ALİ GÜVEN, HÜLYA AVŞAR'IN YENİ İLİŞKİSİNDE PARAVAN MI?
Deniz Akkaya ve Ender Sanal bir konserde dudaktan öpüştüğünde bunun bir reklam, bir eğlenme, Ali Güven´in Hülya Avşar ilişkisinde Sadettin Saran'ı gizlemek için 'paravan' olup olmadığını ortaya koyacak "magazin cesareti" var mı? Oray Eğin sorguladı...
Yeni bir magazin ihtiyacı
Tam da 12 Eylül'ün ardından Murat Belge'nin 'Türkiye'de bakir bir alandır' diye tespit ettiği tarzda bir magazine bugün daha çok ihtiyacımız var gibi görünüyor; özellikle son dönemlerde patlayan birtakım gündemlere baktığımızda. Belge, 'Varolan biçimiyle magazin gündelik hayat içinde bulunan politikayı kamufle etmeye yarıyor' diye yazmıştı: 'Alternatif magazincilik ise gündelik hayatın kendi özerkliğini küçümsemeden, yadsımadan, insan bilinçliğinin temel sorunlarını gözardı etmeden, bütün bunların sosyo-politik sorunlarla gerçek bağlantılarını kurabilmek, gösterebilmektir.'
Şurası kesin ki insanların magazine ilgileri hiçbir zaman değişmeyecek, hiçbir zaman azalmayacak. Ama giderek, magazinin kendi varolma biçiminden farklı bir alana kayma endişesi de yaşadığı söylenebilir Türkiye'de. Bugün belki de yeni bir magazincilik anlayışını tartışmanın tam zamanı; belki de Belge'nin ışığında 'alternatif magazin' için arayışına çıkmanın. Türkiye, magazinle zekayı birleştirme konusunda hiç de kısır bir ülke değil sonuçta. 80'li yıllarda Haftasonu'nun 'şaka gibi' görünen manşetleri, 90'larda 'Televole' fenomeni buna örnek olabilir.
Özellikle Televole, her anlamda devrimci, yenilikçi, daha evvel yapılmamışı yapandı. Ama zamanla da, bütün bu tartışmaların, yanlış anlaşmaların eşiğinde kendi misyonundan saptırıldı. Futbolcuların gitmesi büyük hataydı elbette, sonradan iş magazinci-sanatçı çekişmesine de döndü. Açıkçası, bugüne kadar magazinle atışanlarda hep bir 'danışıklı dövüş' sezerdim. Ama giderek Türkiye'de ünlülerin saf belirlemeye başladığını görmek endişe verici. Sonuçta bir ünlünün magazine düşman olması doğaya aykırı, eşyanın tabiatına ters.
Peki durum buysa, acaba magazin başka bir çözüm mü bulsa. Belki de magazinin dirilişi, 90'ların ilk zamanları kadar etkin olmayı sürdürmesi tetiklenmeye hazır zekalarında gizli olamaz mı. Bizim gibi magazin düşkünlerinin, magazinden utanmayanların talebi-saf tutmak, adam kayırmak-yerine 'gerçeği, sadece gerçeği' duymak olabilir mi? Son günlerdeki magazin gündemine baktığımda, böylesi bir gerçeklik ayarına nasıl bir ihtiyacımızın olduğu ortaya çıkıyor.
Tarkan bir yabancı gazeteye 'meşhur' plaj fotoğrafları, eşcinsellik, evlilik üzerine konuşuyorsa, izleyiciye onun söylediğinin alt metnini anlatacak, eğer varsa her yalanına karşılık doğruları yüzüne vuracak bir cesaret...
Reha Muhtar-Gülşen ilişkisinde 'Reklam mı', 'Gerçek mi', 'Hesaplaşma mı', 'Etik mi' gibi kara bulutlara kapılacak bir anlayış yerine, aşkı takdir edecek, karşılığında bu 'haberi' bize 'olduğu gibi', hatta kare kare aktaracak bir saygı... Sibel Can, tangasıyla yakalandığında bunun planlı mı yoksa spontane mi olduğunu söyleyecek bir keskinlik... Deniz Akkaya ve Ender Sanal bir konserde dudaktan öpüştüğünde bunun bir reklam, bir eğlenme, bir aldatma olduğunu yüzlerine vuracak bir bilgi birikimi... Veya Hülya Avşar'la Kaya Çilingiroğlu'nun çocukların ebeveynleri olarak beraber tatile çıkmasını eleştirecek bir gericilik, muhafazakarlık değil ama Ali Güven diye bir 'karakterin' bu ilişkideki dahlini, Sadettin Saran'ı gizlemek için 'paravan' olup olmadığını açıklayacak, dahası bu şahsın ipliğini pazara çıkarak yürek...
Bütün bunların birleştiği, yeni bir magazin söyleminde uzlaşmamız, alternatif magazinliği beslememiz gerekiyor. Başka türlü, içine hızla saplandığımız çıkmazdan kurtuluş yokmuş gibi de geliyor b
Tam da 12 Eylül'ün ardından Murat Belge'nin 'Türkiye'de bakir bir alandır' diye tespit ettiği tarzda bir magazine bugün daha çok ihtiyacımız var gibi görünüyor; özellikle son dönemlerde patlayan birtakım gündemlere baktığımızda. Belge, 'Varolan biçimiyle magazin gündelik hayat içinde bulunan politikayı kamufle etmeye yarıyor' diye yazmıştı: 'Alternatif magazincilik ise gündelik hayatın kendi özerkliğini küçümsemeden, yadsımadan, insan bilinçliğinin temel sorunlarını gözardı etmeden, bütün bunların sosyo-politik sorunlarla gerçek bağlantılarını kurabilmek, gösterebilmektir.'
Şurası kesin ki insanların magazine ilgileri hiçbir zaman değişmeyecek, hiçbir zaman azalmayacak. Ama giderek, magazinin kendi varolma biçiminden farklı bir alana kayma endişesi de yaşadığı söylenebilir Türkiye'de. Bugün belki de yeni bir magazincilik anlayışını tartışmanın tam zamanı; belki de Belge'nin ışığında 'alternatif magazin' için arayışına çıkmanın. Türkiye, magazinle zekayı birleştirme konusunda hiç de kısır bir ülke değil sonuçta. 80'li yıllarda Haftasonu'nun 'şaka gibi' görünen manşetleri, 90'larda 'Televole' fenomeni buna örnek olabilir.
Özellikle Televole, her anlamda devrimci, yenilikçi, daha evvel yapılmamışı yapandı. Ama zamanla da, bütün bu tartışmaların, yanlış anlaşmaların eşiğinde kendi misyonundan saptırıldı. Futbolcuların gitmesi büyük hataydı elbette, sonradan iş magazinci-sanatçı çekişmesine de döndü. Açıkçası, bugüne kadar magazinle atışanlarda hep bir 'danışıklı dövüş' sezerdim. Ama giderek Türkiye'de ünlülerin saf belirlemeye başladığını görmek endişe verici. Sonuçta bir ünlünün magazine düşman olması doğaya aykırı, eşyanın tabiatına ters.
Peki durum buysa, acaba magazin başka bir çözüm mü bulsa. Belki de magazinin dirilişi, 90'ların ilk zamanları kadar etkin olmayı sürdürmesi tetiklenmeye hazır zekalarında gizli olamaz mı. Bizim gibi magazin düşkünlerinin, magazinden utanmayanların talebi-saf tutmak, adam kayırmak-yerine 'gerçeği, sadece gerçeği' duymak olabilir mi? Son günlerdeki magazin gündemine baktığımda, böylesi bir gerçeklik ayarına nasıl bir ihtiyacımızın olduğu ortaya çıkıyor.
Tarkan bir yabancı gazeteye 'meşhur' plaj fotoğrafları, eşcinsellik, evlilik üzerine konuşuyorsa, izleyiciye onun söylediğinin alt metnini anlatacak, eğer varsa her yalanına karşılık doğruları yüzüne vuracak bir cesaret...
Reha Muhtar-Gülşen ilişkisinde 'Reklam mı', 'Gerçek mi', 'Hesaplaşma mı', 'Etik mi' gibi kara bulutlara kapılacak bir anlayış yerine, aşkı takdir edecek, karşılığında bu 'haberi' bize 'olduğu gibi', hatta kare kare aktaracak bir saygı... Sibel Can, tangasıyla yakalandığında bunun planlı mı yoksa spontane mi olduğunu söyleyecek bir keskinlik... Deniz Akkaya ve Ender Sanal bir konserde dudaktan öpüştüğünde bunun bir reklam, bir eğlenme, bir aldatma olduğunu yüzlerine vuracak bir bilgi birikimi... Veya Hülya Avşar'la Kaya Çilingiroğlu'nun çocukların ebeveynleri olarak beraber tatile çıkmasını eleştirecek bir gericilik, muhafazakarlık değil ama Ali Güven diye bir 'karakterin' bu ilişkideki dahlini, Sadettin Saran'ı gizlemek için 'paravan' olup olmadığını açıklayacak, dahası bu şahsın ipliğini pazara çıkarak yürek...
Bütün bunların birleştiği, yeni bir magazin söyleminde uzlaşmamız, alternatif magazinliği beslememiz gerekiyor. Başka türlü, içine hızla saplandığımız çıkmazdan kurtuluş yokmuş gibi de geliyor b