AKŞAM YAZARI ORAY EĞİN'İ UTANDIRAN PİŞTİ!
Sırf aynı konuyu yazdığımız için bir koronun parçasıymış gibi görünmek beni tarif edemeyeceğim bir şekilde rahatsız etti.
Zorunlu bir açıklama
Dün, güne basında adımın en son yan yana anılmasını isteyeceğim iki köşe yazarıyla pişti olmamla başladım. Sırf aynı konuyu yazdığımız için bir koronun parçasıymış gibi görünmek beni tarif edemeyeceğim bir şekilde rahatsız etti. Dahası, hamile halde eyleme giden genç kızın ahlakını sorgulayan, hamileliğiyle dalga geçenlerin yanında benim yazımdaki çok insani bir soru da gölgede kaldı.
Beni 19 yaşında bir genç kızın neden hamile kaldığı ilgilendirmiyor, ilgilendiremez de. Başka insanların hayatları üzerinden söz alma hakkımı kendimde görmem, göremem.
Çok naif bir kaygımı dile getirmiştim: Sicili belli, şiddete meyilli, faşist polise karşı göz göre göre hayatını riske ederek gitmenin bir açıklaması var mı?
Tahmin edebileceğiniz gibi bu yazı gerek okurlardan, gerekse de yakın çevremden çok büyük tepki aldı. Telefon trafiği, maillerle eleştirileri anlamaya çalıştım.
Günün sonunda düşüncelerimde en ufak bir değişiklik olmadı. Hala hamile bir genç kızın kendini ateşe atmasını mantıklı bulmuyorum. ’Ben olsaydım yapmazdım’ demek istedim.
Bu tamamen benim şahsi düşüncem.
Hamile olmasına rağmen eyleme gitmek de o genç kızın şahsi kararı. Kişisel bir tercih, hayatına verdiği yön bu. Karışmak kimseye düşmez.
Eğer bu kapıyı açarsak başkalarına da kendi hayatlarımız hakkında söz alma hakkı vermiş oluruz galiba.
İstemeden galiba kendimi gençlere akıl veren bir Rauf Tamer’e dönüştürdüm.
Muhafazakarlaşmaktan korktum.
Kaldı ki, sorum haklı olsa bile zamanlanmasının yanlış olabileceğini hesaplayamadım galiba: ’Neden hamile haliyle gitti’ diye sorarken amacım ’bebek katili’ diye tanımladığım polisin yaptıklarına meşruiyet kazandırmak değildi. Böyle bir niyetim olamaz zaten. Türk polisini sistematik olarak en fazla eleştiren, en fazla karşısına alan, otoriteye en fazla isyan edenlerden biriyim.
Ama sonuçta ’hamile kızın eyleme gitmesi’ geliyor ’özel hayat’ ve ’kişisel tercih’ noktasında kilitleniyor. O zaman da söyleyecek söz bulamıyorum. Hayatını öyle yaşamak istedi, öyle yaşadı demek ki...
Ne yazık ki Türkiye’de gençliğin 12 Mart, 12 Eylül faşizmiyle hep önü kesildi, hep gelişmesi engellendi ve kuşaktan kuşağa tecrübe, bilgi aktarımı yaşanmadı. Maalesef bütün iktidarlar gençliği yok etmeyi, gençliğin düşünmesinin önünü kesmeyi hedef aldı ve bu konuda da bir anlamda başarılı oldu.
Benim aslında üzerinde durmak istediğim o genç kızımızın eylem tecrübesinin olmamasıydı.
İngiltere’de ve Yunanistan’da gençlik eylemlerini izledim; o kadar planlı hareket ediyorlar ki... Çünkü yılların deneyimi var onlarda. Bizde yok.
Ben sadece bunun altını çizmek istedim.
Keşke, geçmişin devrimci ağabey ve ablaları yaşadıklarını bu genç kuşaklara da aktarabilseydi. Eylemcilik bir gelenek gibi, bir bayrak gibi kuşaktan kuşağa taşınabilseydi...
Sorumu geri çekmiyorum.
’Bu senin hayatın, bu da onun hayatı’ dendiğinde ise doğal olarak itiraz edemiyorum, hak veriyorum, onun kendi hayatını yaşamasına da sonuna kadar saygı gösteriyorum.
