ALPER GÖRMÜŞ: BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ DİYE SOKAĞA DÖKÜLENLER İKİ YÜZLÜ

Nokta Dergisi'nin eski genel yayın yönetmeni ve Taraf yazarı Alper Görmüş, medya analizlerini 'Büyük Medyada Ergenekon Haberciliği' isimli iki ciltlik kitapta topladı.

Ergenekon davası sürecinde medyanın tutumuna odaklanan yazılarda Görmüş, Ergenekonculuğun zihni temellerinin oluşumuna katkı sunan büyük medyanın rolünü işaretliyor.Görmüş, "Bu kitap bir zihniyetin ele alınmasıdır. Gayretim, o zihniyeti fâş etmek üzeredir." diyor. Darbe günlüklerini ortaya çıkaran gazeteci Alper Görmüş ile Ergenekon sürecinde medyayı konuştuk.

’Büyük Medyada Ergenekon Haberciliği’ kitabınızda Ergenekonculuğu, örgüt ve zihniyet olarak ikiye ayırıyorsunuz. Bu zihniyeti büyük medya mı besliyor?

Ergenekonculuğun zihni temellerinin oluşumunda büyük medya başrolde. Bunu anlamak için 28 Şubat’a iyi bakmak lazım. Bu döneme kadar darbelerde ordu doğrudan siyasetin üzerine abanırdı. Fakat Berlin Duvarı’nın yıkılması ve Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle birlikte Batı’nın otoriter rejimlere onay verme tavrı bitti. Ülke içinde de insan hakları, özgürlükler meselesinde mesafe kat edildi, sivillik ortaya çıktı. İkisi birleşince eski tarzda darbeler yapmak mümkün olmaktan çıktı. Ordu 28 Şubat’ta bunu idrak etti. Siyasete el koymaya karar verdiler, fakat bunun klasik bir darbe olamayacağını düşündüler. O zaman konsept değişti.

Neydi yeni konsept?

Postmodern bir konsept ortaya çıktı. Türkiye’de artık insanları darbeye ikna etmek kolay değildi. Biz bu toplumu korkutursak onu siyaseten alıklaştırabiliriz dediler. TSK, yeni anlayışta; STK’ları, üniversiteleri, özellikle yargıyı yanına çekip toplumu da işin içine katarak, bir düşman yarattı ve bu düşmanı birlikte yok etmeye çalıştılar. Bunu yaparken de medyayı kullandılar. Bu süreç bitmedi. Bu amaçla, toplumda geniş bir orta sınıfın, ’Düşman nasıl imha edilirse edilsin’ anlayışıyla, bu düşman algısına inandırıldığını düşünüyorum. Cumhuriyet mitingleri bunun başarılı olduğunun önemli bir göstergesidir.

Kitapta "Teşkilat çözülürken zihniyet güçleniyor" diyorsunuz...

Şebeke çözülüyor ama toplum içindeki "düşmanı kim alt ederse etsin ister darbeyle etsin" zihniyeti yani Ergenekoncu zihniyet güçleniyor.

Nasıl oluyor bu? Bir çelişki değil mi?

Toplumun bir kesimi düşman olarak gördüğü ve kodladığı iktidarı alt edecek tek gücün bu olduğuna inandırıldı. Ergenekon davasıyla "düşmanı alt edebilecek güç" çözülüyor. İktidar düşman ve o düşmanı gönderecek hiçbir şey yok, bu ruh hali panik duygusuna yol açıyor. Bu zihniyet üzerinden teşkilata sarılmak bir yandan da onları hayata bağlıyor.

Sizin büyük medya dediğiniz Hürriyet, Milliyet gibi gazetelerin Ergenekon davasına bakışının ilk günden bu yana çok da değişmediğini görüyoruz. Ortaya çıkan günlükler, silahlar, belgeler, ses kayıtları görmezden geliniyor. Bunu nasıl okumalıyız?

