ARIZA KABİLİNDEN GAZETECİ İSTENMİYOR!

Gazeteci Nedim Şener, başına her an bir şeyler gelebileceğini düşünse de vazgeçmeye niyetli değil...

Hrant Dink cinayetini yazdı, olay oldu. Ama Uluslararası Basın Enstitüsü ’Basın Kahraman’lığıyla ödüllendirdi. Türkiye’de pek çok yolsuzluğu kaleme aldı. Şimdi de Hanefi Avcı’nın kitabını yazan gazetecilerden biri olduğu iddia edilen Nedim Şener, başına her an bir şeyler gelebileceğini, komploya kurban gidebileceğini düşünse de vazgeçmeye niyetli değil...

- Uluslararası Basın Enstitüsü’nün Basın Kahramanı ödülünü aldınız ve bir yandan da Hanefi Avcı’nın avukatlığını yaptığınız suçlamasıyla Türkiye’nin en çok tartışılan gazetecilerinden biri oldunuz. Neler oluyor?

Aslında birbiriyle uzak değil bunlar. Hrant Dink cinayeti konusunda benim öne sürdüğüm görüşlerin tam tersine kitap yazan birisinin haksızlığa uğraması olayı. Bu davaların ortak özelliği adaletsizliğe karşı bir duruş. Bunu sadece ben dillendirmiyorum, cemaat yayın organlarında olan birkaç kişinin dışında Hanefi Avcı’nın işkencesine maruz kalmış, onun sopasını yemiş aydınlar bile burada bir adaletsizlik olduğunu düşünüyor. Ben Hrant Dink’in hiç arkadaşı olmadım. Sadece bir televizyon programı sırasında yan yana geldik. Ama bu cinayetin çok büyük bir proje olduğunu düşünerek hareket ettim. Bu projeyi ortaya çıkarmazsak asıl adaletsizlik bu olacaktı. Hrant Dink’in belki rahmete ihtiyacı var ama biz yaşayanların da adalete ihtiyacı var. Adalet olmazsa nefes alamayız. Sadece itaat etmemizi söylerlerse aptal yerine koyarlarsa, bu ülke yaşanmaz hale gelir.

BANA KİMSE GÜVENMEZ

- Size televizyonda ’Hanefi Avcı’nın avukatlığını yapıyorsun’ dediklerinde ne hissettiniz?
Bakın, Hanefi Avcı’nın evinde Kalaşnikof olduğu öne sürüldü. Bundan yargılanabilir. Mesleğinden de atılabilir. Ama tutanağın birinci maddesinde Kalaşnikof’a yer verildikten sonra 34. sırada ruhsatı olduğu yazıyorsa bu konuşulmalıdır. Ama bize diyorlar ki, sen 34. sıraya bakma, sen birinci sıraya bak. ’Bu adam terörist!’ Ben de diyorum ki, oradaki ruhsatları tek tek inceledim, açtım eşine sordum. Kalaşnikof’un günü geçmiş. Tamam, bundan ne işlem yapıyorsanız yapın. Ama bize bunu terör silahı gibi yutturmayın. Sahte kimlikler meselesi mesela. Araştırıyorsunuz, devlet adına çalışırken, devletin verdiği pasaportlar bunlar. Aynısı Türkan Saylan’a yapıldı. Türkan Saylan çok yalnız kaldı o zaman. Cemaat gazeteleri tarafından misyoner olduğu, deniz subaylarına kız ayarladığı yazıldı. O insanları kimse angaje diye suçlamıyor ama. Bana gelince, Hanefi Avcı’nın avukatı diyorlar. Bunu size bir gazeteci yakıştırıyor.

- Gazeteciliğin tanımı değişti mi?

Benim için değişmedi. Saflığım şu; ben tanımlara riayet eden bir adamım. Cumhuriyet, TBMM, halkın iradesi, eşitlik dendiğinde buna safça inanan bir adamım. O kadar safım ki, Şamil Tayyar’la tartıştığım programda ’Bir eşi, bir sevgilisi, bir de sana mesaj atmış. Bu ne ilişki?’ dediğinde ’Öyle mi?’ diye safça bir karşılık verdim. Sabah kafama takıldı, geldim gazetede baktım. Birçok kişiye atmış. Bir insan böyle bir yalana neden sığınır ki? Ne cemaat, ne sistem, ne asker, ne gazetem bana kimse yalan yazdıramaz, o yüzden bana kimse güvenmez. Benim ne yapacağım hiç belli olmaz. Düşünün o kadar yakınım ki güya, Hanefi Avcı bana kitabı yazdığını söylememiş. Ben hatta sitem ettim, ya insan bir söyler diye. Kimse bana benim adamım diyemez.

- Siz Hanefi Avcı’yı nasıl tanırsınız?