Oray Eğin / AKŞAM
Dün, güne basında adımın en son yan yana anılmasını isteyeceğim iki köşe yazarıyla pişti olmamla başladım. Sırf aynı konuyu yazdığımız için bir koronun parçasıymış gibi görünmek beni tarif edemeyeceğim bir şekilde rahatsız etti. Dahası, hamile halde eyleme giden genç kızın ahlakını sorgulayan, hamileliğiyle dalga geçenlerin yanında benim yazımdaki çok insani bir soru da gölgede kaldı.
Beni 19 yaşında bir genç kızın neden hamile kaldığı ilgilendirmiyor, ilgilendiremez de. Başka insanların hayatları üzerinden söz alma hakkımı kendimde görmem, göremem.
Çok naif bir kaygımı dile getirmiştim: Sicili belli, şiddete meyilli, faşist polise karşı göz göre göre hayatını riske ederek gitmenin bir açıklaması var mı?
Tahmin edebileceğiniz gibi bu yazı gerek okurlardan, gerekse de yakın çevremden çok büyük tepki aldı. Telefon trafiği, maillerle eleştirileri anlamaya çalıştım.
Günün sonunda düşüncelerimde en ufak bir değişiklik olmadı. Hala hamile bir genç kızın kendini ateşe atmasını mantıklı bulmuyorum. ’Ben olsaydım yapmazdım’ demek istedim.
Bu tamamen benim şahsi düşüncem.
Hamile olmasına rağmen eyleme gitmek de o genç kızın şahsi kararı. Kişisel bir tercih, hayatına verdiği yön bu. Karışmak kimseye düşmez.
Eğer bu kapıyı açarsak başkalarına da kendi hayatlarımız hakkında söz alma hakkı vermiş oluruz galiba.
İstemeden galiba kendimi gençlere akıl veren bir Rauf Tamer’e dönüştürdüm.
Muhafazakarlaşmaktan korktum.
Kaldı ki, sorum haklı olsa bile zamanlanmasının yanlış olabileceğini hesaplayamadım galiba: ’Neden hamile haliyle gitti’ diye sorarken amacım ’bebek katili’ diye tanımladığım polisin yaptıklarına meşruiyet kazandırmak değildi. Böyle bir niyetim olamaz zaten. Türk polisini sistematik olarak en fazla eleştiren, en fazla karşısına alan, otoriteye en fazla isyan edenlerden biriyim.
Ama sonuçta ’hamile kızın eyleme gitmesi’ geliyor ’özel hayat’ ve ’kişisel tercih’ noktasında kilitleniyor. O zaman da söyleyecek söz bulamıyorum. Hayatını öyle yaşamak istedi, öyle yaşadı demek ki...
Ne yazık ki Türkiye’de gençliğin 12 Mart, 12 Eylül faşizmiyle hep önü kesildi, hep gelişmesi engellendi ve kuşaktan kuşağa tecrübe, bilgi aktarımı yaşanmadı. Maalesef bütün iktidarlar gençliği yok etmeyi, gençliğin düşünmesinin önünü kesmeyi hedef aldı ve bu konuda da bir anlamda başarılı oldu.
Benim aslında üzerinde durmak istediğim o genç kızımızın eylem tecrübesinin olmamasıydı.
İngiltere’de ve Yunanistan’da gençlik eylemlerini izledim; o kadar planlı hareket ediyorlar ki... Çünkü yılların deneyimi var onlarda. Bizde yok.
Ben sadece bunun altını çizmek istedim.
Keşke, geçmişin devrimci ağabey ve ablaları yaşadıklarını bu genç kuşaklara da aktarabilseydi. Eylemcilik bir gelenek gibi, bir bayrak gibi kuşaktan kuşağa taşınabilseydi...
Sorumu geri çekmiyorum.
’Bu senin hayatın, bu da onun hayatı’ dendiğinde ise doğal olarak itiraz edemiyorum, hak veriyorum, onun kendi hayatını yaşamasına da sonuna kadar saygı gösteriyorum.
Oray Eğin / AKŞAM