Genlere kazılı bir şey bu. Bunun tarihsel, ekonomik, psikolojik ve ideolojik birçok nedeni var. Medya, devletin çocuğu olarak doğdu bu ülkede. Ayrıca toplumda otoritere, güçlüye temayül de var. Medya da bu toplumun medyası. Hakikat ne kadar güçlü olursa olsun genlere kazılı olan şey bir şekilde fırlıyor. Devlet güçlerini koruma, bir türlü toplumdan, demokrasiden yana olmama hali ortaya çıkıyor.

Nokta’da darbe günlüklerini yayımladığınızda işin buraya varacağını sezmiş miydiniz?

Ben darbe günlüklerini okumaya başladım, olayın büyüklüğünü birkaç gün içinde fark ettim.

Darbe günlüklerinin yayınlamdığının hemen ertesi günü "sahte, özel imalat" diye yazanlar olmuştu. Günlüklerin sahte olmadığı sizin beraatınız ve mahkeme kararıyla da ortaya çıkınca özür dileyenler oldu mu?

Özür dilemediler. Ertuğrul Özkök, darbe günlüklerini yayımlamamızın hemen ertesi günü "birileri özel imalat" yapmış diye yazdı. O yazı çok tuhaftı. Bir araştırmaya girilmeden böyle bir şey nasıl denir, nasıl böyle yazılır! Benim cevabım genlere işlemiş ideolojik angajman, daha fazlasını bilemem.

Darbe günlüklerini yayımlamanızdan iki hafta sonra Nokta’ya baskın düzenlenmişti. Geçen ay ise üç polisin "Radikal baskını" haftalarca konuşuldu. Nokta’ya baskın günlerini hatırladınız mı?

Evet ama bu karşılaştırmayı başkası yapsın diye ben yapmadım. Askeri mahkeme kararıyla elliye yakın polis Nokta’ya baskın düzenlemişti. Polis burada aracıydı. Radikal’le ilgili o yayınları yapan insanların Nokta dergisiyle ilgili tek bir kınama sözcüğü kullanmamalarını hatırladım. Ortalığı birbirine katan yazarların tamamı, -Hürriyet Gazetesi’nin bütün yazarlarına bakılabilir- tek bir kınama cümlesi kullanmadı. Çok az insan destek oldu. Onun yerine Hürriyet’in sitesinde Nokta baskınına sevinen "oh oldu" diyen insanların yorumlarının yayınlanmasına müsaade ettiler. Nokta baskını ile Radikal baskınını kıyaslayınca farkı görmek mümkün. Çok sonraları duydum. Nokta’nın patronu o kıyaslamayı bir arkadaşımıza yapmış. "Radikal baskınına gösterilen tepkinin onda biri Nokta baskınına gösterilseydi ben dergiyi kapatmazdım." demiş. Verilen tepkilere baktığımda olağanüstü bir çifte standart görüyorum. İnsan olarak da gazeteci olarak kırıcı bir şey.


Bu çifte standart neden kaynaklanıyor?

Basın özgürlüğünü savunan çıkışları, özgürlük havariliğini samimi bulmuyorum. "Ergenekon davası bizim de davamızdır ama" diyen kesimleri de samimi bulmuyorum. Basın özgürlüğü ayaklar altına alınıyor diyerek Ergenekon’la ilgili baskınları bu çerçevede ele almanın ikiyüzlülük olduğunu düşünüyorum. Hakikaten basın özgürlüğünü samimi olarak savundukları için bu çıkışlar yapılmış olsaydı Nokta’nın baskınında müthiş bir tepki göstermeleri gerekirdi. Aynı çevreler hiç tepki göstermemişlerdi. Bir de Nokta baskınıyla Radikal baskını arasında şöyle bir fark da var. Radikal’i polis bastı. Medyamız için önemli bir fark bu. Nokta görünürde polislerce basıldı ama askeri mahkeme kararı vardı. Bizim medya askerin anti demokratik uygulamalarını küçültür, polisin anti demokratik uygulamalarını büyültür. Nokta’ya yapılan baskın orduyla bağlantılı olduğu için sessizce geçiştirildi. Buna eminim.


