Ali Bulaç AK Parti'yi İslamcılıktan sınıfta bıraktı! Saray özentisi de cabası!

İslamcı yazar Ali Bulaç, İslami akımların ‘beş ilkeyi kendilerine rehber edinmesi’ gerektiğini savunarak AKP’yi İslamcılıktan sınıfta bıraktı.

Zaman yazarı Ali Bulaç bugünkü köşesinde söz konusu ilkeleri ‘özgürlük, ahlak, hukuk, adalet ve ittihad/vahdet’ diye sıraladıktan sonra ‘İslamcı bir perspektiften AK Parti eleştirisi’ yaptı.

Bulaç’a göre AKP’nin İslamcılık karnesi şöyle:

1) Özgürlük: İslamcı akımların özgürlük anlayışları liberal özgürlük anlayışlarından farklıdır. İslam, din ve vicdan özgürlüğünü, fikri ve siyasi serbestiyi, ifade hürriyetini esas alır ancak iktisadi hayatta serbestinin vahşi piyasaya dönüşmesine izin vermez; ahlaki seçimler bir özgürlük olmakla beraber her türden kullanımı sınırsız değildir. Bir siyasi harekete bakarken şunu sorarım: Bu parti bizi ne kadar özgürleştirdi?

AK Parti, nefs-i emmareyi özgürleştirdi, fikri ve siyasi özgürlükleri kısıtladı; devleti bir kere daha derin yapılara teslim etti.

2) Ahlak: Ahlaktan anladığım Müslüman’ın, üzerinde yürüdüğü kozmik düzenin ve enfüsi/fıtri yaratılışının esasını teşkil eden normların tutum ve davranışlarımızı yönlendirmesi; ruhi ve fikri tutarlılık; dürüstlük; paylaşım, cömertlik; hak ve hakkaniyetin beyanında cesaret; şehvet ve iştihaya karşı iffet; haramlardan ve münkerlerden kaçınmak; hudutlara riayet; tevazu; sorumluluk ve doğruluktur ki, bütün bunların özet ifadesi “takva”dır. Takvası olmayana Kur’an’ın bir faydası yoktur, çünkü “Bu Kitap takva sahiplerini hidayete erdirir” (2/Bakara, 2).

Her bir şahıs bu ahlaki normları esas alıp iktidarı kritik edebilir.

3) Hukuk: Benim hukuktan anladığım kişilerin, yöneticilerin ve yasa yapıcıların üstünde bir hukukun varlığına teslimiyettir ki, buna bugün “hukukun üstünlüğü ilkesi” adını verirler. Bu ilkeye saygı gerekli ama yeterli değildir. Saygı yanında hukuk’a uygun yasa yapmak, yasaların öngördüğü uygulama ve kararlara rızadır.

Bir yönetici kendi otoritesini kullanıp hukuk yapıyorsa, yasama meclisini dilediği gibi yönlendiriyorsa, yargıdan kaçıyorsa o ülkede hukuktan bahsedilemez.

4) Adalet: “Her hak sahibinin hakkını elde etmesidir.” İki düzeyde adaletten söz edebiliriz: biri hukuki/cezai adalet ki bu adli sistemin etkin, hızlı ve doğru karar vermesiyle sağlanır; diğeri tabii, bürokratik ve maddi kaynakların bölüşümü.

Her iki kriter açısından Türkiye’de adaletin a’sından söz edilemez. Sistem mağduru milyonlarca insan, uçurumlarla ifade edilen gelir bölüşümü ve sadece iktidar yanlılarına tahsis edilmiş kamu kaynakları. Yoksulluk, işsizlik, saray özentisi, israf ve orta sınıfın erimesi işin cabası.

5) İttihat/vahdet: İttihat’tan kastım bölgesel politikanın ittihad-ı anasır-ı İslam (İslam birliği)ni hedeflemesi; küresel politikanın beşeriyetin sulh ve salah üzere “İslam barışı” mesajıyla uyandırılmasıdır. Türkiye, bölgede ittihatçı politika takip etti, el attığı her ülkede musibetlere sebep oldu, yapayalnız kaldı. Vahdet’ten anladığım adalet, paylaşım, karşılıklı diyalog ve işbirliği temelinde iç sosyal barıştır.

Bugün maalesef toplum kutuplaşmış durumda.