İşini iyi yapan biri olarak. Hanefi Avcı, Edirne’de CHP’li belediyeye yönelik operasyon yapıyordu. O zaman gittiğimde görmüştüm. Onun dışında çok büyük bir haber kaynaklığı ilişkisi de yoktu. Ama şunu bilirim, halkına yalan söylemeyen bir bürokrat. Bu benim için o kadar önemli ki. Bazı gerçekleri kendisi üzerinden anlatmaya çalıştı.

BİLSEM ENGELLERDİM

- Yani onun kitabını yazacak kadar bir samimiyetiniz yok muydu?

Dink cinayeti konusunda benimle taban tabana zıt düşünen bir adamın kitabını neden yazayım? Bu şekilde çıkarıyor olduğunu bilsem hukuken engellerdim. ’Hanefi Avcı yalan yazıyor’ derdim. Belki arkadaşlarını kollamak adına cinayeti bile perdelemeye itecek sonuca varmasına izin vermezdim. Bugün de eleştiriyorum. Şu belli ki sadece arkadaşlarından bu konuyu dinlemiş, hatta maalesef benim kitabımı bile okumamış. Ben Hanefi Avcı’ya da gözaltına alınmadan söyledim. ’Benim ismim zikrediliyor, sizin kitabınızı yazdığım söyleniyor. Bir basın toplantısı düzenleyin, bunu size ben soracağım. Size kimin yardım ettiğini söyleyin’ dedim.

- Neden o altı gazeteci seçildi böyle bir şey için?

Cemaatin iddia makamlarının ayarını bozan gazeteciler bunlar da o yüzden. Eğer onların söylediğini kabul edecek olursak, Hanefi Avcı’nın uyuşturucu işine bulaşmış, Devrimci Karargah Örgütü’ne yardım ettiğini, Dev-Sol konusunda rolü olduğunu, sahte evrak ürettiğini, terör silahı bulundurduğunu, karısını aldatan bir çapkın ve şizofren olduğu iddialarının hepsini kabul etmeliyiz. Televizyoncu bir arkadaşımız için şu dedikoduyu ürettiler: ’O niye destekliyor biliyor musunuz, Hanefi Avcı’nın elinde kızlara tecavüz ederken görüntüleri var.’ Yani iftiranın boyutu bu. Arıza kabilinden gazeteci istenmiyor.

- Kaç kez bir araya geldiniz Hanefi Avcı ile?

İki kez bu operasyon sırasında Edirne’ye gittim. İstanbul’da bir-iki kez görmüşümdür. Ondan önce Uzanlar operasyonu sırasında gördüm.

- Sizin gazetecilik hayatınıza önemli bir istihbarat katkısı oldu mu?

Hayır. Çünkü ben kaynak odaklı çalışan bir gazeteci değilim. Konuyu bulurum, o konuda kim varsa ona erişirim. Hanefi Avcı, bu konuda benim eriştiğim biridir. Bir tek Uzanlar kitabında Avcı’nın operasyonelliğine değinmişimdir. Ben Maliye, Dışişleri, Emniyet, yargı her yerden kaynağa erişebilirim. Toplumda sorun neyse ona odaklanıyorum.

- Nedir sizce peki, cemaat Türkiye’nin bütün kurumlarına sızdı mı?

Emniyet, MİT, asker, siyaset, valiler, emniyet müdürleri, önemli şekilde sızdı.

HER ŞEY HUKUK ADINA YAPILIYOR


- Siz kime güveniyorsunuz?

Sadece kendime. Gazeteciliğin onuruna güveniyorum. Hükümet iktidar oldu. Ben Uzanlarla ilgili kitap yazdım. Hükümetin en etkili olduğu dönemde, kefil olduğu Yasin El Kadı’yla ilgili kitap yazdım. Polisleri koruduğu zaman Dink cinayetini yazdım, tuttum Ergenekon belgelerindeki Fethullah Gülen’i yazdım. Bu ülkede gazeteciler var. Hem de bütün zorluklarına rağmen var. Bu gazetecilik nasıl bir şey biliyor musunuz? Bir gün gazete simsiyah çıkar, ertesi gün bembeyaz olur mürekkep. Basın bir günde her şeyi değiştirir. Vicdanları da bir günde temizler. Gazeteciliği kasıtlı yapanlar var, onlar hep siyah çıkarlar. Çünkü onlar misyon gazeteciliği yapıyorlar.

- Peki, Nedim Şener’e göre Hanefi Avcı baştan beri ne yapıyor?

Bana göre bir operasyon yürütüyor. Çünkü tehlikenin boyutlarının farkında. Aslında hükümet de farkında, herkes farkında. Avcı bir ilişki yaşıyor, bu bilindiği halde onun üzerinden bir şantaj oluşturulmaya çalışılıyor. Türkiye’de herkesin başına gelebileceğini söylüyor. Ona operasyon yapıldığını zannediyorlar ama bence kendi bir operasyon yapıyor. Kendi üzerinden gerçeği ortaya çıkarma operasyonu bu.

- Nereye varır bu iş?
Her şey hukuk adına yapıldığı için işi çok zor. Hukukla mücadele etse, bunun da boşuna olduğunu biliyor.

ŞİMDİ ESKİSİNDEN DAHA ÇOK KORKUYORUM

- Siz hep adalet duygusundan bahsediyorsunuz. Nasıl bir aileden geliyorsunuz, nasıl gelişti bu adalet duygusu?

Benim ailem sokak. Yolsuzluk konusuna eğildim eğileli, arabada gidiyorsunuz biri yanaşıp 50 kuruş istiyor, sokakta çocuklar dileniyor. Muhakeme ediyorsunuz, bir yandan milyon dolarlık dosyalarla uğraşıyorsunuz ya. Diyorsunuz ki, bu çocuğun olması gereken para şimdi İsviçre’de bu adamın hesabında.

- Şamil Tayyar reklam arasında sizi dışarı çağırdı mı sahiden?

Reklam arası verilir verilmez Tayyar, bana ’Çık dışarı’ dedi. Bir erkeğe bu söylendiği zaman hayır deme şansı yoktur. Ayağa kalktım, sonra diğer konuklar, ’Yapma, belki de bunu amaçlıyorlar’ dedi. Hemen oturdum, saçmalığı anladım o anda. Üzerime yürüdü, ben elini ittim. ’Sana bunun hesabını soracağım’ dedi.

- Mehmet Barlas’ın internet sitesinde de ’Hanefici Nedim’ dediler size...

Bırakın onu, Ermeni çocuğu Hrant dediler. Bunu nasıl derler, o bu ülkenin çocuğu. Hanefici diyorlar, şimdi herkese ’şucu, bucu’ denilebilir. Bana Ergenekoncu da dediler, sağcı da, solcu da... Hiçbirinin önemi yok, önemli olan gerçektir ve er ya da geç ortaya çıkar.


- Korkuyor musunuz?
Eskisinden daha çok korkuyorum şimdi. Bu adamlar her türlü komployu kurabilirler.

- Gözaltına alınırım endişesi yaşıyor musunuz?

Tabii ki. Çok rahatlıkla operasyona kurban gidebilirim.

- Korkuyu nasıl yaşıyorsunuz?

En önemli yöntemlerden biri komplo. Hayatta her şeyle mücadele edebildim. Ama yalana karşı kendimi nasıl savunabileceğimi bilmiyorum. Siz doğruyu bir kez söylüyorsunuz ama yalancı her gün yalan söylüyor. Mesela Emre Uslu diyor ki, ’Belgeleri Hanefi Avcı’dan aldığı belirtilen...’ Beni mahkeme yargıladı. Belgelerin Dink cinayeti dosyasından olduğunu tek tek yazdı ve beraat ettirdi beni. Nasıl Hanefi Avcı vermiş oluyor, insanda bir ahlak olur.

- Evli misiniz?

Evliyim, çocuğum var.

- Endişeleniyor musunuz onlar için?

Hayır, onlar benim için endişeleniyor. Çok düz bir hayatım var benim. Cemaatle ilgili olumsuz görüşleri olup bunu yazamayan insanlar olduğunu biliyorum. Çünkü özel hayatlarında bazı karışıklıklar var ya da zamanında olmuş. Kaygılandıklarını gördüm. Şimdi gazetecilik onların bu durumuna esir edilebilir mi? Ben kendimi imha ederim ama o bilginin topluma ulaşması için elimden geleni yaparım. Benim hayatım evle iş arasında geçer. Nereye gidersem eşimle giderim. Öyle çok çevrem de yoktur.

BİRİLERİ SİLİVRİ’DEYKEN, BİRİLERİNİN ARABA SAYISI ARTIYOR

- Gazete yönetimi ’Yeter Nedim’ demedi mi hiç?

Yok demediler. Milliyet Gazetesi’nin bir ruhu var, o ruh sağduyu.

- Aydın Doğan’ın sizi işten çıkaracağı yazıldı...
Hiç sanmıyorum. Aydın Bey bütün gazetecileri tanır, niyetlerini de bilir. Bizde bir tedirginlik yaratmak için yayıyorlar bu söylentiyi. Bunu da gazeteciler yapıyor.

- Nedir gazetecilerin gazetecilerle alıp veremediği?

Bu sektör hiç değmeyen adamlara olağanüstü imkanlar sağlayan bir sektör. Onların derdi bulunduğu yerdeki kişisel menfaatler. Bu süreçte bakın, birileri Silivri’de vakit geçirirken birilerinin evlerinin, arabalarının arttığını göreceksiniz. O insanların ülke sevgisiyle ilgisi yok.

İPEK ÖZBEY / AKŞAM