ALYA VE ABLASI İLK KEZ BULUŞTU! ÖMER DORMEN EŞİ AYŞE ARMAN'I ANLATTI!

O, Haldun Dormen ve Betül Mardin'in oğlu, dünyaca ünlü müzik adamı rahmetli Arif Mardin'in yeğeni gazeteci Ayşe Arman'ın eşi.

O, tiyatro ustası Haldun Dormen ve halkla ilişkiler duayeni Betül Mardin’in oğlu, dünyaca ünlü müzik adamı rahmetli Arif Mardin’in de yeğeni. Aile komple sanatçı ama o bambaşka bir iş yapıyor. Dayısının yönlendirmesiyle ses mühendisliği hevesinden vazgeçip, Castrol Yağları ile iş dünyasına adım attı. Gazeteci Ayşe Arman ile evliliği çok konuşuldu, yedi yıllık Dubai serüveninde BP Madeni Yağlar Ortadoğu ve ıran Satış Bölgesi’ni yönetti. İstanbul’a daha büyük bir bölge sorumluluğuyla döndü. Türkiye, BDT ve ıskandinav ülkelerindeki bölge yönetimi Dormen’e bağlandı... Ömer Dormen; işini, annesini, babasını, eşini ve kızlarını cnbc-e Business dergisine anlattı.

Betül Mardin’i biz gazeteciler çok severiz. Böyle bir anneye sahip olmak nasıl bir şey?

- Annem ailesine çok düşkündür. Eli hep üstümüzdedir. Ona ahtapot derler, herkese her yere ulaşır, insanların hayatını kolaylaştırır. Ama onun için herkes bir tarafa, ailesi bir tarafa. şu anda mesela kızım Alya ile kurduğu ilişki muazzam. En komiğini geçenlerde yaşadık. Alya, iTunes’da oyun yükleme hastalığına kapıldı. Ben de ona ayrı bir hesap açmayacağımı, benim hesabımdan yüklemeler yapacağımızı söyledim. Çünkü abartsın istemiyorum. Tabii benim password’ümü bilmiyor. Geçen gün babaannesini aramış, demiş ki, “Ya sen bir sorsana babama onun bir password’ü varmış, neymiş” diye. Annem de aradı beni, “Evladım bir password’ün varmış senin, neymiş o?” diyor, Alya sorduruyor, uyanığa bakar mısınız? Hiçbirimizin öyle bir diyaloğu yok Alya ile. Aradaki fark 78 yıl! Alya da ona “babaçi” diyor. ılk başlarda “babaanne” diyemiyordu, babaçi kaldı öyle. Haldun Dormen’in oğlu olduğum için de çok gururluyum: Babamın işine olan aşkına, bitmeyen enerjisine, iş disiplinine hayranlık duyuyorum. Onun da torunlarıyla, özellikle Yasemin’le çok iyi bir ilişkisi var. Artık İstanbul’da olduğumuz için daha sık görüşme imkanımız oluyor.

Evlilik, Ayşe Arman’ın deyimiyle sevgililik ilişkinizi nasıl canlı ve güçlü tutuyorsunuz?

- Birlikte vakit geçirmek, birbirinize zaman ayırmak çok önemli. Çiftler bir süre sonra ilişkileri kanıksıyor, bir şey olmaz sanıyor. Oysa birbirlerinden uzaklaşıyorlar. ılişkiyi sürekli beslemek gerek. Çünkü otomatikman bir girdabın içine giriyorsunuz. Hele iki taraf da çalışıyorsa o zaman ne çocuğuna doğru dürüst zaman ayırabiliyorsunuz, ne eşinize. Ayırdığınız zamanlar da hep yüzeysel kalıyor. Bir araya geldiğinizde ise hep ortak sorunlardan bahsetmeye başlıyorsunuz. Biz bunun olmamasına çok dikkat ediyoruz. Mutlaka birbirimize, ilişkimize zaman ayırıyoruz. Sık sık baş başa bir yerlere kaçmaya calışıyoruz. Benim için en önemli şey ailem. Biz Ayşe’yle hâlâ yeni sevgililer gibi, günde pek çok kez telefonla konuşuruz, mesajlaşırız. Emek harcamadan olmaz.

