ANALİZ - İpek Yolu: Çin’in küresel kalkınma perspektifi

- Çin İpek Yolu projesiyle salt ticari ilişkiler ağını genişletme çabası içinde değil. Aksine siyasi bir vizyon sergileyerek ekonomik bir güç olmanın ve bunu daha da geliştirmenin yanı sıra, kendini küresel çapta siyasi bir güç olarak da kabul ettirmenin peşinde- Son otuz yıldaki ekonomik...

KUALA LUMPUR (AA) -MEHMET ÖZAY- Çin devlet başkanı Şi Cinping’in 2013 yılında ortaya attığı İpek Yolu projesi artık küresel gündemde. 14-15 Mayıs günlerinde 29 ülkenin devlet ve hükümet başkanının ağırlandığı Pekin’deki toplantılarda, “Tek Yol-Tek Kuşak” adıyla söz konusu İpek Yolu projesi kullanışlı hale getirilmeye çalışılıyor. Çin yönetiminin günümüzdeki en önemli dış politikası olarak gündeme gelen ve hatta yüzyılın projesi olarak değerlendirilen bu gelişme, tarihi İpek Yolu güzergâhının yeniden canlandırılması kadar, bundan öte anlamlarıyla da dikkat çekiyor.

- Çin’in küresel sorumluluğu

Çin 1949 yılından bu yana komünist ideolojiyle idare edilirken, diğer yandan özellikle son otuz yılda Batı’nın liberal ticaret politikalarını uygulayan bir ülke. Ekonomik kalkınmışlık düzeyine ulaşan Çin, bugün İpek Yolu projesinde tanık olunduğu üzere, siyasal rejimiyle çelişkilerine hiç değinmeden, bu gelişmişliğini küresel bir vizyon çerçevesinde diğer ülkelere sunan ve hatta bunu ‘yatırım fonlarıyla’ desteklemeye matuf bir nitelik arz ediyor. Bu noktada, “karşımızda hangi Çin var” sorusu kadar, “Çin yönetimi bu projeyle neyi hedefliyor” sorusu da üzerinde durulmayı hak ediyor.

Bu gelişme hiç kuşku yok ki Başkan Şi Cinping’in 2013 yılı başında yaptığı, ülkede reform yönelimli bir gelişmeye kapı aralanacağını ifade eden başkanlık konuşmasıyla bağlantılı. Cinping bir yandan siyasi bir rejim olarak komünizmi temsil eden partiye karşı sorumluluk taşırken, öte yandan ülkenin yönünü liberal ekonomiye çevirmeye başladığı 1970’li yılların ikinci yarısından bu yana giderek daha çok eklenilen küresel kapitalizme karşı da bir sorumluluk içerisinde. Bugün gelinen noktada, Başkan Cinping bu eklenmeyi, iç ve dış faktörlerin de tetiklemesiyle, bir küresel güç olmaya doğru ilerletme arzusunda. Bunun pratikteki karşılığı ise ülke içerisinde uzun dönem iki haneli ekonomik büyümedeki düşüşten yeniden yükselişe geçmek, küresel planda ise İpek Yolu gibi büyük vaatler içeren bir projenin inisiyatifini üstlenmek.

- Ulusaldan küresele Çin kalkınmışlığı

Son otuz yıldaki ekonomik kalkınmışlığın ülkenin batı ve güney sahillerindeki bölgelerle sınırlı oluşunun, ülkede bir tür rekabeti ve toplumsal huzursuzluğu körüklediğine kuşku yok. Bu noktada, Şi Cinping gibi vizyoner bir başkan ve yakın çevresi, bir süredir ekonomideki gerilemeyi ve durağanlığı ateşleyecek bir açılım peşinde. Kaldı ki nüfusu bir milyarı aşan ülkenin, bugüne kadarki kalkınma hamlelerinden arzu edilen payı almamış farklı bölgelerdeki geniş toplum kesimleri de kalkınma hamlelerinden pay almanın beklentisi içinde.

