ALTAYLI ŞÜKÜR'E ÇAKTI; ''GÖĞSÜNDE TAŞIDIĞIN BOŞNAK BAYRAĞI DEĞİLDİ''
Gazete Habertürk Genel Yayın Yönetmeni Fatih Altaylı, Hakan Şükür'ün Türkiye'ye büyük zarar verdiğini iddia etti..
Hakan’ın verdiği zarar
HAKAN Şükür’ün söylediği doğru mudur, yanlış mıdır, hoş mudur, nahoş mudur bilemem.
Bilsem de söylemem.
Ama şundan kesinlikle eminim.
Hakan Şükür’ün, "Ben de Türk değilim" demesi, adına ister İmralı deyin, ister çözüm deyin, her ne derseniz deyin sürece öylesine bir zarar vermiştir ki, ne geçmişte Oslo görüşmelerinin basına sızdırılması, ne İmralı sakiniyle yapılan görüşmeler, ne de Kandil’e MİT’çilerin gitmesi toplumda bu kadar tepki uyandırmış, terörün bitmesine yönelik son sürece bu kadar zarar vermişti.
Hakan Şükür, İmralı ile yürütülen görüşmelere zaten "gıcık olan", bu konuda tedirginlikler yaşayan, ne düşüneceğini henüz tam olarak kestiremeyen ama olan bitenden çok memnun olmadığını gizlemeyen, çözüm arayışlarında başvurulan yolları hoş görse de bunun sonuçlarından kaygı duyanların tamamını bir anda "karşı tarafa" itiverdi. Ne Bahçeli’nin çıkışları, ne MHP’nin tavrı, ne ulusalcıların aleyhte söylemleri, ne de medyadaki "tedirgin edici" yazı ve yazarlar, Hakan Şükür’ün yarattığı etkiyi yaratmıştı.
Hakan Şükür, "Ben de Türk değilim" diyerek bir anda "mozaiğin ne kadar parçalanabilir" veya "parçalanmaya müsait" olduğunu göstermekle kalmadı, bazılarının "mozaiği parçalamaya meyilli" tavrını da gösterdi. Bir anlamda "paranoyaları" tetikledi.
Bana sorarsanız bu süreç Türkiye’yi parçalanmaya falan götürmez.
Tam aksine parçalanmasını engelleyecekse ancak bu çabaların sonuca ulaşması engeller.
Bu çabalar da ancak PKK’nın mevcut lider kadrosu hayattayken sonuç verebilir.
Ama Hakan Şükür’ünki gibi "akım derken" tarzı konuşmalar "çözüme karşı olanların", en azından barışçı çözüme karşı olanların tezlerini güçlendirir.
Çünkü bir kere birileri çıkıp "Ben de bilmem neyim" diye konuşmaya başlarsa, bu topraklarda hepimizin "aslında bilmem ne" olduğu yolunda bir algı oluşmaya başlar.
Önemli olan kökünde bilmem ne olmamız değil, bugün Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olduğumuzu söylememiz ve bundan gurur duymamızdır.
Moda olacağını umarak "etnik kökenlerimizi" saymaya başlarsak hangimizin ne olduğu ya da ne olduğumuzu anamıza mı babamıza mı dayandıracağımıza kadar birçok çetrefilli sorunla karşılaşacağımız gibi, ortak değerleri bulmakta da hayli güçlük çekeriz. O yüzden bugün etnik olarak "ne olduğumuz" değil, Türkiye Cumhuriyeti’nin onurlu vatandaşları olarak "Türk olmakla" gurur duyup duymadığımız önemlidir.
Bundan en fazla gurur duyması gereken ve Türk bayrağını yıllarca göğsünde taşıyan Hakan Şükür’ün bunu hepimizden daha iyi anlaması gerekir.
Hakan Şükür unutmamalıdır ki, hem milli takımda, hem de sarı kırmızılı formada göğsündeki bayrak "Boşnak" bayrağı değildi.
Fatih Altaylı’nın yazısının tamamı için tıklayın
HAKAN Şükür’ün söylediği doğru mudur, yanlış mıdır, hoş mudur, nahoş mudur bilemem.
Bilsem de söylemem.
Ama şundan kesinlikle eminim.
Hakan Şükür’ün, "Ben de Türk değilim" demesi, adına ister İmralı deyin, ister çözüm deyin, her ne derseniz deyin sürece öylesine bir zarar vermiştir ki, ne geçmişte Oslo görüşmelerinin basına sızdırılması, ne İmralı sakiniyle yapılan görüşmeler, ne de Kandil’e MİT’çilerin gitmesi toplumda bu kadar tepki uyandırmış, terörün bitmesine yönelik son sürece bu kadar zarar vermişti.
Hakan Şükür, İmralı ile yürütülen görüşmelere zaten "gıcık olan", bu konuda tedirginlikler yaşayan, ne düşüneceğini henüz tam olarak kestiremeyen ama olan bitenden çok memnun olmadığını gizlemeyen, çözüm arayışlarında başvurulan yolları hoş görse de bunun sonuçlarından kaygı duyanların tamamını bir anda "karşı tarafa" itiverdi. Ne Bahçeli’nin çıkışları, ne MHP’nin tavrı, ne ulusalcıların aleyhte söylemleri, ne de medyadaki "tedirgin edici" yazı ve yazarlar, Hakan Şükür’ün yarattığı etkiyi yaratmıştı.
Hakan Şükür, "Ben de Türk değilim" diyerek bir anda "mozaiğin ne kadar parçalanabilir" veya "parçalanmaya müsait" olduğunu göstermekle kalmadı, bazılarının "mozaiği parçalamaya meyilli" tavrını da gösterdi. Bir anlamda "paranoyaları" tetikledi.
Bana sorarsanız bu süreç Türkiye’yi parçalanmaya falan götürmez.
Tam aksine parçalanmasını engelleyecekse ancak bu çabaların sonuca ulaşması engeller.
Bu çabalar da ancak PKK’nın mevcut lider kadrosu hayattayken sonuç verebilir.
Ama Hakan Şükür’ünki gibi "akım derken" tarzı konuşmalar "çözüme karşı olanların", en azından barışçı çözüme karşı olanların tezlerini güçlendirir.
Çünkü bir kere birileri çıkıp "Ben de bilmem neyim" diye konuşmaya başlarsa, bu topraklarda hepimizin "aslında bilmem ne" olduğu yolunda bir algı oluşmaya başlar.
Önemli olan kökünde bilmem ne olmamız değil, bugün Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olduğumuzu söylememiz ve bundan gurur duymamızdır.
Moda olacağını umarak "etnik kökenlerimizi" saymaya başlarsak hangimizin ne olduğu ya da ne olduğumuzu anamıza mı babamıza mı dayandıracağımıza kadar birçok çetrefilli sorunla karşılaşacağımız gibi, ortak değerleri bulmakta da hayli güçlük çekeriz. O yüzden bugün etnik olarak "ne olduğumuz" değil, Türkiye Cumhuriyeti’nin onurlu vatandaşları olarak "Türk olmakla" gurur duyup duymadığımız önemlidir.
Bundan en fazla gurur duyması gereken ve Türk bayrağını yıllarca göğsünde taşıyan Hakan Şükür’ün bunu hepimizden daha iyi anlaması gerekir.
Hakan Şükür unutmamalıdır ki, hem milli takımda, hem de sarı kırmızılı formada göğsündeki bayrak "Boşnak" bayrağı değildi.
Fatih Altaylı’nın yazısının tamamı için tıklayın