdumlarına not: Bence siz siz olun köşe yazılarınızı sadece bir başka yazarın yazdıklarını eleştirmeye ve durmadan ona hakaret etmeye adamayın. Çünkü yarın öbür gün adamın artık yazmayacağı tutuverir işsiz güçsüz kalırsınız, ne yapacağınızı iyice şaşırırsınız
Kerem Altan/Taraf
İtibarsızlaştırma çabaları iki koldan yürüyor. İlki, Akit gazetesinin başlattığı, Başbakan’ın mahdumlarından en heveslisinin bıkıp usanmadan her Allah’ın günü devam ettirmeye uğraştığı ve artık gazetesinin diğer yazarlarının da rol almaya başladığı bir oyun. Yapmaya çalıştıkları şu: “Başbakan’ı her konuda acımasızca eleştiren Taraf konu PKK olunca neden susuyor” sorusunu ortaya atarak hem hükümete bir tek laf edememelerinin ağırlığını ve utancını gözlerden kaçırmak, hem de çok tehlikeli bir mesaj vermek: “Bunlar PKK’nın gazetesi, yazarları da onları savunuyor.”
Tabii ki Reşadiye baskınından sonra atılan manşeti, gazetede PKK’yı yerden yere vuran onlarca yazıyı, PKK’nın bu gazeteyi boykot ettiğini, birazdan daha ayrıntılı anlatacağım PKK’nın Orhan Miroğlu’nu ölümle tehdit ettiği zaman gazetenin ve başyazarının tutumunu, yazdıklarını duymadıklarını, bilmediklerini düşünmüyorum. Her şeyin farkındalar.
İkincisi de şu: “Başbakan’ı ve hükümeti eleştirmeye doyamayan Taraf konu kendisi olunca nasıl da ifade özgürlüğünü unutuyor” yazıları döşenerek bu gazetenin de aslında “onlar gibi”, “Başbakan gibi” tahammülsüz ve beceriksiz olduğunu, bu nedenle de kimseyi eleştirmeye hakkı olmadığını anlatmaya çalışıyorlar. Bildiğimiz şark kurnazlığı. Senden farklıysa, üstüne üstlük de doğruyu söylüyorsa hemen kendine benzeterek yok et.
Ve şu son Orhan Miroğlu olayı. Bu defa, yukarıda açıklamaya çalıştığım yöntemlerin ikisini birden tedavüle sokma çabası içindeler. İkisini birden çünkü Miroğlu’nun daha sonra internet sitelerine dağıttığı ve sansüre uğradığı iddia ettiği paragraf tam da aradıkları türden. Taraf’ın, PKK’nın psikolojik harbine hizmet ettiğini yazan Miroğlu’nu sansürlediği söyleniyor şimdi de. İşin içinde hem sansür var hem de PKK. Arayıp da bulamadıkları bir fırsat.
Fakat yine erken davrandılar. Arşiv var ama utanma yok.
Orhan Miroğlu’nun aslında üç bölüm halinde yazmayı düşündüğü (internetteki açıklamalarından öğreniyoruz) ama bize sadece ilk bölümünü gönderdiği yazının hiç görmediğimiz ikinci bölümünü sansürlediğimiz yalanını köpürte köpürte hemen dünden itibaren yazmaya başladılar. (Taraf Yazı İşleri’nin konunun aslıyla ilgili açıklamasından yazılarında tek kelime bahsetme gereği duymadan. Sansür?)
Denklemimiz bu.
John Nash boşuna dememiş “İyi matematik bilmeyen toplumlarda adalet yoktur” diye. Çünkü matematikten anlamayınca akıl da, vicdan da, adalet de olmuyor.
Tabii bu durumda da tarihe geçtik sanırım. Aslında henüz yazılmamış bir yazıyı (ya da yazılmış olsa bile gazeteden kimsenin görmediği bir yazıyı) içinde eleştiri olacak şüphesiyle sansürlemişiz.
Hâlbuki yine Miroğlu’nun “Kemalizm, Baasçılık ve bir üzüntü” başlıklı yazısındaki şu satırlara en ufak bir müdahalede bulunma gereği duyulmamıştı: “... Bazı tutumların ve yazıların bu eleştiri sınırını bir hayli aştığını, hükümete ve Başbakan’a yönelik siyasi bir tavra, bir paranoyaya, bir sendroma dönüştüğünü düşünüyorum.
Ahmet Altan’ın son zamanlarda yazdığı yazılar iyi niyetli eleştiri yazıları olarak görülebilecek cinsten yazılar değil. Bu yazılar, üzülerek söylüyorum, ancak Aydınlık ve Cumhuriyet gazetesinde okuyabileceğimiz ve ancak o gazetelerin okurlarının hoşlanabileceği nitelikte yazılar.”
Şimdi bu durumda ortaya şöyle bir sonuç çıkıyor: Gazete, niyeti apaçık ortada olan bu yazı için herhangi bir müdahalede bulunma gereği duymuyor ama gazeteden kimsenin görmediği bir paragrafı çok sakıncalı buluyor.
Gerçekten dışarıdan görüldüğü kadar garip bir gazete miyiz acaba diye zaman zaman ben de şüpheye düşüyorum.
Üstelik, Miroğlu’na “PKK’yı eleştirdiği için sansür uyguladığı” iddia edilen gazetenin başyazarı 30 Kasım 2010 tarihli yazısında PKK’nın o sırada ölümle tehdit ettiği Miroğlu için şunları yazmış: “Hayatta benim için olabilecek en aşağılık davranış, elinde silah olanın silahsız birini tehdit etmesi, korkutmaya kalkması, zorbalaşmasıdır.
Biz yıllarca, derin devlete, askerî darbe zorbalığına, faili meçhullere, yargısız infazlara karşı çıkarken şimdi PKK’nın silahlı kolu, hiç utanmadan Orhan Miroğlu’nu ölümle tehdit ediyor.
Miroğlu’nun silahı yok.
Fikirleri var ve onları söylüyor.
Ve, PKK, bedeninde hâlâ Ape Musa’nın yanında yediği kurşunları taşıyan Miroğlu’nu olabilecek en sefil üslupla sindirmeye uğraşıyor.
Neymiş, Miroğlu PKK’nın siyasi görüşlerini eleştiriyormuş. (PKK’yı eleştirdiği için Miroğlu’nun yazısını sansürlediği iddia edilen biri için şaşırtıcı bir cümle.)
Varsa bir karşı görüşünüz onu yazın.
Hayır, bir fikir söylemiyorlar.
Onun yerine namluyu çeviriyorlar Miroğlu’na.”
Bu yazının sahibinin “PKK’nın sıktığı her kurşunda payı var” öyle mi Miroğlu?
Diyarbakır zindanlarında haksızlığın, acımasızlığın ve ahlaksızlığın en büyüğünü görmüş birinin, Dijwar’ın yazarının bu son “sansür olay”ındaki vicdansızlığı hem şaşırtıyor hem de insan artık kimin vicdanına güveneceğini kestiremiyor.
Umarım Miroğlu’nun yaptıkları, bu yaşında kaybetmeyi göze aldığı şeylere değer.
***
Başbakan’ın mahdumlarına not: Bence siz siz olun köşe yazılarınızı sadece bir başka yazarın yazdıklarını eleştirmeye ve durmadan ona hakaret etmeye adamayın. Çünkü yarın öbür gün adamın artık yazmayacağı tutuverir işsiz güçsüz kalırsınız, ne yapacağınızı iyice şaşırırsınız
Kerem Altan/Taraf