ANLI ŞANLI KANALLARIN ERBAKAN YAYINI TEK KELİMEYLE REZALET!
Televizyonların Erbakan Hoca rezaleti! Hangi yazar televizyon kanallarını topa tuttu?
TV’lerin muhteşem sefâleti
Yeryüzünün aşağı yukarı heryerinde aşağı yukarı bütün insanların kendilerini “uzman” olarak hissetdikleri konular vardır. Meselâ futbol bunlardan biridir. Çünki aşağı yukarı her insan ömründe hiç değilse bir kere futbol maçı seyretmişdir.
Turizm de böyle bir konudur, zîrâ her insan ömründe hiç değilse bir kere bir otelde gecelemişdir.
Bunlara televizyonu da eklemek kaabildir. Çünki aşağı yukarı her insan ömründe bir kere televizyon seyretmişdir. Burada bilhassa “bir kere” diyorum çünki pek çok insan aşağı yukarı dört yaşındayken televizyonu bir kere açar ve son nefesini verinceye kadar da kapamak bilmez. Bunlara tabâbetde “homo televisionicus idioticus non-therapicabilus” adı verilir ve gayrı-kaabil-i tedâvî hastalıklar kategorisine girer. Bu durumlarda Cenâb-ı Hakk’ın inâyetine sığınarak hastanın hiç değilse çok çekmeden Rahmet-i Rahmân’a kavuşması için niyâz eylemekden başka bir müdâhale imkânı mevcud değildir. Bu metod bâhusus Türkiye gibi henüz teknik yenilikleri sâhici terakkıy sanma hıyarlığından kurtulamamış ülkeler için geçerlidir. Çünki bu ülkelerde beyaz misyonerleri odun ateşi yerine elektrikli fırında pişirmekle yamyamlıkdan kurtulunmuş olacağı yolunda bâtıl bir îtikad yaygındır. İdrâk edilmez ki beyaz misyonerleri odun ateşi yerine elektrikli fırında pişirmekle yamyam olmakdan kurtulunmaz, sâdece odun ateşi yerine elektrikli fırın kullanan yamyam sınıfına geçilir.
Niyetim Necmeddin Erbakan’ın vefâtı dolayısıyla, zâten aylardır yazmayı tasarladığım bir televizyon eleştirisi. Fakat ben ömründe bir kere televizyon seyretdiği için kendini uzman sananlardan değilim. 29 yıl Almanya’da aktif televizyonculuk yapdım ve bunun son 17 senesini, erken emekliliğimi isteyerek ayrılıncaya kadar en büyük tv kanallarından WDR’nin Dış Politika Dâiresi’nde program sorumlusu editör ve birinci röportajcı olarak geçdi. Yâni kemâl-i tevâzû ile bu işlerden biraz olsun anladığımı iddia edebilirim.
Eleştiri konularım şunlar:
Rahmetli Erbakan’ın ölümü dolayısıyla ortaya çıkdı ki o anlı şanlı kanallarımızdan hiç birinde bu beklenen ölüm dolayısıyla en ufak bir hazırlık yapılmamış. Oysa adam gibi kanalların sırf bu iş için ayrılmış ve adına “XY Redaksiyonu” denilen birimleri vardır. Bunların tek görevi, yaşlı ve yakında vefât etmesi beklenen önemli/meşhur şahsiyetlere dâir bandlar hazır tutmak, mütemâdiyen güncelleştirmek ve ölümden en çok on dakıyka sonra bunları yayına girebilecek halde tutmakdır.
Bunun tek bir kanalımızda dahî yapılmamış olması, kelimenin tam mânâsıyla bir rezâletdir ama Murathan’ın dediği üzere bu memleketde herşey olunur, bir tek rezîl olunmaz!
Başka bir rezâlet, sunuculardan hemen hiçbirinin, âdetâ hangi yayına çıktığından bile haberdâr olmadığı izlenimini uyandırmasıydı. Eğer farkında olsalardı bunlardan bir gerzek “Şimdi Erbakan’ın son durumunu öğrenmek izere hastahâneye bağlanıyoruz.” gibi bir herze yumurtlamazdı. Öbürleri de pek farklı değildi.