Gazeteci davaları yanlış yansıtılıyor


Nedim Şener, Ahmet Şık’ın tutuklanmalarına gazeteciler yürüyerek tepki gösterdiler. "Basın susturuluyor" sloganları atıldı. Diğer yandan Ergenekon haberleri yapan Zaman, Taraf, Star, Bugün, Yeni Şafak gibi gazetelerden muhabirlere açılmış yaklaşık 1.500 dava var. Bu tabloyu nasıl yorumluyorsunuz?

Ergenekon davasını manipülatif bir şekilde yürütmeye çalışanlar bunu propaganda olarak kullanıyorlar. Bunun Batı’ya yansıtılış biçimi çok farklı. Avrupa "Gazeteciler hükümet aleyhine yayınlar yapıyorlar, o nedenle de haklarında dava açılıyor." diye algılıyor. Sanki bunlar Ergenekon haberleri yaptığı için yargı tarafından peşlerine düşülenler değil, hükümetin peşlerine düştüğü gazeteciler gibi gösteriliyor. 2003-2007’de misyonerlere yönelik katliamların, faaliyetlerin Batı’da algılanış biçimi de radikal dinciler yapıyor şeklindeydi. Halbuki o yayınların, faaliyetlerin arkasında zihniyet olarak ulusalcılar vardı.



Cemaatle korkutmak klasik entrika
Şık’ın kitabı kötü ve propagandif


Ahmet Şık’ın kitabı çok kötü. Hiçbir yeni bir bilgi içermeyen, propagandif bir kitap. Kitap iyi diyen de çıkmadı. Zaten öyle bir şey olsaydı kitabın içeriğine dair haberler çıkardı. Ama geniş kamuoyu hâlâ kitapta olağanüstü bilgiler çıktığını, cemaatin bu nedenle yasaklattırdığını düşünüyor. Ahmet’e bu kitabı yakıştıramadım. Onun araştırmacılık kaygısının, objektif durma kaygısının uzağında bir çalışma. Beni hayal kırıklığına uğrattı. Daha fazlasını söylemek istemiyorum. Ahmet, bir an önce cezaevinden çıksa da bunları tartışabilsek diyorum.

İnternet sansürü de şifre meselesi de kullanışlı birer araç

Geçmişte insanlar komünizm, bölücülük, irticayla korkutuldu. Bugün cemaat diyorlar. Çok açık klasik entrika bu. Ergenekoncu zihniyet zaman zaman yeni araçlar kullanıma sokuyor. Bu da aslında bu zihniyetin kamuoyunu yaratma, yeni korkular, yeni kavramlar öne sürerek toplumu manipüle etme gücünü elinde tuttuğunu gösteriyor. Ergenekoncu zihniyet için her şey kullanışlı araç haline getirilebilir. İnternet sansürü meselesi de şifre meselesi de kullanışlı birer araç. Yeter ki toplumu korkutmaya hizmet etsin. Toplum korkutulacak ve bunları, iktidarı kim gönderirse göndersin kıvamına gelsin isteniyor. Halkın bir kesimi de bu kıvama geldi.

Ergenekoncu zihniyet CHP içinde örgütlendi

Ergenekon CHP’ye girerek yeni bir taktikle siyaset yapmaya başladı. Burada Süleyman Demirel’in ciddi bir faktör olduğunu düşünüyorum. Demirel’in darbecilerle dirsek teması darbe günlüklerinden beri var. Emekli cumhurbaşkanını, kuvvet komutanlarının onu ne kadar ciddiye aldıklarını biliyoruz. Demirel, Ergenekoncu zihniyetin içindedir, parçasıdır. Dolayısıyla onun öncülüğünde yürütülen bu faaliyeti çok önemli buluyorum. Ergenekoncu zihniyetin CHP içindeki faaliyeti olarak görüyorum. Ergenekon’un CHP içindeki örgütlenmesi, kriminal faaliyetlerinin son bulduğu anlamına gelmez. Siyaseti de etki alanı olarak kullanmaya başladığını gösterir. Hiç küçümsenecek bir şey değil. CHP’ye verilecek oy bu açıdan da önemli olacak.

MURAT TOKAY /zaman/pazar