Alev Alatlı Cumhuriyet muhabirine ayar verdi! İlâhi, Ceren Hanım! Söylediğiniz eleştiri değil temenni!
Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülleri törenindeki ödül konuşmasıyla gündeme damga vuran Alev Alatlı, Cumhuriyet gazetesinden Ceren Çıplak'a konuştu.
Yaptığı konuşmayla hükümet ve Erdoğan karşıtı kesimlerin hedefi olan ünlü yazar Alev Alatlı, Cumhuriyet muhabirinin sorularına verdiği ince ayarlı cevaplarla dikkat çekti.
İşte röportajın o kısımları;
- Siz Türkiye toplumunda baskı düzeni olduğunu kabul etmiyor musunuz?
"Toplum dediğinizde ille de baskı olacaktır, Ceren Hanım. Birey bir biçimde ehlileştirilecektir ki, bir kutsal, bir idea, bir dünya görüşü etrafında toplanabilsin ki, bir “toplum”dan söz edebilesiniz. Türkiye özelinde toplumsal baskı var mıdır? Elbette, vardır. Dinsel hassasiyetler, nasslar, gelenekler, örfler, âdetler bireyi baskılar. Mahalle baskısı bir vakıadır. Sosyal medya dedikleri bile başlı başına bir baskı unsurudur.
Teşekkür konuşmamda da söylemiştim. “Galile etkisi” derler, ideolojik ve/veya dini, geleneksel ya da asri/teknokrat çetelerin hâkim olduğu toplumlarda umuma hitap eden ve fakat “umumun zihniyeti”ni yansıtmayan düşünceler öfke uyandırır, husumet çeker, bastırılmaya çalışılır. Şimdi diyeceksiniz sosyal medyada da çeteler mi var. Var evet, örgütlü tweet’çilik diye de bir şey var. Siz de ben de “tt” nasıl oldurulur, biliriz, öyle değil mi?
SÖYLEDİĞİNİZ ELEŞTİRİ DEĞİL TEMENNİ
- Sosyal medyada size yönelik “Bir edebiyatçının ölümü” gibi sert eleştiriler de oldu. Bu eleştirilere karşılık ne demek istersiniz?
İlâhi, Ceren Hanım! Şu söylediğinize eleştiri denmez, “temenni” denir! Hadi, size George Orwell’den bir başka alıntıyla cevap vereyim: “Özgürlük, insanlara duymak istemediklerini söylemektir.”
- Sanatçılar ve birçok kişi Erdoğan’ı sürekli her konuda enselerinde hissetmekten rahatsız olduklarını sıklıkla dile getiriyor... Siz, Erdoğan’ın Başbakan ve Cumhurbaşkanı yetkilerinin dışına çıkarak bir baba gibi daha doğrusu 1984’teki “Duvarlara asılı posterlerdeki Büyük Birader’in gözü” gibi, gözünün hep üstümüzde olduğunu hissediyor musunuz?
Ne münasebet! Tersine, benim gözüm Erdoğan’ın üstünde! Yadırgadığım önerileri yok mu? Elbette, var. Ona bakarsanız, Atatürk’ün de, İnönü’nün de, Demirel’in de, Özal’ın da yadırgadığım önerileri vardı. Hatta, bazen Gazi paşa ile yaşamlarımız kesişseydi, fena halde birbirimize girebilirdik diye düşündüğüm olur. Şaka bir yana, bakın, Sayın Erdoğan, benden daha kolay incinebilir konumdadır. Nihayetinde bir siyasidir, olduğu konumunu muhafaza etmesi, benim ona vereceğim oya bağlıdır. Benim derken, “bizim” demek istediğim açık. Ha, benim dahil olmadığım “bizim,” yani aynı vatanı paylaştığım yurttaşlarımın oyu, şahsen haz etmediğim yöne akarmış, n’apalım?! Çaylar, bu defa da bizden olacak. Demokrasi bir tarafıyla da feragat rejimidir. Hayatın ille de sizin istediğiniz gibi akıyor olmamasına tahammül edersiniz.
RÖPORTAJIN TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ
İşte röportajın o kısımları;
- Siz Türkiye toplumunda baskı düzeni olduğunu kabul etmiyor musunuz?
"Toplum dediğinizde ille de baskı olacaktır, Ceren Hanım. Birey bir biçimde ehlileştirilecektir ki, bir kutsal, bir idea, bir dünya görüşü etrafında toplanabilsin ki, bir “toplum”dan söz edebilesiniz. Türkiye özelinde toplumsal baskı var mıdır? Elbette, vardır. Dinsel hassasiyetler, nasslar, gelenekler, örfler, âdetler bireyi baskılar. Mahalle baskısı bir vakıadır. Sosyal medya dedikleri bile başlı başına bir baskı unsurudur.
Teşekkür konuşmamda da söylemiştim. “Galile etkisi” derler, ideolojik ve/veya dini, geleneksel ya da asri/teknokrat çetelerin hâkim olduğu toplumlarda umuma hitap eden ve fakat “umumun zihniyeti”ni yansıtmayan düşünceler öfke uyandırır, husumet çeker, bastırılmaya çalışılır. Şimdi diyeceksiniz sosyal medyada da çeteler mi var. Var evet, örgütlü tweet’çilik diye de bir şey var. Siz de ben de “tt” nasıl oldurulur, biliriz, öyle değil mi?
SÖYLEDİĞİNİZ ELEŞTİRİ DEĞİL TEMENNİ
- Sosyal medyada size yönelik “Bir edebiyatçının ölümü” gibi sert eleştiriler de oldu. Bu eleştirilere karşılık ne demek istersiniz?
İlâhi, Ceren Hanım! Şu söylediğinize eleştiri denmez, “temenni” denir! Hadi, size George Orwell’den bir başka alıntıyla cevap vereyim: “Özgürlük, insanlara duymak istemediklerini söylemektir.”
- Sanatçılar ve birçok kişi Erdoğan’ı sürekli her konuda enselerinde hissetmekten rahatsız olduklarını sıklıkla dile getiriyor... Siz, Erdoğan’ın Başbakan ve Cumhurbaşkanı yetkilerinin dışına çıkarak bir baba gibi daha doğrusu 1984’teki “Duvarlara asılı posterlerdeki Büyük Birader’in gözü” gibi, gözünün hep üstümüzde olduğunu hissediyor musunuz?
Ne münasebet! Tersine, benim gözüm Erdoğan’ın üstünde! Yadırgadığım önerileri yok mu? Elbette, var. Ona bakarsanız, Atatürk’ün de, İnönü’nün de, Demirel’in de, Özal’ın da yadırgadığım önerileri vardı. Hatta, bazen Gazi paşa ile yaşamlarımız kesişseydi, fena halde birbirimize girebilirdik diye düşündüğüm olur. Şaka bir yana, bakın, Sayın Erdoğan, benden daha kolay incinebilir konumdadır. Nihayetinde bir siyasidir, olduğu konumunu muhafaza etmesi, benim ona vereceğim oya bağlıdır. Benim derken, “bizim” demek istediğim açık. Ha, benim dahil olmadığım “bizim,” yani aynı vatanı paylaştığım yurttaşlarımın oyu, şahsen haz etmediğim yöne akarmış, n’apalım?! Çaylar, bu defa da bizden olacak. Demokrasi bir tarafıyla da feragat rejimidir. Hayatın ille de sizin istediğiniz gibi akıyor olmamasına tahammül edersiniz.
RÖPORTAJIN TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