Sözüm bitmedi ama maalesef yerim bitdi.
Yağmur Atsız/Star
Yeryüzünün aşağı yukarı heryerinde aşağı yukarı bütün insanların kendilerini “uzman” olarak hissetdikleri konular vardır. Meselâ futbol bunlardan biridir. Çünki aşağı yukarı her insan ömründe hiç değilse bir kere futbol maçı seyretmişdir.
Turizm de böyle bir konudur, zîrâ her insan ömründe hiç değilse bir kere bir otelde gecelemişdir.
Bunlara televizyonu da eklemek kaabildir. Çünki aşağı yukarı her insan ömründe bir kere televizyon seyretmişdir. Burada bilhassa “bir kere” diyorum çünki pek çok insan aşağı yukarı dört yaşındayken televizyonu bir kere açar ve son nefesini verinceye kadar da kapamak bilmez. Bunlara tabâbetde “homo televisionicus idioticus non-therapicabilus” adı verilir ve gayrı-kaabil-i tedâvî hastalıklar kategorisine girer. Bu durumlarda Cenâb-ı Hakk’ın inâyetine sığınarak hastanın hiç değilse çok çekmeden Rahmet-i Rahmân’a kavuşması için niyâz eylemekden başka bir müdâhale imkânı mevcud değildir. Bu metod bâhusus Türkiye gibi henüz teknik yenilikleri sâhici terakkıy sanma hıyarlığından kurtulamamış ülkeler için geçerlidir. Çünki bu ülkelerde beyaz misyonerleri odun ateşi yerine elektrikli fırında pişirmekle yamyamlıkdan kurtulunmuş olacağı yolunda bâtıl bir îtikad yaygındır. İdrâk edilmez ki beyaz misyonerleri odun ateşi yerine elektrikli fırında pişirmekle yamyam olmakdan kurtulunmaz, sâdece odun ateşi yerine elektrikli fırın kullanan yamyam sınıfına geçilir.
Niyetim Necmeddin Erbakan’ın vefâtı dolayısıyla, zâten aylardır yazmayı tasarladığım bir televizyon eleştirisi. Fakat ben ömründe bir kere televizyon seyretdiği için kendini uzman sananlardan değilim. 29 yıl Almanya’da aktif televizyonculuk yapdım ve bunun son 17 senesini, erken emekliliğimi isteyerek ayrılıncaya kadar en büyük tv kanallarından WDR’nin Dış Politika Dâiresi’nde program sorumlusu editör ve birinci röportajcı olarak geçdi. Yâni kemâl-i tevâzû ile bu işlerden biraz olsun anladığımı iddia edebilirim.
Eleştiri konularım şunlar:
Rahmetli Erbakan’ın ölümü dolayısıyla ortaya çıkdı ki o anlı şanlı kanallarımızdan hiç birinde bu beklenen ölüm dolayısıyla en ufak bir hazırlık yapılmamış. Oysa adam gibi kanalların sırf bu iş için ayrılmış ve adına “XY Redaksiyonu” denilen birimleri vardır. Bunların tek görevi, yaşlı ve yakında vefât etmesi beklenen önemli/meşhur şahsiyetlere dâir bandlar hazır tutmak, mütemâdiyen güncelleştirmek ve ölümden en çok on dakıyka sonra bunları yayına girebilecek halde tutmakdır.
Bunun tek bir kanalımızda dahî yapılmamış olması, kelimenin tam mânâsıyla bir rezâletdir ama Murathan’ın dediği üzere bu memleketde herşey olunur, bir tek rezîl olunmaz!
Başka bir rezâlet, sunuculardan hemen hiçbirinin, âdetâ hangi yayına çıktığından bile haberdâr olmadığı izlenimini uyandırmasıydı. Eğer farkında olsalardı bunlardan bir gerzek “Şimdi Erbakan’ın son durumunu öğrenmek izere hastahâneye bağlanıyoruz.” gibi bir herze yumurtlamazdı. Öbürleri de pek farklı değildi.
Sözüm bitmedi ama maalesef yerim bitdi.
Yağmur Atsız/Star