AKŞAM GAZETESİ'NDE İMAM-CEMAAT MESELESİ!..SERDAR TURGUT'UN ABSÜRD YAZILARINA KADIN BİR AKŞAM YAZARI DAHA EKLENDİ!..ÖPÜŞMEYİ BİLMEYEN KADIN YAZAR NASIL LEZBİYEN OLDUĞUNU ANLATTI!..
Yazısını "en sevdiğim, en yakışıklı ve en heyecan verici erkek yazar" dediği Serdar Turgut'a ithaf eden kadın yazar niçin lezbiyen olduğunu bakın nasıl anlattı!..
Neden lezbiyen oldum?
Deneme Lisesi, Ankara; bindokuzyüzbilmemkaç. Kendi sapkınlıklarımın, kötülüklerimin ve travmalarımın sebeplerini keşfetmeye bayılıyorum. Sadece `kötüyüm´ demek tatmin edici değil. Kötü bir çocukluk geçiren ve dayak yiyerek büyüyen bir insanın okulda başarısız olması hoş görülebilirken, benim mutlu mesut ailemde her türlü imkan içinde okulları zar zor bitirmem hiç hoş görülmedi mesela! Her zaman için geçerli bir bahaneniz olmalı, bu benim en sıkı sarıldığım felsefemdir.
Bugünkü konum aslında, ilk aşkım... Geçtiğimiz iki gecedir, sabah dörde kadar msn´leşiyoruz, çok uzun zamandır birbirimizi görmedik. Ben, ona çok aşıktım ve bu kadar yıl sonra onun da bana aşık olduğunu öğrendim. O yıllarda bir erkeğin beni beğenme ihtimali, kafanıza ufo düşme ihtimalinden daha düşüktü! Bindokuzyüzbilmemkaçlı yıllara dönelim.... Kışları soğuk ve kurak geçen bozkır günleri... Paul Simon´lı günler, Dost Kitapevi, CSO´da merdivene oturarak izlenen konserler, Bahçelievler´in upuzun sokakları, Deneme-Kolej maçları yüzünden okulların bomboş kaldığı yıllar; `hello darkness my old friend´ diye şarkı söyleyen küçücük adamlardık, henüz karanlıkla karşılaşmamış... Çok ama çok havalardaydık, bir tek ben kompleksli, çirkin ve yeteneksizdim. Basketbol oynardım ama takıma alınamazdım, resim yapamazdım, şarkı söyleyemezdim, vücudum bir felaketti. Lise boyunca hayatımın en büyük aşkını yaşadım, sadece elele tutuştuğum basketbol oynayan, upuzun zapzayıf bir oğlandı, kızlar ona çirkin derdi, nasıl üzülürdüm, "olsun" derdim, "ben de çirkinim zaten"... Aa, romantizm yapıyorum, amacım nasıl lezbiyen olduğumu anlatmak. Uzun hikaye...
Öhö öhö, bu benim aşık olduğum çocuk onbeş yaşında elimi tuttu ve onaltı yaşında da beni öpmek istedi! Çok aceleci değildi yani, bir küçücük öpücük için tam bir yıl bekledi aşkım ve ben ağlamaya başladım. Küstüm, günlere konuşmadım. Hayatımda hiç öpüşmemiştim ve o kadar korkmuştum ki anlatamam. Ona mahcup olmamak için, öpüşmeyi bile bilmiyor demesin diye ondan kaçıyordum. Sonra çareyi bir kız arkadaşımın, benden beş altı yaş büyük ablasında buldum. Kıza durumu anlattım göz yaşları içinde, kız da bana öpüşmeyi öğretti. Gözlüklerimi çıkarttı (evet ya, kocaman koyu gri çirkin ötesi gözlüklerim vardı, ilk aşkım buna rağmen bana aşıktı düşünebiliyor musunuz), göz yaşlarımı sildi ve eğilip beni öptü! Ben hayatımın ilk öpüşmesini bir kızla yaşadım ama bu olayı ilk aşkıma önceki gece anlattım, sabaha kadar güldük. O da benim yüzümden dayak yediğini anlattı, o zaman ikna olmamıştık birbirimizin aşkından ama bu defa olduk. Sadece kimin kimi bırakıp gittiği konusunda anlaşamadık, bana onüç yaşındaki oğlunun ve sevgilisinin fotoğraflarını yolladı. Çocuk ve sevgili konusunda yerimde saydığım için, yani yine mahcup olmamak için Seyfi Dursunoğlu´nun dizinin dibinde oturduğum bir fotoğraf yolladım, çok keyifliydi.
