"ALİ KIRCA İLE SİYASET MEYDANI" NASIL DOĞDU?
"Hep soruyorlardı 'Siyaset Meydanı fikri ne zaman doğdu, ya da ne zaman düşündün, nasıl?'"
Siyaset Meydanı- Ali Kırca
Bazen içindeyken görünmez insana yaşadığı hayat... Derya içindeyken deryayı bilmeyen balıklar misali...
Doğruları, yanlışları görünmez... İyileri ve kötüleri bilinmez.
Kıyaslanmazsa bilinmez katettiği yol...
Siyaset Meydanı'nın da 'yaşam öyküsü'nü, yani 'biyografi'sini içinde yaşarken biz yazabilir miyiz?
Hem yaşayıp hem yazabilir miyiz?
O zaman dışarıdan bakanlara vermek gerekir sözü... 'Dış'arıdan bakıp ta 'iç'ini görenlere.
Zülfü Livaneli, şöyle yazmıştı bir vakitler:
'Ali Kırca dostumuz tarihe geçmeye aday... Çünkü yüzlerce yıllık 'Siyaset Meydanı' kavramını değiştirdi, ona yeni bir anlam yükledi. Bugün kime sorarsanız sorun, 'siyaset meydanı'nı Ali Kırca'nın düzenlediği ve her sorunun tartışıldığı bir forum olarak tanımlayacaktır. Oysa Türkçe'de yerleşmiş anlamıyla 'siyaset meydanı', 'idam meydanı' anlamına gelir. Şimdi Ali Kırca'nın çabası ve başarısı sayesinde, siyaset sözcüğü ölümle değil, tartışmayla ilişkilendiriliyor.'
Hikayenin nasıl geliştiğini ve nerelere gittiğini herkes görüyor zaten.. Çünkü bu macera herkesin gözleri önünde yaşandı, yaşanıyor uykusuz gecelerde...O 'herkes'ten birine sözü bırakacağım bu 'BİYOGRAFİ'nin son satırlarında.. Ama nasıl başladığını bir tek 'ben' biliyorum. Onu anlatabilirim:
Çoğunuza ciddi, ağırbaşlı, önemli ve sorumlu bir ekran izlencesi olarak görünen 'Siyaset Meydanı', bu satırların yazarı için bir 'televizyon masalı'dır.
O masal iddiası ya da hayal fırtınası olmasa, besbelli hiç kimse uykulara kan doğrayan bir fikriyat maratonunun gönüllü koşucusu olmayacaktı.
Ama oldu.
Çünkü bu satırların yazarı önce o masalı gündüz düşlerinde gördü.
1991 Şubat'ının ortalarıydı.
Haberlerde Bağdat'a Cruise, Telaviv'e Scud füzeleri düşüyordu. Gün henüz ağarmamıştı. Esenboğa yolunda tek tük atıştıran karın altında ilerleyen arabanın farlarından süzülen titrek ışık huzmelerine baktı.
Önünde ve arkasında kimsecikler yoktu.
Upuzun bir sessizlik ve simsiyah bir ıssızlıktan başka...
Sessiz ve ıssız bir yolculuğun yegane yolcusuydu.
Uzaklaşıyordu.
Alkışlardan, dost selamlarından, düşman kelamlarından, telaşlardan, ümitlerden ve ümitsizliklerden uzaklaşıyordu.
Geride, kırılmış vefaların, vurulmuş aşkların hüznü vardı.
Zoraki bir sürgünün mecburi istikametine ve belirsiz akıbetine yol alıyordu.
Hep soruyorlardı:
'Siyaset Meydanı fikri ne zaman doğdu, ya da ne zaman düşündün, nasıl?'
O gecenin son, o sabahın ilk saatlerinde işte...
1991 Şubat'ının orta yerinde...
Kar, Esenboğa yolunu ayaza keserken, ıssızlığın ortasında...
Şehrin sessiz vedasına inat, hayli gürültülü bir dönüş merasiminin hayallerini kurarken...
O 'sessiz veda'nın, o 'zoraki sürgün'ün sebebi de, o günlerin koşullarında 'sessizliği bozan' mütevazı bir 'tartışma' denemesiydi.
Ne var ki...
Tahammül edilememişti.
O sabah karar verildi... Issızlığın ortasında... Geri dönülecek ve dönüldüğünde, sessizlik yine bozulacaktı...
Hem de ne bozulmak... Hem de ne büyük gürültüyle...
Sabahlara kadar... Stüdyoda onlarca, ekran başında milyonlarca kişiyle birlikte...
Üç yıl sonra yine bir şubat gecesinde... Issızlıkta kurulan o masal, o düş gerçek oldu... Sessizlik bozuldu...
Takvimler 6 Şubat 1994'ü gösteriyordu.
Sonrasını 'Birikim' dergisinin 'Siyaset Meydanı-Özel' sayısında, yazar Ümit Kıvanç şöyle yazdı:
'Siyaset Meydanı diye bir şey var olmadan evvel, onca insanın, 'Ah, bir tartışma programı olsaydı da cumartesi gecesi sabaha kadar oturup izleseydik!' dediğini hiç sanmıyorum. Siyaset Meydanı kendine olan ihtiyacı kendi yarattı. Ve insanlara uyku saati gibi hiç sorgulanmayan ve yerleşik alışkanlıklarını değiştirtti. Cumartesi gecesi pek çok insan için özeldir. Fındık fıstık bir eğlence programı, dansözler vb. yerine, adında insanların çoğunluğu için en sevimsiz kavramlardan biri olan 'siyaset'i barındıran bir tartışma programı! Türkiye'nin var olan kültürel hayatında, eğlence hayatında bu normal mi? Siyaset Meydanı bu alanda gerçek insanların gerçek davranışlarını değiştirdi.
Siyaset Meydanı'nın önemli bir somut yararı, ifade kanallarının son derece tıkalı, insanların da bunları oluşturmada son derece isteksiz olduğu bir ülkede, aksi halde varlığından bile haberdar olmayacağımız insanları, yaklaşımları bize tanıtmasıdır. Ayrıca bütün 'otorite'ler hilebaz değildir ve bazılarından çok şey öğrenebiliriz. Belirli bir alanda adı sanı bilinen 'otorite'nin kem küm saçmalayışlarını izlemek de bir bilgidir. Veya Müslümanlarla laiklerin tartışabilmek için birbirlerinin aleminde karşılığını bulabilecek söylemler oluşturması gerektiğinden söz eden bir ilahiyatçıyı dinlemek insanın ufkunu açabilir, ertesi günkü davranışlara yön verebilir. Bunlar, son yıllarda bir 'mitoloji' kahramanı haline getirilen 'kamuoyu'nun aslında var olmadığı bir ülkede fazlasıyla önemli şeyler.
Bunca insanın bu programı izliyor olmasının, insanların zihinlerini çalıştırmalarına, tahammül yeteneklerine, etraflarıyla ilgilenmelerine, hatta, evet çoğulculuğa ve demokratikleşmeye katkısını vurgulayacağım. Çoğulculuk ve demokrasi isteyen herkesin Siyaset Meydanı'na eleştirileriyle yardım etmesi ve sahip çıkması güzel olurdu.'
17 YIL BOYUNCA UYKUSUZ GECELERDE SAHİP ÇIKAN, TABULARI YIKAN HERKESE
TEŞEKKÜRLER...
Ali KIRCA / AKŞAM