AKP’li Yasin Aktay'dan sert tepki: Faturayı halka kesmek...
Aktay’ın sözleri, 7 Haziran sonrası AKP cenahından halka yönelik ‘ırgat’ ve ‘manav, bakkal siyasetçi olmuş’ gibi açıklamaları akla getirdi
AKP Genel Başkan Yardımcısı ve Siirt Milletvekili Yasin Aktay, AKP’nin tek başına iktidarına son veren 7 Haziran seçimi sonrası sosyal medyadan vatandaşa yönelik tepki gösteren partilileri uyardı.
“Bazı arkadaşlarımız yanlış söylemler içerisinde” diyen Aktay, “Sosyal medya üzerinden millete tepki gösteren açıklamalardan sakının! Faturayı halka kesersek diğerleri gibi oluruz. İstediğimiz sonuçlar elde edilince milli iradeye saygı duyup istemediğimiz bir sonuçla karşılaşınca milleti tahkir etmek, mensubu olduğumuz siyasi geleneğe yakışmaz” ifadelerini kullandı.
Aktay’ın sözleri, 7 Haziran sonrası Hayrettin Karaman'ın halka yönelik ‘ırgat’, Ahmet Kekeç'in "istediğiniz Türkiye buysa tepe tepe kullanın" ve Uğur Işılak'ın ‘manav, bakkal siyasetçi olmuş’ gibi açıklamalarını akla getirdi.
Aktay’ın Yeni Şafak’ta “AK Parti’ye muhalefetin yıkıcı başarısı” başlığıyla yayımlanan yazısı şöyle:
"Seçim sonuçlarının açıklanmasından sonra ortaya çıkan tablo hiç hoşumuza gitmese de olanda bir hayır vardır çizgisinden bir milim bile sapmayız. Bu sonuçlara bakarak büyük hayal kırıklığı yaşayanlar, beklentilerini bulamayanlar veya büyük bir zafer sarhoşluğuna kapılarak kendilerini seçimin mutlak galibi ilan edenler oldu. Oysa AK Parti'nin dışındaki diğer üç parti birinci parti olmuş değil, hepsi bir araya gelse de, aldıkları oylarla ülkeyi eskisine nazaran rahatlatacak bir formül ortaya koyabilecek durumda da değil.
Sevindikleri tek şey AK Parti'nin tek başına hükümet kurabilecek durumdan düşürebilmiş olmak. Düşürdüklerinin yerine AK Parti'nin desteği olmadan da birşey ortaya koyacak durumda değiller. Başarıları inşa edici değil sadece yıkıcı bir başarı ve bu yıkımın ülkeye maliyetini bizzat kendilerine oy vermiş olanlar bile kısa süre içinde görmüş ve kaygılarını ifade etmiş durumda.
Kendi seçmenlerine bile ağır bir hasar getiren bu yıkım AK Parti'nin bütün seçim kampanyası boyunca uyandırmaya çalıştığı manzaranın ta kendisiydi. Seçimin hemen ertesi günü bu manzara çok çarpıcı bir biçimde görüldü. Ortaya çıkan oy dağılımından bırakınız tek partili bir hükümeti, ülkenin istikrarını asgari düzeyde kurtaracak bir koalisyon hükümeti çıkarmak bile çok zor görünüyor.
Seçim öncesi iyimser ve istikrarlı ortamın yerini şimdi sadece AK Partilileri değil diğer bütün partilileri kaygılandırıcı bir belirsizlik almış durumda.
Esasen şimdiye kadar “başkanlık” dediysek sebebi tam da buydu. Belirsizlik durumuna ülkenin herhangi bir dönemde girmesini engellemek için başkanlık en sağlam sistemdi. Konunun münhasıran Erdoğan'ı başkan yapmakla ilgisi olmadığını belli ki anlatamadık. Neticede sistem getirildiğinde yine bir seçime gidilmiş olacak ve bugün birilerini sevindiren bu halkın oyuna sunulmuş olacaktı. Bugün ortaya çıkan manzaranın kendisi, eminim başkanlık sisteminin önemi konusunda yeterince ikna edicidir.