Yazının romantizm kısmını, aşık olabilmiş tüm cesuryüreklere ve öteki yarısını bulamamış bedenlere; nasıl lezbiyen olduğum kısmını ise "en sevdiğim, en yakışıklı ve en heyecan verici erkek yazar" Serdar Turgut´a ithaf ediyorum...
Elif Aktuğ/Akşam
Deneme Lisesi, Ankara; bindokuzyüzbilmemkaç. Kendi sapkınlıklarımın, kötülüklerimin ve travmalarımın sebeplerini keşfetmeye bayılıyorum. Sadece `kötüyüm´ demek tatmin edici değil. Kötü bir çocukluk geçiren ve dayak yiyerek büyüyen bir insanın okulda başarısız olması hoş görülebilirken, benim mutlu mesut ailemde her türlü imkan içinde okulları zar zor bitirmem hiç hoş görülmedi mesela! Her zaman için geçerli bir bahaneniz olmalı, bu benim en sıkı sarıldığım felsefemdir.
Bugünkü konum aslında, ilk aşkım... Geçtiğimiz iki gecedir, sabah dörde kadar msn´leşiyoruz, çok uzun zamandır birbirimizi görmedik. Ben, ona çok aşıktım ve bu kadar yıl sonra onun da bana aşık olduğunu öğrendim. O yıllarda bir erkeğin beni beğenme ihtimali, kafanıza ufo düşme ihtimalinden daha düşüktü! Bindokuzyüzbilmemkaçlı yıllara dönelim.... Kışları soğuk ve kurak geçen bozkır günleri... Paul Simon´lı günler, Dost Kitapevi, CSO´da merdivene oturarak izlenen konserler, Bahçelievler´in upuzun sokakları, Deneme-Kolej maçları yüzünden okulların bomboş kaldığı yıllar; `hello darkness my old friend´ diye şarkı söyleyen küçücük adamlardık, henüz karanlıkla karşılaşmamış... Çok ama çok havalardaydık, bir tek ben kompleksli, çirkin ve yeteneksizdim. Basketbol oynardım ama takıma alınamazdım, resim yapamazdım, şarkı söyleyemezdim, vücudum bir felaketti. Lise boyunca hayatımın en büyük aşkını yaşadım, sadece elele tutuştuğum basketbol oynayan, upuzun zapzayıf bir oğlandı, kızlar ona çirkin derdi, nasıl üzülürdüm, "olsun" derdim, "ben de çirkinim zaten"... Aa, romantizm yapıyorum, amacım nasıl lezbiyen olduğumu anlatmak. Uzun hikaye...
Öhö öhö, bu benim aşık olduğum çocuk onbeş yaşında elimi tuttu ve onaltı yaşında da beni öpmek istedi! Çok aceleci değildi yani, bir küçücük öpücük için tam bir yıl bekledi aşkım ve ben ağlamaya başladım. Küstüm, günlere konuşmadım. Hayatımda hiç öpüşmemiştim ve o kadar korkmuştum ki anlatamam. Ona mahcup olmamak için, öpüşmeyi bile bilmiyor demesin diye ondan kaçıyordum. Sonra çareyi bir kız arkadaşımın, benden beş altı yaş büyük ablasında buldum. Kıza durumu anlattım göz yaşları içinde, kız da bana öpüşmeyi öğretti. Gözlüklerimi çıkarttı (evet ya, kocaman koyu gri çirkin ötesi gözlüklerim vardı, ilk aşkım buna rağmen bana aşıktı düşünebiliyor musunuz), göz yaşlarımı sildi ve eğilip beni öptü! Ben hayatımın ilk öpüşmesini bir kızla yaşadım ama bu olayı ilk aşkıma önceki gece anlattım, sabaha kadar güldük. O da benim yüzümden dayak yediğini anlattı, o zaman ikna olmamıştık birbirimizin aşkından ama bu defa olduk. Sadece kimin kimi bırakıp gittiği konusunda anlaşamadık, bana onüç yaşındaki oğlunun ve sevgilisinin fotoğraflarını yolladı. Çocuk ve sevgili konusunda yerimde saydığım için, yani yine mahcup olmamak için Seyfi Dursunoğlu´nun dizinin dibinde oturduğum bir fotoğraf yolladım, çok keyifliydi.
Yazının romantizm kısmını, aşık olabilmiş tüm cesuryüreklere ve öteki yarısını bulamamış bedenlere; nasıl lezbiyen olduğum kısmını ise "en sevdiğim, en yakışıklı ve en heyecan verici erkek yazar" Serdar Turgut´a ithaf ediyorum...
Elif Aktuğ/Akşam