SANAT GENLERİ BANA HİÇ GEÇMEMİŞ

Eşinizin gazeteci olmasının sıkıntısını yaşadınız mı hiç?

- Hayır, hiç. Ben onu öyle görmüyorum ki. O benim karım, sevgilim Ayşe. Biz evde iş kıyafetlerimizi çıkarıyoruz. O evde Ayşe Arman değil. Dünyanın en şahane sevgilisi, en tatlı annesi. Sadece, onun deyimiyle “kanlı cuma” günleri, yani röportajını gazeteye yolladığı gün Ayşe Arman oluyor. Kimse onun odasının yanından bile geçmez. Cuma günleri, evdeki tavşan bile ondan uzak durur. Cumartesi-pazar normal halimize dönüyoruz. Hafta sonlarımız bizim için çok özeldir, çok keyif yaparız baş başa.

Kızınız Alya, Dubai’de büyüdü. Gelince buraya adapte olabildi mi?

- Biz bile yedi seneden sonra dönünce adaptasyon sorunu yaşadık. Alıştığınız şeylerden uzaklaşıyorsunuz, yeni alışkanlıklar edinmek zorundasınız. Çocuk açısından daha da büyük problem. Okul değişiyor, arkadaşlar değişiyor. Sonra ıngilizce konuşulan bir ortamdan Türkçe ortamına geçiyor. Kolay değil. Ama şimdi hepimiz yeni hayatımızdan memnunuz.

Alya’nın ablasıyla arası nasıl?

- Çok iyi anlaşıyorlar. Yasemin, üniversiteyi Amerika’da okudu, geçen yıl Türkiye’ye döndü. Fida Film’de çalışıyor. O da sinemaya çok meraklı. Galiba sanatçı genleri bir jenerasyon atlayarak ona geçti.

Anneniz halkla ilişkiler sektörünün duayeni Betül Mardin. Babanız ünlü tiyatrocu Haldun Dormen. Dayınız ünlü müzik adamı Arif Mardin... Hepsi de çok güçlü figürler. Sanat ve sosyal yanı güçlü bir aileden bir evlat çıkıyor, gidip bambaşka işler yapıyor. Bu bir kaçış mı? Yoksa “Buralar çok dolu, ben başka bir şeyler yapayım” noktası mı?

- ıkisi de değil! Annemde, babamda ve dayımda olan genlerin hiçbiri bana geçmemiş. Sanatsal bir yeteneğim yok. Belki çocukluktan itibaren onlarla rekabet etmek istememem de bir etken olabilir. Yani bilinç altımda “Başka bir alanda var ol” demiş olabilirim.

DAYIM “SEN GİT BAŞKA İŞE ODAKLAN” DEDİ

Neden madeni yağ işi ve Castrol?

- Dedemin Türk Petrol’de ortaklığı vardı. Annem ve dayım farklı işlere yöneldikleri için Türk Petrol’ün ortağı ve idarecilerinden Varol Dereli, ben ıngiltere’de okurken onlarla çalışmayı düşünüp düşünmediğimi sordu. şirkette aileden daha fazla kişinin çalışmasını arzu ettiklerini belirtti. Türk Petrol ve madeni yağ sektörü özellikle seçtiğim bir alan değildi. Ama iş dünyasında olma hayalim hep vardı.

O tarihe kadar siz hep ıngiltere’de miydiniz? Ne okudunuz orada?

- Evet, lise ve üniversiteyi ıngiltere’de okudum. ışletme eğitimi aldım. Bir ara ses mühendisi olmaya heves ettim. Allah’tan dayım duruma müdahale etti de elektronikten vazgeçip iş dünyasına yöneldim. Ve kendimi Türk Petrol’de buldum.

Nasıl yani?

- Gençliğimde diskjokeylik yaptım. Liseyi bitirdikten sonra ABD’ye dayımın (Arif Mardin) yanına gittim, müzikle ilgili olduğumu ve ses mühendisi olmak istediğimi söyledim. Hiç unutmam, dayım “Peki nota biliyor musun?” diye sordu. Nota öğrenmeden bu işin içinde olmak istiyordum. O da bana “En iyisi sen başka bir şeye odaklan” dedi. Ve ben müzik dünyasında olma hayalleri kurarken, kendimi iş camiasının içinde buldum.

