Akşam yazarından olay yazı! AKP'ye yakın medyada seviye dip yaptı!
Akşam yazarı Gülay Göktürk, "AKP'ye yakın medyada seviye dip yaptı" dediği yazısında kraldan fazla kralcı olan isimlerin televizyon kanallarında infaz yaptıklarını ifade etti.
Akşam yazarı Gülay Göktürk, AKP’nin kimyasının bozulduğunu söyleyerek, “Kuşatmayı yarıp ayakta kalmak öylesine hayat memat meselesi olarak algılandı ki, girişilen bu “ölüm kalım savaşı” iktidar çevrelerinde, özellikle de medyada ciddi bir seviye düşüşünü birlikte getirdi” dedi.
Göktürk, “Şu günlerde bu düşüşün dip yaptığı dönemi yaşıyoruz” ifadelerini kullandı.
Gülay Göktürk, son dönemde kendisi dışında hiç kimseyi yeteri kadar ‘sadık’ bulmayan ve AKP’ye gözünün üstünde kaşın var diyeni muhalefet cephesine iltihak etmekle suçlayan bir gazeteci tipinin türediğini belirterek, “Kraldan fazla kralcı bu tipler, her akşam televizyon kanallarında birkaç kişiyi infaz ediyor; kimilerini yazdıkları, kimilerini ise yazmadıkları şeyler üzerinden suçlayıp kara listeye alıyorlar” dedi.
Gülay Göktürk’ün Akşam’da “Etkili medya nasıl olur?” başlığıyla yayımlanan yazısının tamamı şöyle:
Kısa aralarla yaşadığımız şu dört seçim Türkiye’ye çok kötü geldi.
Artık açıkça birbirine eklemlenmiş olan iç ve dış muhalefet cephesi açısından, AK Parti’yi ve temsil ettiği toplumsal kesimi yeniden geldiği yere göndermek ve eski statükoyu geri getirmek için belki de son fırsat olabilecek bir zaman dilimiydi bu seçimler süreci... Böyle değerlendirdiler. Bu dönem de kaçırılırsa, ardından gelecek dört-beş yıllık istikrar döneminde, yeni statüko daha da pekişecek, eski statükoyu geri getirme imkanı neredeyse sıfırlanacaktı.
O yüzden de can havliyle saldırdılar. Medyalarıyla, siyasi aktörleriyle, “aydın”larıyla, otonom yapılarıyla, yabancı müttefikleriyle birleşip ellerindeki bütün kozları kullandılar. İlkeli olmak, tutarlılık, mücadele ahlakı gibi bütün kavramları –belki de bir daha hatırlamamak üzere- unutup can havliyle saldırdılar.
Şu son birkaç senede bu ülke, muhalefetin düzeyi açısından tarihinin tanıdığı en düşük seviyeyi gördü.
Ama ne yazık ki kayıp bu kadarla kalmadı. Art arda gelen dört seçim, muhalefetin ahlak tanımayan saldırıları ve gittikçe artan uluslararası kuşatılmışlık hali AK Parti’nin de kimyasını bozdu. Kuşatmayı yarıp ayakta kalmak öylesine hayat memat meselesi olarak algılandı ki, girişilen bu “ölüm kalım savaşı” iktidar çevrelerinde, özellikle de medyada ciddi bir seviye düşüşünü birlikte getirdi.
Şu günlerde bu düşüşün dip yaptığı dönemi yaşıyoruz.
Gazeteler bu kuralsız savaşın ön cephesinde yer alıyor. Her haber karşı cephede gedik açmak için atılmış bir bomba; her yorum karşı cephenin açtığı gediği kapatmak için kurulmuş bir siper sanki...
Birçok tartışma programı, tartışma programı olmaktan çıktı; moderatörün katılımcılara pas attığı, onların da pası gole çevirip muhalefet kalesine soktuğu maçlara dönüştü. Ne bir analiz çabası, ne gerçek anlamda bir polemik var ortalıkta.
Öyle bir gazeteci tipi türedi ki, kendisi dışında hiç kimseyi yeteri kadar “sadık” bulmuyor. AK Parti’ye gözünün üstünde kaşın var diyeni muhalefet cephesine iltihak etmekle suçluyor. Kraldan fazla kralcı bu tipler, her akşam televizyon kanallarında birkaç kişiyi infaz ediyor; kimilerini yazdıkları, kimilerini ise yazmadıkları şeyler üzerinden suçlayıp kara listeye alıyorlar. Kimin defterinin dürüleceğinin, kimin hangi vadede tasfiye edileceğinin televizyon ekranlarından ilan edildiği günler yaşıyoruz.
Dikkatimi çeken bir şey de, kendilerini “devlet”le özdeşleştirip beğenmediklerini “devlet karşıtı” ilan etmeleri... Devlet düşmanlığı, milli olmamak, teröre yardım etmek, kriptoluk yapmak gibi en ağır suçlamaları sanki devletin sahibi kendileriymiş gibi büyük bir rahatlıkla yapabiliyorlar.
* * *
İşin belki de en ironik yanı, bu yeni “gazetecilik tarzı”nın iktidarı güçlendirmek bir yana, tam tersine zarar verir hale gelmesi...
AK Parti’nin iktidar olduktan sonra hissettiği en büyük ihtiyaç, o zamana kadar kamuoyunu avucunun içine almış ve istediği yönde manipüle etmiş olan kartel medyasının karşısında bir alternatif medya yaratmaktı. Bunu yapamadığı takdirde iktidarda kalmasının neredeyse imkânsız olduğunu düşünüyordu ve haklıydı.
Şimdi öyle bir medya var ama ne yazık ki giderek etkisizleşiyor.
Bunda, ortalığı saran “holigan gazeteciler” kadar, bu tür gazeteciği teşvik eden, en azından dur demeyen iktidarın da payı var.
Kendi haline bırakılsa zaten kendi dünya görüşü, siyasi tercihleri ve değerleri itibarıyla iktidarı destekleyecek ama bunu kendi özgün çizgisi ve üslubu içinde yapacak; yeri geldiğinde de yapıcı eleştirileriyle hataları önlemeye çalışacak olan Yeni Medya’nın bağımsız ve kişilikli bir çizgide gelişmesine izin verilmeliydi. Yeni filizlenen bu basın gücünün etkili olabilmesi de, inandırıcı olabilmesi de, olgunlaşıp derinleşebilmesi de buna bağlıydı.
Çok geç mi?
Umalım ki olmasın.
Hele bakalım şu son seçim de geçsin; “ölüm kalım savaşı” atmosferi geride kalsın. Belki o zaman etkili gazete olmanın taraftarlıktan değil; iyi ve doğru habercilikten, doğru analizden, çok sesliliğin getirdiği fikri zenginlikten kaynaklandığı anlaşılır.
Göktürk, “Şu günlerde bu düşüşün dip yaptığı dönemi yaşıyoruz” ifadelerini kullandı.
Gülay Göktürk, son dönemde kendisi dışında hiç kimseyi yeteri kadar ‘sadık’ bulmayan ve AKP’ye gözünün üstünde kaşın var diyeni muhalefet cephesine iltihak etmekle suçlayan bir gazeteci tipinin türediğini belirterek, “Kraldan fazla kralcı bu tipler, her akşam televizyon kanallarında birkaç kişiyi infaz ediyor; kimilerini yazdıkları, kimilerini ise yazmadıkları şeyler üzerinden suçlayıp kara listeye alıyorlar” dedi.
Gülay Göktürk’ün Akşam’da “Etkili medya nasıl olur?” başlığıyla yayımlanan yazısının tamamı şöyle:
Kısa aralarla yaşadığımız şu dört seçim Türkiye’ye çok kötü geldi.
Artık açıkça birbirine eklemlenmiş olan iç ve dış muhalefet cephesi açısından, AK Parti’yi ve temsil ettiği toplumsal kesimi yeniden geldiği yere göndermek ve eski statükoyu geri getirmek için belki de son fırsat olabilecek bir zaman dilimiydi bu seçimler süreci... Böyle değerlendirdiler. Bu dönem de kaçırılırsa, ardından gelecek dört-beş yıllık istikrar döneminde, yeni statüko daha da pekişecek, eski statükoyu geri getirme imkanı neredeyse sıfırlanacaktı.
O yüzden de can havliyle saldırdılar. Medyalarıyla, siyasi aktörleriyle, “aydın”larıyla, otonom yapılarıyla, yabancı müttefikleriyle birleşip ellerindeki bütün kozları kullandılar. İlkeli olmak, tutarlılık, mücadele ahlakı gibi bütün kavramları –belki de bir daha hatırlamamak üzere- unutup can havliyle saldırdılar.
Şu son birkaç senede bu ülke, muhalefetin düzeyi açısından tarihinin tanıdığı en düşük seviyeyi gördü.
Ama ne yazık ki kayıp bu kadarla kalmadı. Art arda gelen dört seçim, muhalefetin ahlak tanımayan saldırıları ve gittikçe artan uluslararası kuşatılmışlık hali AK Parti’nin de kimyasını bozdu. Kuşatmayı yarıp ayakta kalmak öylesine hayat memat meselesi olarak algılandı ki, girişilen bu “ölüm kalım savaşı” iktidar çevrelerinde, özellikle de medyada ciddi bir seviye düşüşünü birlikte getirdi.
Şu günlerde bu düşüşün dip yaptığı dönemi yaşıyoruz.
Gazeteler bu kuralsız savaşın ön cephesinde yer alıyor. Her haber karşı cephede gedik açmak için atılmış bir bomba; her yorum karşı cephenin açtığı gediği kapatmak için kurulmuş bir siper sanki...
Birçok tartışma programı, tartışma programı olmaktan çıktı; moderatörün katılımcılara pas attığı, onların da pası gole çevirip muhalefet kalesine soktuğu maçlara dönüştü. Ne bir analiz çabası, ne gerçek anlamda bir polemik var ortalıkta.
Öyle bir gazeteci tipi türedi ki, kendisi dışında hiç kimseyi yeteri kadar “sadık” bulmuyor. AK Parti’ye gözünün üstünde kaşın var diyeni muhalefet cephesine iltihak etmekle suçluyor. Kraldan fazla kralcı bu tipler, her akşam televizyon kanallarında birkaç kişiyi infaz ediyor; kimilerini yazdıkları, kimilerini ise yazmadıkları şeyler üzerinden suçlayıp kara listeye alıyorlar. Kimin defterinin dürüleceğinin, kimin hangi vadede tasfiye edileceğinin televizyon ekranlarından ilan edildiği günler yaşıyoruz.
Dikkatimi çeken bir şey de, kendilerini “devlet”le özdeşleştirip beğenmediklerini “devlet karşıtı” ilan etmeleri... Devlet düşmanlığı, milli olmamak, teröre yardım etmek, kriptoluk yapmak gibi en ağır suçlamaları sanki devletin sahibi kendileriymiş gibi büyük bir rahatlıkla yapabiliyorlar.
* * *
İşin belki de en ironik yanı, bu yeni “gazetecilik tarzı”nın iktidarı güçlendirmek bir yana, tam tersine zarar verir hale gelmesi...
AK Parti’nin iktidar olduktan sonra hissettiği en büyük ihtiyaç, o zamana kadar kamuoyunu avucunun içine almış ve istediği yönde manipüle etmiş olan kartel medyasının karşısında bir alternatif medya yaratmaktı. Bunu yapamadığı takdirde iktidarda kalmasının neredeyse imkânsız olduğunu düşünüyordu ve haklıydı.
Şimdi öyle bir medya var ama ne yazık ki giderek etkisizleşiyor.
Bunda, ortalığı saran “holigan gazeteciler” kadar, bu tür gazeteciği teşvik eden, en azından dur demeyen iktidarın da payı var.
Kendi haline bırakılsa zaten kendi dünya görüşü, siyasi tercihleri ve değerleri itibarıyla iktidarı destekleyecek ama bunu kendi özgün çizgisi ve üslubu içinde yapacak; yeri geldiğinde de yapıcı eleştirileriyle hataları önlemeye çalışacak olan Yeni Medya’nın bağımsız ve kişilikli bir çizgide gelişmesine izin verilmeliydi. Yeni filizlenen bu basın gücünün etkili olabilmesi de, inandırıcı olabilmesi de, olgunlaşıp derinleşebilmesi de buna bağlıydı.
Çok geç mi?
Umalım ki olmasın.
Hele bakalım şu son seçim de geçsin; “ölüm kalım savaşı” atmosferi geride kalsın. Belki o zaman etkili gazete olmanın taraftarlıktan değil; iyi ve doğru habercilikten, doğru analizden, çok sesliliğin getirdiği fikri zenginlikten kaynaklandığı anlaşılır.