Tabi seçimin sonuçları konusunda herkes üzerine düşen dersi çıkarmalıdır. Seçim sonuçları anayasa mahkemesi kararlarından da kesindir. Bu kararları doğru yorumlayıp gereğince siyaset üretebilmek siyasetçinin ömrünü uzatır. Hoşa gitmese de bu sonuçların mutlaka hayırlı olduğuna inanmak gerekiyor. Herkes bu sonuçlardan dolayı kendini sorgulamalı ve siyasetine çeki düzen vermelidir elbet.
Bana göre seçimin hayırlı bir mesajı, Erdoğan'ı diktatörleşmekle suçlayanlar karşısında ortaya çıkardığı durumdur. Bir diktatör halkın oylarıyla sınırlanmaz, kendini sınırlayacak bir halkın oyuna asla başvurmaz. Ama daha seçim biter bitmez en anasının bile oyu AK Parti'nin oyundan 16 puan düşükken muhalefetin yükselen naraları, yapmak istediklerine dair açığa vurdukları niyetleri, esas diktatörlük arzusunu kimlerin taşıdığını çok iyi gösteriyor. Allah muhafaza bunlar oylarını kazara 1-2 puan daha artırmış olsa bugün neler duyacaktık neler?
Oysa 1. parti olduğu halde ve kaç dönemdir oyları bir noktada takılıp kalmış ana muhalefetle arasında 16 puan fark var olduğu halde AK Parti yönetimi, seçim sonuçlarını farklı veya yanlış yorumlayabilecek kendi taraftarlarına şöyle bir uyarıda bulunabiliyor:
“Bugün bizler 'Bismillah' diyerek yeniden göreve başlıyoruz. Sizden beklediğimiz şey de aynısını yapmanızdır.
Bazı arkadaşlarımız yanlış söylemler içerisinde. Sosyal medya üzerinden millete tepki gösteren açıklamalardan sakının! Şahsi veya kurumsal hiç fark etmez! İl ve ilçe yönetimlerindeki arkadaşlarınızı acil olarak uyarın, çünkü bizi 13 yıldır iktidar yapan da yine bu halktı.
Faturayı halka kesersek diğerleri gibi oluruz.
İstediğimiz sonuçlar elde edilince milli iradeye saygı duyup istemediğimiz bir sonuçla karşılaşınca milleti tahkir etmek, mensubu olduğumuz siyasi geleneğe yakışmaz. Yaşanan ufak bir gerilemede faturayı halka kesip diğer muhalefet partileri gibi halka tepeden bakmak yanlıştır. Milli iradeye saygısızlık içeren eylemlerden ve söylemlerden katiyen kaçının. Bu konuda elinizden ne kadarı geliyorsa o denli hassas olun. Aynı milletin huzuruna bundan sonra da çıkacağımızı unutmayın ve buna göre hareket edin.”
Kürtler AK Parti'ye neden oy ver(e)medi?
Bu arada Kürtler AK Parti'ye neden oy vermedi? Veya Kürtler şu veya bu şekilde davrandı gibi sorulara verilen cevapların inandırıcı olmaktan uzak olduğunu söylemek zorundayım. Kendi seçim bölgemde bizzat yaşadığım ve tanıklığını yaptığım durumları bu köşede daha önce sizlerle zamanında paylaşmıştım. Açıkçası silahların gölgesinde, her türlü zor ve baskı altında oylarına el konulan Kürtler gerçeği sözkonusudur. Kürt halkının iradesi bu seçimlerde ortaya çıkmış değildir. Bir muhtarın seçimlerden önce, seçim kampanyası kapsamında öldürülerek geriye kalan herkese mesaj verildiği bir ortamdan bahsediyoruz. Merak edenler için söyleyeyim, o muhtarın köyünde yani, kendi muhtarları öldürüldü diye intikam hissi duyması gereken Bağgöze köyünde HDP'ye yüzde 80'in üzerinde oy çıktı.