BAŞARISIZ BİR BİLİM ADAMI DA OLABİLİRDİM

Castrol’de ne teklif ettiler size, ilk işinizi anlatır mısınız?

- Türk Petrol o zamanlar akaryakıt başta olmak üzere çok çeşitli yatırımları olan ve büyüyen bir şirketti. Castrol Yağları’nın da Türkiye temsilcileriydiler. Benim ıngiltere’de okumam nedeniyle, Castrol işiyle ilgilenmemi istediler. O sıralarda büyük bir ürün lansmanı projesi vardı, bana güvendiler, o projeyi yürütmemi istediler. Böyle başladı.

Hoşunuza gitti mi?

- Hem de nasıl! Markanın temsil ettiği değerler heyecan verdi. Bir de çocukluğumdan beri otomobillere merakım vardı ve otomobillerle ilgilli bir iş yapıyordum, dahası Castrol motor sporlarına sponsor oluyordu. Birden bire kendimi o coşkunun içinde buldum. Aslında tesadüflerle şekillenen bir iş hayatım var ama yaptığım işi seviyorum. Bu olmasaydı kimbilir belki başarısız bir bilim adamı ya da mutsuz bir ses mühendisi olacaktım!

DUBAİ’YE 3 YILLIĞINA GİTTİM, 7 YIL KALDIM

Castrol şimdi BP’nin....

- Evet, 2000’de BP’nin Castrol’ü satın almasıyla biz de BP’nin parçası olduk.

Sonra, BP’nin global madeni yağ pazarında size büyük bir bölge teslim edildi ve Dubai serüveniniz başladı...

- Evet, birleşmeden sonra üç yıl Türkiye’de çalıştım. O, üç yılın sonunda Ortadoğu Bölgesi’ni yönetmek üzere Dubai’ye gittim. Aşağı yukarı 25 ülkeden sorumluydum. Üç yıl için gittim, yedi yıl kaldım. Geçen temmuzda da İstanbul’a döndük. şimdi Türkiye’nin de içinde olduğu büyük bir bölgeden sorumluyum; Türkiye, Bağımsız Devletler Topluluğu ve ıskandinav ülkelerinin olduğu 20 kadar ülke.

FENERBAHÇE ŞAMPİYONLUĞU HAK ETMİŞTİ



Ben koyu Fenerliyim. Bütün bu olaylardan sonra da daha büyük bir güç olarak döneceğimize inancım tam. Söz konusu yapılanma bütün kulüpler için geçerli. Maalesef sanki olay bir tek Fenerbahçe’ymiş gibi gözüküyor. Yanlış anlamalar olduğunu düşünüyorum, düşünmek istiyorum. Bundan sonra telefonda geyik yaparken bile herkesin dikkat etmesi lazım. Futbolun ne kadar ciddi bir sektör olduğunu görmek lazım artık. Kulüplerde de yöneticilik kuralsızlık olmamalı. Ama hâlâ geçen yıl Fenerbahçe’nin hak ederek şampiyon olduğuna inanıyorum.

GAZETECİLİĞİ BİTER SANDILAR

Dubai yılları eşiniz ve evliliğiniz açısından nasıl yıllardı?

- Onun açısından zordu aslında. Ben Ayşe’ye şapka çıkartıyorum. Başta “Dubai’ye gitme, gazeteciliğin biter, uzaktan kumandayla gazetecilik olmaz” dediler. Ama o bir kez kafaya takarsa, hiçbir şey onun karşısında duramaz. Çok büyük efor sarf etti. Sabahın 3’ünde Dubai’den İstanbul’a kalkan bir uçak var, sabah 6.30’da İstanbul’a varıyor, Ayşe hep ona biniyordu. Çünkü kızımız doğmuştu, onu bırakmak istemiyor, uyuttuktan sonra gidiyor, aynı gün İstanbul’da bütün röportajları yapıyor, akşam 7’deki uçağa binip gece 2’de Dubai’de oluyordu. 24 saat uyumadan... Bunu her hafta yaptı.