Efendim: alışkanlıklarımız, ahlak anlayışımız, zevklerimiz, beğenilerimiz, vb ışık hızıyla değişiyor. Çoğu kez farkına bile varamıyoruz. Zaten toplumun çok büyük çoğunluğu bütün bunları değerlendirebilecek kapasite ve seviyede değil. Bilhassa sosyal medya çukuru sayesinde çabucak yaygınlaşan bu tür davranışlar adeta “normallik” kazanıyor. (Tik Tok mecrası ve fenomenler dünyası bunlarla kaynıyor!) Biz bunları birkaç uç kişiliğin (Ya da ruhsal sorunlu veya narkotik madde kullanan) kendini bilmezin davranışı sayıyoruz. Belki bir kısmı öyle de olabilir. Ancak ya değilse? Ya tüm toplum bir “Ahlaki Çöküntü Projesi”nin deneği ve hedefi durumundaysa? Ya çaktırmadan bir manipülasyon yapılıyorsa? Bütün bu davranışların biranda “patlama” yapması tesadüf mü?..
Hiçbir Akım Tesadüfen Doğmaz!..
Ben toplumda bazı olayların “tesadüfen” olmadığına inananlardanım. Bunlar ancak bir kez yerleştikten sonra “kendiliğinden” boyutu başlar. İnsan taklitçi bir yaratıktır ve “kopya davranış” gösterir. Her tür “moda” ya da “akım” buna göre şekillenir. (Mesela son dönemde olağanüstü artan LGBT’cilik, cinsiyetsizleştirme, hayvanseverlik, veganizm, erkek nefretine dayalı feminizm, aile düşmanlığı gibi olgulara birde bu gözle bakın isterseniz. Bunlar “proje akımlar” kategosindedir ve hepsinin bir hedefi vardır. Açardım ama başka bir yazı konusu) Belli merkezler bunları bilir ve yönlendirir. Birden pıtrak gibi çoğalırlar. Ancak ortalama beyinler bunu sanki kendi tercihleri zannederler. Sonuçta herkes aynı elbiseleri giymeye, aynı şeyleri savunmaya, aynı davranışları sergilemeye başlar. Vasatın içgüdüsü, “sürüsel” mantığı budur!
Oysa bunların bazıları birer “sosyal deney”, “tepki testi” ya da “proje” olabilirler. Bunlar psikolojik ve sosyolojik kriterlere göre dizayn edilen davranışlardır. Topluma belli davranış kalıpları ufaktan empoze edilir ve nabız saptanır. (Böylelikle toplumun neleri, nereye kadar kabul ya da reddedeceği ölçülmeye çalışılır) Toplumun bazı kıvamlara ne kadar “hazır” olduğu anlaşılmaya uğraşılır. Bunlar sayesinde ticari pazarlama amaçlarından tutun, toplumun etik davranışlarına, değer yargılarına, zevklerine, vb varıncaya kadar ölçülür. (İlaveten siyasi sonuçlar çıkartılmaya uğraşılır) Gaye geleneksel davranışları değiştirmek, istenen yöne çekebilmektir. Emin olun bu konuda dünyada milyonlarca bütçeye sahip enstitüler, (Tavistock Enstitüsü gibi) araştırma kuruluşları, PR şirketleri, muhtelif titrlere sahip “uzman”lar sırf bu amaçla çalışmaktadır. Amaç küresel çapta insan davranışlarının kontrolü ve yönlendirilmesidir. Toplumlar istenen tarzda yeniden biçimlendirilir!
Hedonizmin yükselişi!..
Son dönemde giderek artan, sokakta cinsel ilişki kurma, balkonda, seyir halindeki kamyonda, arabada, sünnet düğününde, tesettürüyle twerk yapma, otobüste direk dansı, çıplak dolaşma, caddede erotik giysiler içinde dolar saçmak, kilisede içkili danslı parti verme, tesettürle alkolsüz şampanya patlatmak, vb gibi olaylar dikkatinizi çekiyor mu bilmem? Çekiyorsa da belki birkaç “edepsiz”in, “şımarık”ın ya da “psikolojik sorunlu” kişinin halt yemeleri olarak görüyor da olabilirsiniz. Kim bilir, belki de öyledir! Ancak neden şimdi yaygınlaşıyor ve giderek başat davranış haline geliyor dersiniz?
Bir “Davranış Operasyonu” Olabilir mi?
Bu açıdan baktığımızda Türk toplumu son dönemde artan ölçüde bir kültürel ve “davranışları değiştirme operasyonu” na maruzdur. (Her şeyi bildiğini zanneden “İstihbarat Uleması” bu konuda ne düşünüyordur acep?) Bunun farkında olan çok az kimse var. Devletin refleksleri zaten körelmiş ve bu tehditleri görmezden gelmekte ya da sadece polisiye ve adli tedbirlerle önleyebileceğini zannetmektedir. Oysa bu klasik yöntemlerle önlenebilir bir durum değildir. Çok daha tehlikeli bir tehdittir.
