ANNESİ ÇARŞAFLI BABASI MEHMET AKİF SAKALLI!.. FABRİKADA İŞÇİYDİ GAZETECİ OLDU!.. KİM BU BAŞYAZAR?...

"Gazeteciliğe hem aile dostumuz hem de uzaktan akrabalık bağımız olan Kemal Zeki Gençosman sayesinde adım attım."

Kendi düşen ağlamaz (mı) gerçekten

Amiral gemisinin kaptanı iki çarşaflının da içinde yer aldığı aile fotoğrafını yayımladığında pek çok kişinin şaşırdığını tahmin ediyorum. Şimdi daha da şaşıracaksınız: Aynı gazetenin başyazarı Oktay Ekşi'nin babaannesi Fatma Hatun da çarşaflıydı. Dedesi Ali Osman Ekşi ise Mehmet Akif sakallı...

Fotoğrafları görmek isteyen Halit Esendir'in "Babıali'nin Meşhurları" kitabına (s. 21) bakabilir...

Yılın son günü İstanbul Üniversitesi'ne yapılan rektör atamasını kınayan bir yazıyla okur karşısına çıktı Oktay Bey. "Biz" dediği bir yüce odak adına yazdığını belli ederek öfkesini Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'e yöneltti. Dün bunun sebebini yazdım: Önceki cumhurbaşkanları döneminde rektör (hatta dekan) atamalarına doğrudan müdahil oluyordu Oktay Ekşi; şimdi "Acaba Hürriyet başyazarı ne düşünüyor?" diye görüş alan bir cumhurbaşkanı oturmuyor Çankaya Köşkü'nde...

Öfkesi tepesinde kaleme aldığı için yazısında ilginç bir bölüm var; hem de çok ilginç...

Okuyun: "Tarikat-cemaat takımı bu seçimle, uzun vadeli bir çabanın sonucunu aldı. / Önce kendilerinden saydıkları gençleri akademik dünyaya aldılar. Sınavlarda onları korudular. 'Daha yeteneklilere' değil, 'kendilerinden' saydıklarına öncelik verdiler. Sonra onların doktora yapmasını, doçent olmasını, profesörlüğe yükselmesini sağladılar. 'Adamlarını' yetiştirdiler. / Ve günü gelince de onları 'Daha yeteneklisi var mı?' diye bakmadan mümkün olan en üst makamlara getirdiler. / Çünkü öncelik 'ülkenin' değil, 'cemaatin' ihtiyacı olan adamı yetiştirmekte idi. / Bu dediklerimizin örneği çoktur ama en belirgin olanı bugünkü Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'dür."

Belli bir örgütsel şablondan söz ediyor Oktay Bey; yeteneğin değil, örgüt tercihlerinin rol oynadığı, her adımda kayırmayla bir yerlere gelinen bir yapılanmadan... Birileri 'kendilerinden saydıkları' kişilerin elinden tutuyor, onu hak etmediği bir yerlere taşıyor...

Bu anlattığının örneği çokmuş...

Hayatı boyu çektiği sıkıntıları, her kademede karşılaştığı direnişi yakından bilmeseydim beni bile ikna edebilirdi bu tespiti; oysa Abdullah Gül'ün her eriştiği yere büyük mücadeleler sonucu geldiği herkesçe biliniyor...

Kişi herkesi kendisi gibi bilirmiş... Acaba böyle bir tespiti etrafına bakarak yapıyor olmasın Oktay Bey? Çalışma hayatına farklı bir yerde başladığı halde elinden tutularak gazeteciliğe sokulmuş, lise mezunuyken önce Kurucu Meclis üyesi yapılmış, ardından Londra'ya gönderilmiş... Hep dört ayak üzerine düşmüş birine?

İsterseniz bir örneği ben kendi tanıklığıyla sunayım:

EĞİTİMİ: "Liseyi bitirdim; ama olgunluk sınavında bir dersten kaldım. O senem boş geçecekti. Babam beni Toprak Mahsulleri Ofisinde 'geçici işçi' statüsünden bir işe yerleştirdi. Gündeliğim 3 lira küsur kuruştu. Üç ay orada çalıştım. Yılbaşı gelince geçici işçilerin iş akti feshediliyor; sonra tekrar işe alınıyorlardı. Ben tekrar o işe dönmek istemedim."

GAZETECİLİK MESLEĞİNE GİRİŞİ: "Gazeteciliğe hem aile dostumuz hem de uzaktan akrabalık bağımız olan Kemal Zeki Gençosman sayesinde adım attım."

27 MAYIS SONRASI: "(Askerlik dönüşü) işsiz olduğum sırada Ankara'da yeni bir gazete çıkarılmak istendiği şeklinde haberler dolaşıyordu. Olayın içinde Aydın Yalçın, Basın Yayın Genel Müdürlüğü'nde hukuk müşaviri olarak çalışan Yüzbaşı Fikret Ekinci, İKA sahibi Ziya Tansu vs. olduğu söyleniyordu. (..) Ekibimizi kurduktan az sonra olayın aslında ihtilalin kuvvetli kişisi olarak bilinen Albay Alparslan Türkeş tarafından organize edildiğini öğrendik."

KURUCU MECLİS ÜYELİĞİ: "Yasa, Ankara gazetecilerine Meclis'te üç sandalye ayırmıştı. İstanbul basınına dört, İzmir basınına iki, Anadolu basınına üç sandalye ayrılmıştı. (..) Ankara'da ben, Altan Öymen ve İlhami Soysal seçildik."

İNGİLTERE'YE GİDİŞİ: "Ulus gazetesindeyken bir gün muhabir arkadaşlarımdan Yurdakul Fincancı 'Yurtdışına gitmek istiyordun, bir fırsat var, ilgilenir misin?' diye sordu. Meğer hem gazeteci, hem subay, hem de ağabeyimiz konumunda olan Doğan Tanyer (..) Yurdakul'a 'İstersen böyle bir olanak var' diye haber vermiş. (..) Daha sonra da o konuyu bana açmış... (..) Yetkinin Londra Başkonsolosu İsmail Soysal'a ait olduğunu söylediler. (..) Gidince mektubu kendisine takdim ettim . Böylece işe başladım ve üç buçuk yıl Londra'da kaldım."

YÜKSEK EĞİTİMİ: "Aslında ta 1952'de Ankara'da Hukuk Fakültesi'ne kaydımı yaptırmış, ama gazetecilik nedeniyle sınavlara girememiştim. (..) 1967 yılında son sınavlarımı da vererek Ankara Hukuk Fakültesi'ni bitirdim."

Sonra Hürriyet... Giriş o giriş...

Şimdi o bir başyazar...

Nasıl 'örnek' ama!

TAHA KIVANÇ/YENİ ŞAFAK