Bu nedenle, ülkenin kuzey, doğu ve batı bölgelerindeki eyaletlerde de kalkınma hamlelerini birer birer hayata geçirilmesi hedefleniyor. Bu anlamda, merkeze ve deniz ulaşım ağına kapalı bu bölgelerin yeni bir modelle kalkınma süreçlerine eklenmeleri söz konusu. Fakat öncelikle bu bölgelerin geçmişte nasıl rol oynadıklarının analiz edilmesi gerekiyor. İşte bu noktada, Çin yönetimi tarihi ve geleneksel İpek Yolu’nu gündeme taşıyarak, ülkenin kalkınma süreçlerini merkezden çepere yayma yolunu arıyor. Bu ulusal kalkınma politikası daha geniş perspektifteki İpek Yolu projesinin bir aşamasını oluşturuyor. Çin’in orta ve batı bölgelerinden başlayacak ve Orta Asya, Güney Asya ekseninden Avrupa kıtasına ulaşacak İpek Yolu projesi de, Çin’in yukarıda dikkat çekilen kamuya bağlı alt yapı ve yatırım şirketleri merkezli kalkınma sürecini örnek alacak. Bu süreçte, İpek Yolu’nun geçeceği ülkelerde de benzer yatırım profilinin ortaya çıkacağı konusunda güçlü emareler var. Öyle gözüküyor ki Çin yönetimi, ulusal bütünlük içerisinde Güney-Güneydoğu Asya ile Doğu ve Batı Avrupa’nın yollarını kesiştirecek küresel bir ağa imza atma peşinde.

Bu proje, Çin’in tarihi geçmişten ilham alan ilk projesi değil. Güney Çin denizinde egemenlik iddialarını gündeme getiren Çin yönetiminin en güçlü referans kaynağının da tarih olduğu biliniyor. Ancak Şi Cinping önderliğindeki Çin yönetimi bugün İpek Yolu projesiyle, Güney Çin denizi yaklaşımından farklılık arz edecek ve hatta onunla çelişecek şekilde, küresel bir vizyonun liderliğine kapı aralamaya çalışıyor. Çelişecek diyoruz, çünkü Çin’in Güney Çin denizindeki askeri ve sivil yapılanması, bölge ülkeleri ve küresel ticarette söz sahibi ülkelerce, serbest ticari faaliyetleri engelleyici olacağı gerekçesiyle tepkiyle karşılanıyor.

- İpek Yolu: Küresel egemenlik yolunda bir araç

Çin İpek Yolu projesiyle salt ticari ilişkiler ağını genişletme çabası içinde değil. Aksine siyasi bir vizyon sergileyerek ekonomik bir güç olmanın ve bunu daha da geliştirmenin yanı sıra, kendini küresel çapta siyasi bir güç olarak da kabul ettirmenin peşinde. Temelde bu çıkış, hiç kuşku yok ki ABD’de Donald Trump yönetiminin “Önce Amerika” politikasıyla içe kapanma eğilimli bir ekonomi politikasını öncelleme girişimine tanık olunduğu bugünlerde çok daha farklı bir anlam içeriyor. Bu nedenledir ki Çin yönetiminin bu devasa ticaret projesinde nasıl bir yol izleneceği kadar, küresel güç unsurlarıyla nasıl farklılaşacağı ya da ortak bir yol izleyeceği de dikkat çekici bir nitelik taşıyor.

Çin yönetiminin İpek Yolu inisiyatifini küresel boyutta bir siyasi ve ekonomik güce tedavül ettirme uğraşında olduğunu ortaya koyan işaretler ise Başkan Cinping’in açılış konuşmasında gizli. Başkan bu konuşmasında, 125 milyar dolarlık İpek Yolu projesi çerçevesinde düzenlenen toplantılara bizzat iştirak eden ülkelerin dışında, Avrupa ve Afrika kıtalarındaki -ve hatta Amerika da dahil olmak üzere- her ülkeye, bu süreçte kendilerine katılmaları çağrısında bulundu. Böylece küresel zenginliğin ve barışın paylaşımı argümanını dile getirdi. Bu anlamda, Cinping yaptığı açıklamada, sadece Batı, Güney ve Güneydoğu Asya ile Doğu Avrupa’yı değil, Avrupa ve Afrika kıtasını da dahil ederek küresel ticarette çıtayı yükseltmeyi arzu ediyor. Bu konuşma, büyük ümitler vaad eden yaklaşımıyla, bir anlamda siyasi mesihçi bir yaklaşım olarak da değerlendirilebilir. Öte yandan “adil, makul, şeffaf küresel ticaret ve yatırım kuralları” gibi söylemlere yer verilen bu konuşmayı dinlerken, bir an için konuşan kişinin isimi göz ardı edildiğinde, karşımızda on altıncı yüzyıldan bu yana küresel ticarette başat rol oynamış Batı Avrupa’nın denizci milletlerine mensup bir siyasi lider olduğunu varsayabiliriz.

- Çin ve değerler

Bununla birlikte, özellikle Anglosakson geleneğe mensup milletlerin güttüğü küresel ticaret politikalarında emtiadan, alt yapıdan önce veya en azından bunlarla birlikte ‘değerler zümresinin’ de kayda değer bir rol oynadığı görülür. Bugün ise, bu benzer olguları dile getiren Çin yönetiminin karşı karşıya kaldığı en önemli sorun ve çelişki, ne türden değerler zümresiyle küresel kamuoyunun karşısına çıktığıyla ilintilidir. Bu noktada Çin yönetiminin doğudan batıya doğru genişleyen bir rotada, ticarete konu olacağı varsayılan emtia kadar, belki bundan daha ziyade, bu ticari faaliyetlerin nasıl ve hangi temeller üzerinde yükseleceği konusuna nasıl bir yaklaşım sergileyeceği, yakın dönemde tartışma gündeminin ilk sıralarında yer alacaktır.

Çin’in doğu ve özellikle de Güney Çin denizinin yüzde doksanlık bölümüne yönelik egemenlik iddiası, bölge ülkeleri başta olmak üzere, bölge denizlerinde ticari ve siyasi çıkarlar gözeten ülkelerce eleştiriliyor. Oysa İpek Yolları projesi, en azından şimdilik yüksek sesle bir itiraza yol açmış görünmüyor. Bu hususta birkaç neden ileri sürmek mümkün. Örneğin, İpek Yolları projesinde onlarca ülkenin yer alması, özellikle Güney ve Güneydoğu Asya ülkelerine Çin’in doğrudan alt yapı yatırımları, küresel ekonominin dar boğazı aşma konusunda yeni açılımlara ihtiyaç duyması, ABD yönetiminin Asya-Pasifik bölgesinde küresel ekonominin yüzde 40’ına tekabül edecek kapsamlı ticaret ve işbirliği anlaşmasını rafa kaldırmış olması gibi unsurlar akla geliyor.

Tecrübe ettiği tüm kalkınmacı süreçlere rağmen, Kuzey Avrupa ve Kuzey Amerika’nın yenilikçi üretimcilik adıyla anılan ve bir anlamda ‘keşifçi’ ruhun bilimsel araştırma ve kapitalist üretim süreçleriyle buluştuğu alanlarda Çin’in pek de söz sahibi olduğu söylenemez. Bu ve benzeri nedenlerle Çin, 1980’li yıllardan itibaren ‘başarıyla’ gerçekleştirdiği kalkınmacı modelini, imâlat sanayiinden, orta sınıflaşma eğilimlerinin belirgin hale geldiği kendi iç nüfus yapısı içerisindeki tüketim alışkanlıklarına evirdi. Bununla birlikte, ülkenin güneydoğu doğu sahillerindeki şehirlerinin orta sınıflarının ötesinde, ülkenin devasa coğrafyasının çeşitli köşelerinde bu süreci hararetle bekleyen daha fazla sayıda kitlenin varlığı ve talepleri, Pekin yönetiminin gündeminde. İşte bu bağlamda, Çin yönetimi İpek Yolu projesi gibi, geleneksel ticaret ilişkileriyle başlatılacak bir sürece yaslanmayı bir zorunluluk addediyor.