İnsan elbette eğlenecektir, hayatın keyfini çıkartacak etkinliklerde bulunacaktır. Çilecilik önerecek değiliz. Fakat bugün karşı karşıya olduğumuz durum bu türden bir durum değildir. Önce bunu doğru kavramak gerek. Bugün fütursuz bir “Hedonizm” (Hazcılık / Zevkçilik) ve bir tür “Lay lay lomculuk” gündeme getirilmektedir. “İçinden geleni yap” , “sana haz veren şeyi yap”, “toplumu takma sana keyif vereni yap”, “önemli olan senin zevkin”, “başkalarının değil senin isteklerin önemli”, “Diğerlerini düşünme, keyfine bak” vb minvalinde özünde katıksız “egoist” ve “şeytani” bir anlayışa oturmaktadır. Toplumun çözülüşüdür.
En hayvani içgüdülerin bile kuralsızca ve hemen tatmininden yanadır. Bunlar her istediklerini, istedikleri zaman, istedikleri yer ve zamanda, istedikleri biçimde yapabileceğini zannedecek kadar sersem tiplerdir. “Özgürlük” marazi davranışlara bir kılıftan ibarettir sadece. Özgürlüğün en pespaye yorumlanışı, bencilliğin zirvesidirler. “Zihinsel işgal” adım adım güncellenmektedir. Türk toplumunun insani dinamikleri dinamitlenmektedir. Zehir birden değil damla damla verilmektedir!
Bir Uçtan Diğerine Savrulmak!..
Bireylerin belki uçlarda salınma hakkı ve payı vardır. Ama devletin böyle bir hakkı ve keyfiyeti yoktur. Devlet –maalesef- toplumunu terk etmişe benzemektedir. Sürekli boş siyasi tartışmalarla düzenleyici rolünü yerine getirmemektedir. Gereken müdahaleleri, doğru şekilde yapmamaktadır. “Saldım çayıra, Mevlam kayıra” anlayışı caridir. Çünkü bu konuda siyaset ve bürokrasi ne yapacakları bilmekten aciz bir bakışsızlığa sahiptir. Kuşaklara dair sorumluluklarını yerine getirmemektedirler. Bu durum nutuk atmakla, ahlak vaazı vermekle engellenebilecek bir durum değildir. Türk toplumunun kültürel ve davranışsal kaosuna kapı aralanmaktadır!
Maalesef (Z)ıpçıktı Kuşağı da bunların etkisine terk edilmiştir. Yazık ki sol-laik-cumhuriyetçi kesimlerde “AKP Karşıtlığı”, “Atatürkçülük”, “özgürlükler”, “medeniyet”, “modernizm”, vb gibi kavramlar hürmetine bu gibi davranışlara prim verir hatta “masum hareketler” olarak görerek korur olmuşlardır. (Modernizmi, özgürlüğü, laikliği kıç açmadan ya da sallamaktan ibaret sayan bir bakışın varabileceği en trajik noktadır bu) Korkarım ki “özgür nesil” yaratacağız diye bir “facia” yaratmanın taşları döşenmiştir. Kendi çocukları üzerindeki inisiyatiflerini bile kaybetmişlerdir. Kamplaşmış bir toplumda kimse olması gerekeni değil, kendi tarafına hizmet edeni savunmaktadır. Bu yüzden herkes tarafına bakarak “doğru” ya yanlış, “yanlış”a doğru diyebilmektedir. Ne beyhude bir aldanıştır bu!
Hedonizm Kuralsızlığa Davetiyedir!
Hedonizmin en tipik göstergesi hiçbir kural takmama, kuralları çiğnemekten, toplumla ters düşmekten ayrı bir keyif almadır. Zaten “istediğimi yaparım kimse karışamaz” anlayışının kaçınılmaz sonucudur bu. Toplumu toplum yapan ortak kabullerin sonu, herkesin üç aşağı beş yukarı benimsediği ortak değerlerin çözülüşü, her alanda keyfiyetin hüküm sürmesidir. Topluma maliyeti yüksektir.
Üstelik hedonist davranış kalıbı sadece cinsellik, çıplaklık, popo sallamaktan ibaret değildir. (Keşke o kadarla kalsaydı!) Toplu yaşamın tüm edebini silip atmaktır. Hedonizm bütün davranışlarımıza sinmiştir. Maalesef bu eğilim daha da artacağa benzemektedir. Olaya “üç, beş dengesizin acayip davranışları” olarak bakılamaz. Çünkü sezdiğim odur ki, bir “mekanizma” harala gürele bunun için çalışmaktadır!
Lakin şunu söyleyebilirim ki bütün bunlar toplumda medeni insan ilişkilerinin sonunu getirecek raddede davranışlardır. Böyle bir toplumda bir arada yaşamak giderek imkânsızlaşmaktadır. Doğru veya yanlış normları olmayan bir toplum olmaz. Bu sorun artık “cahillik”ten daha berbat durumdur. Tüm toplumu “ergen isyankârlığı” ve ölçüsüzlüğü seviyesine çekmektir. Yaşama ve var olma biçimimizle alakalıdır!..
Ben bir toplumu mahvetmek isteseydim, durumu buna göre kurgular, ona bu gibi davranışları pompalar ve sanki “normalmiş” hale getirirdim!..
19. 08. 2023
atilla.akar@medyaradar.com
NOT: Bu konulardaki eski tarihli bir başka yazım: