Ali Babacan’dan bomba erken seçim çıkışı! 'O tarihte yapmak AK Parti’ye yarıyor'

DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, erken seçim tarihini vererek, dikkat çeken açıklamalarda bulundu.

Türkiye’nin zor bir dönemden geçtiğini, pandeminin de zor olan şartları daha da zorlaştırdığını kaydeden Demokrasi ve Atılım Partisi (DEVA) Genel Başkanı Ali Babacan, “Beklentimiz, normal zamanından birkaç ay önce erken seçim. Bir de sonbaharda seçim yapmak AK Parti’ye yarıyor. 2022’nin sonbaharında bekliyoruz” açıklamasında bulundu.

DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, gündemdeki konuları Dünya gazetesinden Handan Sema Ceylan’a değerlendirdi. Parti ilk kurulduğu dönemde kendisine yöneltilen “çözüme nereden başlayacaksınız” sorusuna “Özgürlüklerden” diye cevap verdiğini anımsatan Babacan, “Bu ülkede genç işsizlik sorunu var, bu ülkede beyin göçü var. STK’ların bunları konuşabiliyor olması lazım. Ancak konuşamıyorlar. Teşhisi koymadan tedavi aşamasına geçemiyorsunuz” şeklinde konuştu.

Babacan, “Bu seferki kriz öncekilerden farklı. Birincisi vatandaşlar gördüklerinden geriye düştüler, ikincisi ‘hep bu böyle gidecek’ hissiyatı var. Ama hatırlatalım 20 bankanın battığı, milli gelirinin yüzde 70’inin borçlandığı bir ülkeyi aldık, gerçekten ekonomisiyle demokrasisiyle çok saygın bir yere taşıdık” açıklamalarını yaptı. Babacan, “Tüm uluslararası toplantılarda Türkiye parlayan bir yıldızdı” diyerek şunları kaydetti: “Bunu başarmış bir ülkenin karamsar olmak için hiçbir nedeni yok. Çok çabuk toparlarız. Bu likidite koşulları birkaç yıl daha böyle devam etsin, oluk oluk para gelir. Bazen ne diyorlar 2002- 2004’te dünyada para boldu da onun için toparladılar… Değil, rakamlar ortada. O gün Amerikan Merkez Bankası’nın bilanço büyüklüğü 800 milyar dolar, faiz yüzde 4.5. Şimdi Fed’in bilançosu 7 trilyon dolar, faiz 0 ila bir arasında. İnsanlar artık faiz değil varlık peşinde. ‘Türkiye’de büyük bir ümit var. Artık Türkiye yeniden ayağa kalktı’ hissiyatını oluşturalım, oluk oluk sermaye akar. Bırakın borcu, sermaye akar. Türkiye’den asla ümidinizi kesmeyin. Daha önce başardı yeniden başarır. Tek ihtiyaç dürüst ve işin ehli kadroların işin başında olması. Sonrası gelir.”

Babacan, özetle şu konulara işaret etti:

SADECE FAİZ ENSTRÜMANI TÜM SORUNLARI ÇÖZMEZ

Faiz elbette daha düşük seviyede olabilirdi ama merkez bankalarının kur ya da faiz ile ilgili yaptıkları, hükümetlere sadece bir fırsat penceresi açar. O dönemde de hükümetlerin doğruları yapması lazım. Yoksa merkez bankası sadece bir faiz enstrümanıyla ülkenin bütün sorunlarını çözemez ki. Eğer hukuk sisteminizde arıza varsa, mülkiyet hukukunuzda, sözleşme hukukunuzda problem varsa, dış ilişkileriniz bozuksa döner dolaşır sisteme yüksek faiz olarak gelir.

PARASAL GENİŞLEME YAVAŞLARSA, ETKİSİ OLUR

Şu anda sistemin sürmesinin, çarkların dönmesinin yegane sebebi, dünyada eşi görülmemiş bir para bolluğunun olması. Yüzde 19 faizi verince, ufak tefek de olsa bir miktar sızıntı ile Türkiye’ye dövizin girmesini sağlıyor. Gün gelip de Avrupa Merkez Bankası, Amerika Merkez Bankası politikalarında bir sıkılaştırma değil de sadece genişlemenin hızını düşürse, bunun Türkiye’ye etkisi çok büyük olur.

