ALTAN TANRIKULU'DAN HINCAL ULUÇ'A AĞIR SUÇLAMA :

Hürriyet´in genç kuşak spor yazarlarından Altan Tanrıkulu, Sabah Spor Servisi´nin başındayken "hışmına" uğradığı,kendisi için "patron olsam kovarım" diyen ustası Hıncal Uluç´u fanatizme hizmet etmek ve bundan zevk almakla suçladı.

Büyük Kulüp'ün sırrı

Bak Hıncal Abi... Türkiye´de çok önemli bir gazetede çok önemli bir konumda yazıyorsun. Ama yazdıklarınla insanları kutuplaştırdığının ve fanatizme hizmet ettiğinin farkında mısın? Farkındaysan bundan zevk mi alıyorsun?

HERKES çok dikkat etmeli. Çünkü, bir köşe yazısında en yüksek okunma noktasına ulaştığınız, kürsüde en büyük alkışı aldığınız an, ülkenize en büyük kötülüğü yaptığınız an olabilir. Çünkü internet matematiği açıkça şunu gösteriyor. Bu matematiğin en kuvvetli iki silahı "Yaşa varol" ile "Allah belanı versin" cümleleriyle özetleniyor. Yani birine veya bir kavrama tapınacaksın, diğerinin ise üzerinde tepinecek, aşağılayacak, hakaret yağmuruna tutacaksın.

Evet ne yazık ki, en çok alkış, bir "öfke katarsizmidir". İsterseniz buna "nefret veya tapınma orgazmı" da diyebilirsiniz. En çok alkışlananlar makul çoğunluğun "ortak aklına" değil, azgın azınlığın "marjinal kızgınlıklarına" veya "marjinal tapınmalarına" seslenmektedir. Böyle olunca da bütün bir toplum, "yuhalamayla", "yaşasın" çığlıkları arasına sıkışmakta ve meydan kavgaya kalmaktadır.

Öyleyse ne yapmalı? Benim görüşüm şu. Ülkesini seven yazarlar, gazeteciler daha az tıklanmayı, daha fazla yuhalanmayı göze alarak, makul çoğunluğun ortak alanına hitap etme cesaretini ve dürüstlüğünü göstermeli.Yani gürültücü azınlıklara değil, o geniş kitlenin sessiz alkışlarına yönelmeli.

Yani çok okunanların, çok alkışlananların, içte ve dışta "Hadi yürüyün" çığlıkları atmaya, öfke asalaklığının yine prim yapmaya başladığı şu günde. Diyorum ki, ülkenin geleceğini, bir öfkelik orgazmla harcayıp mahvetmeyelim...

* * *

Yukarıdaki yazı Genel Yayın Yönetmenimiz Ertuğrul Özkök´ün 21 Temmuz´daki köşesinden bir alıntı.. Şimdiye kadar yazarlık hakkında okuduğum en çarpıcı, en gerçekçi, en acımasız ve en iğneleyici yazı.

Ertuğrul Bey bu yazıyı yazarken ülke bütünlüğünü ve siyasi yaklaşımları göz önünde bulundurmuştu. Bense başka bir açıdan bakmak istiyorum. İşin sportif yönünden..

Hıncal Uluç bu ülkenin en ünlü spor yazarlarından biri.. Ben onun yanında, 16 yıl önce Gelişim Spor´da gazeteciliğe başladım. Kalemini onun kadar acımasız, onun kadar sert, aynı zamanda onun kadar güzel kullanan çok az yazar gördüm.

Hıncal Abi´yi başarıya ulaştıran bir taktik var. Ertuğrul Bey´in de anlatmaya çalıştığı.. Hıncal Uluç için toplumda büyük yankı uyandıracak olayların üzerine gitmek artık bir zevk, bir bağımlılık haline gelmiş.. İddialarının doğrulanıp doğrulanmamasından, görüşlerinde haklılık payı bulunup bulunmamasından çok "konuşulmak" önemli Hıncal Abi için..

Ertuğrul Bey´in deyimiyle, sporda, televizyonda, magazinde, siyasette (Başbakan´a RTE diyecek kadar) aykırı söylemler ortaya atıp bunların konuşulmasından keyif alıyor Hıncal Abi..

* * *

Bu uzun girişten sonra asıl konuya gelelim.. Ben Dünya Kupası´ndayken Hıncal Uluç, "Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım´ın Büyük Kulüp´te yemek yediği, gizli toplantılar yaptığı, hatta maddi menfaat sağladığı bazı spor müdürleri ve yazarlar var" şeklinde bir yazı yazdı.

Önceki gün Sabah Gazetesi´ndeki köşesinde ise "Fenerbahçe Başkanının Büyük Kulüp´te spor müdürleri ve Fenerli yazarlarla yediği yemekler ve sonrasında kapalı odalarda yaptığı toplantıları bana anlatan İbo´yla (Vatan Spor Müdürü İbrahim Seten), Altan Tanrıkulu idi..

Bu toplantılardan söz ettiğimde, Türkiye Spor Yazarlar