BİZDE DE DENENDİ AMA OLMADI

Pandemiyi bazı ülkeler iyi yönetti, bazıları kötü yönetti. COVID- 19 artık aşısı olan bir hastalık. Aşı tedarikinin uygun şartlarda ve adil bir şekilde yapılması bu yılın en önemli konusu olacak. İşin ekonomik maliyetinin hafifl etilmesiyle ilgili pek çok ülke belirttiğimiz gibi bunu yaptı. Avrupa, Amerika, Japonya bunu yaptı. Bünyesi sağlam olan bütün ülkeler yaptı. Ama Türkiye yapamadı. Türkiye’nin zaten geçen yıl mart ayında MB net rezervleri 1 milyar doların altına düşmüştü. Şöyle tanımlıyoruz; brüt rezervden zorunlu karşılıkları düşüyoruz, 1 yıla kadar vadeli olan swap anlaşmalarını düşüyoruz, bir de Hazine’nin MB’de tuttuğu mevduatı düşüyoruz, buna net rezerv denmiyor, net döviz pozisyonu deniyor. Geçen yıl nisan ayında da eksiye düşmüştü. Aslında bu şu demek, pandemi başladığında MB’nin net döviz pozisyonu eksideydi, sıfırı tüketmişti. Bir de yedek akçeler önemli. Yıllarca MB’nin bilançosunda 40 milyar dolarlık bir yedek akçe birikmişti. O da 2019’un Ocak ayında bir günde tüketildi. 2020’nin Ocak’ında da 2019’da biriken yedek akçe sıfırlandı. Sonuçta, bütçe açığı büyümüş, kamu borcu hızla artan, MB rezervini sıfırlamış, yedek akçelerini sıfırlamış bir ülke olarak pandemiye yakalandık. İlk başta parasal genişleme Türkiye’de de bir miktar denendi. Ama ikinci döviz krizi o zaman yaşandı.

2018’in Eylül’ünde, 2019’un Temmuz’unda bir de son Naci Bey’in ayrıldığı 2020 Mart’ında döviz krizi yaşadık. Parasal genişlemenin ağır bir faturası olacağı için ondan da vazgeçilmek durumunda kalındı.

130 MİLYAR DOLAR OLARAK HESAPLIYORUZ

Bir de 128 milyar dolar konusu var. 128 milyar dolar deniliyor ama biz onu 130 milyar dolar olarak hesap ediyoruz. Ocak 2019’la Eylül 2020 arasındaki 21 aylık döneme bakıyoruz. Diğer partiler zaman aralığına farklı bakıyor. Hatırlatalım sadece 3 bankanın 2020’de kambiyo zararı 17 milyar lira. Bu kambiyo zararının ne kadarı MB’nin dövizlerinin kamu bankalarının piyasalara satışından dolayı bilmiyoruz. 2017 Şubat protokolü diyorlar, halbuki Kasım 2018’de bu protokole ekleme yapılıyor. Tamamen hukuki diyorlar. Dolar yok TL var diyorlar. İyi de MB istese zaten TL basar. Ama ithalata bağımlılığın var. Onun için dövize ihtiyacın var. Öyle olmasa pandeminin başlangıcında 14 ülkeyle neden swap anlaşması yaptık. Eğer kur rejimi serbest kur rejimi ise merkez bankası döviz satışını aşırı oynak durumda yapar. Her hangi bir seviyeyi savunmak için döviz satmaz. Bizim zamanımızda açıklanıyordu, onun için şeff af olsun açıklasınlar diyoruz.

BİR GECE İKİ İMZANIN BEDELİ 531 MİLYAR TL

Merkez Bankası Başkanı değişikliği ve İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmenin bir gecede bize getirdiği maliyet 531 milyar TL. Hisse senedi piyasasını bir kenara koyduk. Borç stokuna baktık. Özel sektörün ve kamunun borcuna baktık. Kur 7.20’den 8.20’ye çıktı. Bir de hem TL faizi hem döviz faizi arttı. TL faizindeki artış 4-5 puan, döviz faizindeki artış 2-3 seviyesinde. Biz Cuma kapanıştan Pazartesi açılışa kadar fotoğrafı çektiğimiz zaman, özel sektörün ve kamunun borç stokundaki sıçrama ve bir yıl boyunca bu yeni faizlerden faiz farkının hesaplanması ile maliyeti bulduk. 531 milyar TL. İstanbul Sözleşmesi olayı da önemli çünkü ciddi bir hukuk ihlali var. DEVA olarak buna dava açtık. Normal bir yasayı siz AYM’ye götürüp iptal ettirebilirsiniz. Ama uluslarası sözleşmenin Anayasa Mahkemesi’ne götürülüp iptal ettirmek diye bir şey yok. Danıştay’a usul davası açtık. İçerik zaten kötü. Bu vatandaşa yanlış anlatıldı. Bir taraftan 4 yıllığına atanmış başkanı 4 ayda almak diğer yandan hukuksuzluk bu maliyeti getirdi. Biliyorsunuz hem İnsan Hakları Eylem Planı hem Ekonomik Reformlar açıklanmıştı. Oluşan hafif iyimserlik havasını yok etti.

BÜYÜMEDE BAZ ETKİSİNİ GÖRECEĞİZ

Büyümede de baz etkisini göreceğiz. Geçen yıl ikinci çeyrekte fabrikalar kapanmıştı, ülke durmuştu. 2020'de 1.8 büyüme açıklandı. 3-4 puan stok artışından konuldu. Stok artışı hesaplaması çok kolay bir iş değil. Ömrünü bu işlere veren arkadaşlarımız İbrahim Çanakçı, Birol Aydemir, akıl erdiremiyorlar bu işe. Çünkü çalışanların sayısı düşmüş, çalışıyoruz diyenlerin de ortalama saati düşmüş. İstihdam azalıyor, saat düşüyor ama büyüme var. Burada ciddi bir soru işareti var. Şimdi ikinci çeyrekte ülke 7-8 büyüdü diye açıklasınlar, bakalım vatandaşın tepkisi ne olacak. Reel olarak geliri artan bir vatandaş kitlesi yok.

YÜZDE 10 SERMAYELENDİRMEYE İHTİYAÇ VAR

Deprem gibi, pandemi gibi olağanüstü zamanlarda borç stokunun bir kez sıçraması piyasaları endişelendirmez. İktidara gelirsek, milli gelirin yüzde 10’una denk gelen bir sermayelendirme operasyonuna ihtiyaç olduğunu görüyoruz. Ama bunu bir defaya mahsus olarak yaptığınızı piyasaya anlatmanız lazım. Konuşulur da güven verilirse, sorun olmaz. Sermayelendirmenin dört kuralı var. Öncelikle şeff af olacak. İkincisi adil yapacaksınız. Çünkü bankalarla bitmeyecek büyük sanayi kuruluşlarıyla da devam etmesi gerekecek. Üçüncüsü, kural bazlı olması lazım. Dördüncüsü ahlaki rizikoyu önleyecek şekilde yapılmalı. Batmayacak kadar büyük bankada, “Kazanırsam kendime kaybedersem nasılsa devlet ödüyor” hissiyatını oluşturursanız olmaz. 2001 krizinde milli gelirin üçte biri gitti. Onu ödememiz 10 yıl sürdü, son taksiti bitirince Hazine'de arkadaşları çağırdım tebrik ettim. Bu yine yapılır. Havuza su koyacaksanız, herkesin bilmesi lazım ki havuzun delikleri kapatıldı, sızıntı yok. Delikler, hala varsa, sızıntı varsa o zaman tutamazsınız… Enfl asyonist bir durum olur, borç faiz sarmalı başlar, 94 Çiller krizi gibi olur, Allah korusun. Bir de çok istediğimiz fakat son saatlerde Meclis’te engellenen mali kural bugün devrede olsaydı, şimdi hükümet çok rahatlıkla para harcayabilirdi. Muhalefetin hepsinin destek verdiği enteresan güzel bir ortam olmuştu. Ama ‘Kendi IMF’imizi mi oluşturacağız’ diyerek geri çevrildi. Avrupa Euro Bölgesi için yaptı. Almanya Anayasası’na koydu.

REKOR SÜREDE SEÇİME KATILMA HAKKI KAZANDIK

Baktık ki Türkiye’nin sorunları büyüyor. Bu sorunların çözümüyle ilgili artık bir gelecek görülmüyor. Yeni bir üslupla, yeni bir teşkilat yapısıyla her şeyiyle sıfırdan bir parti kurma girişimini başlattık. DEVA’yı kurduk. Teşkilatlanmamızla rekor sürede seçime katılma hakkı kazandık. 2002’de AK Parti bile teşkilatlanmasını tamamlayamamıştı, Meclis grubu var diye seçimlere girebilmişti. O günler unutuluyor. Hazır bir teşkilat yapısının üzerine konuşlanmadık. 81 il başkanımız var. Türkiye’nin 973 ilçesi var, 600’ünde başkanımız var. Partili arkadaşlarımızın çoğu daha önceden siyasetle ilgilenmemiş insanlar. Tecrübe de çok önemli. Siyasette kendini koruyabilmiş, siyaseten kirlenmemiş arkadaşlarımız da var.

‘SOYKIRIM’ İFADESİNİ KINIYORUZ

ABD Başkanı Joe Biden’ın, iç politika kaygılarıyla tek yanlı bir tarih okumasına dayanan ‘soykırım’ ifadesini kullanmasını güçlü bir biçimde kınıyoruz. Bu tanımanın zaten sağlıklı olmayan ikili ilişkilerimiz üzerindeki ilave tahrip edici etkisi izahtan varestedir. Türkiye’nin her geçen gün uluslararası alanda maalesef küçük düşürüldüğü yeni bir olayla karşılaşıyoruz. Bunun nedeni iç ve dış politikada kötü yönetim, zayıfl ayan ekonomimiz ve gücümüzdür.

ERKEN SEÇİM 2022’NİN SONBAHARINDA OLUR

Cumhurbaşkanı bir 2014’te seçildi bir de 2018’de seçildi. Hukukçular ekseriyetle "Cumhurbaşkanı’nın iki dönemi doluyor" diyor. Cumhurbaşkanlığına yakın kaynaklar “Yoo 2017’de sistem değişti, kilometre sıfırlandı, bu birinci dönemi” diyorlar. Bu YSK’ya gitse sonucun ne olacağı malum. Eğer Cumhurbaşkanı’nın 2’nci dönemi ise bir daha aday olamıyor. Ama erken seçime giderse ve Meclis seçime götürse, tekrar aday olabiliyor. Beklentimiz, normal zamanından birkaç ay önce erken seçim. Bir de sonbaharda seçim yapmak AK Parti’ye yarıyor. 2022’nin sonbaharında bekliyoruz.

74 MADDELİK ANAYASA TEKLİFİMİZİ HAZIRLADIK

Ankara’da mutfak ekibimiz Türkiye’nin yarınları için çalışıyor. Bunlardan en önemlisi Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem… Geçen yıl mayıs ayında partiyi kurduktan bir ay sonra start verdik. 74 maddelik Anayasa teklifimizi hazırladık. Diğer siyasi partilere de dedik ki, diyalog ve istişare başlatmaya hazırız… Sayın Kılıçdaroğlu’na, Akşener’e ve diğer parlamenter sistem isteyen genel başkanlara da sorduk. Onlar da kabul etti.

İLK 90 GÜNÜMÜZ İÇİN ÇALIŞIYORUZ

13 politika birimimiz var. Tüm politika alanlarını kapsıyor. Bunlar hükümetin ilk 90 gününü ve ilk 360 gününü çalışıyor. Arkadaşlarımız yoğun bir şekilde buna çalışıyor. Çünkü biz hep planlı programlı olarak çalışmaya hazırız. Hatırlarsanız 2002 yılında bir Acil Eylem Planı hazırlamıştık. 3 Kasım’da seçim oldu 18 Kasım’da hükümetin kurulduğu gün bu planı açıklamıştık. Takvime bağlı bir şekilde ne yapılacağını hazırlamıştık. Bir yılda yüzde 80’ini tamamladık. Aynı o mantıkla çalışıyoruz. Bunun zamanlıca yapılmasının önemli olduğunu düşünüyoruz. Çünkü ilk 90 gün bir altın pencere. Zor ama önemli kararları bu 90 günde alabiliyorsunuz. Zor adımları orada atıyorsunuz. Yoksa zaman geçtikçe siyasi sermaye azalmaya başlıyor. Üstelikte memleketin o kadar çok sorunu var ki, bir an önce çözülmeli…

OTEL LOBİLERİ İSVİÇRELİ BANKACILARLA DOLU

Bir bankacı arkadaşla konuşuyorduk. Lüks otellerin lobileri İsviçreli private banking ‘özel bankacılık’ yapanlarla dolu. Servet yönetimi dediğimiz bu şeyin limiti İsviçreli bankalar için 20 milyon dolarlar değerindeydi. Şu anda 500 bin dolarlara kadar düşmüş Türkiye için. Çünkü insanlar bir şekilde buradaki kaynaklarını daha güvenli olduğunu düşündükleri yerlerde kullanmak için çalışma yapıyorlar. Ülkede kiralık kasa kuyruğu var. Bankalarda kiralık kasa bulunmuyor. Kripto para konusu neden Türkiye’de bu şekilde… Çünkü insanlar elektronik ortamda dokunamadıkları bir değere güvendiler, belki daha fazla para kazanırım diye. Güven her şeyin başı. Hukuk, yargı, sözleşme hukukunun, mülkiyet hukukunun işliyor olması lazım.