Seçimden bir gün önce bir çok il ve ilçede AK Parti'nin bütün müşahitleri aldıkları tehditleri veya güvensiz ortamı gerekçe göstererek kartlarını iade etti. Yani PKK silahının gölgesindeki bir çok sandığa AK Parti müşahit bile gönderemedi. Bir çok ilçede, köyde hatta şehirlerde açık oy kullanıldı. Seçimlerden önce tek tek bütün evlere anketör kılığında defalarca ekipler yollanıp mesajlar verildi. Bize intikal eden sayısız şikayeti resmiyete çevirecek bir yol bile bulunamadı. Bir çok köyde çocukları kaçırılan aileler veya köylülere açıkça seçimle ilgili mesajlar gönderildi. Yetmiyormuş gibi son gece Diyarbakır'daki olaylar bahane edilerek 6-8 Ekim olayları ufaktan hatırlatılmak üzere sokaklara çıkıldı. Diyarbakır bombaları ise apayrı bir analiz konusu. Onu sonra yapalım. Ama doğru soru “Kürtler AK Parti'ye neden oy vermedi?” değil, “neden veremedi?” şeklinde ifade edilmeli.
Bütün bunlar elbetteki HDP'nin oylarının bütün yükselişini açıklamaz. AK Parti'yi yıkacak bir koç başı gibi değerlendirilerek düzenlenen olağanüstü kampanyaya, bütün partiler ve güçler tarafından yapılan katkılar da var, ama elbette ki dikkate alınması gereken bir Kürt milliyetçiliği gerçeği de var. O da başka bir mevzu.
“Bazı arkadaşlarımız yanlış söylemler içerisinde” diyen Aktay, “Sosyal medya üzerinden millete tepki gösteren açıklamalardan sakının! Faturayı halka kesersek diğerleri gibi oluruz. İstediğimiz sonuçlar elde edilince milli iradeye saygı duyup istemediğimiz bir sonuçla karşılaşınca milleti tahkir etmek, mensubu olduğumuz siyasi geleneğe yakışmaz” ifadelerini kullandı.
Aktay’ın sözleri, 7 Haziran sonrası Hayrettin Karaman'ın halka yönelik ‘ırgat’, Ahmet Kekeç'in "istediğiniz Türkiye buysa tepe tepe kullanın" ve Uğur Işılak'ın ‘manav, bakkal siyasetçi olmuş’ gibi açıklamalarını akla getirdi.
Aktay’ın Yeni Şafak’ta “AK Parti’ye muhalefetin yıkıcı başarısı” başlığıyla yayımlanan yazısı şöyle:
"Seçim sonuçlarının açıklanmasından sonra ortaya çıkan tablo hiç hoşumuza gitmese de olanda bir hayır vardır çizgisinden bir milim bile sapmayız. Bu sonuçlara bakarak büyük hayal kırıklığı yaşayanlar, beklentilerini bulamayanlar veya büyük bir zafer sarhoşluğuna kapılarak kendilerini seçimin mutlak galibi ilan edenler oldu. Oysa AK Parti'nin dışındaki diğer üç parti birinci parti olmuş değil, hepsi bir araya gelse de, aldıkları oylarla ülkeyi eskisine nazaran rahatlatacak bir formül ortaya koyabilecek durumda da değil.
Sevindikleri tek şey AK Parti'nin tek başına hükümet kurabilecek durumdan düşürebilmiş olmak. Düşürdüklerinin yerine AK Parti'nin desteği olmadan da birşey ortaya koyacak durumda değiller. Başarıları inşa edici değil sadece yıkıcı bir başarı ve bu yıkımın ülkeye maliyetini bizzat kendilerine oy vermiş olanlar bile kısa süre içinde görmüş ve kaygılarını ifade etmiş durumda.
Kendi seçmenlerine bile ağır bir hasar getiren bu yıkım AK Parti'nin bütün seçim kampanyası boyunca uyandırmaya çalıştığı manzaranın ta kendisiydi. Seçimin hemen ertesi günü bu manzara çok çarpıcı bir biçimde görüldü. Ortaya çıkan oy dağılımından bırakınız tek partili bir hükümeti, ülkenin istikrarını asgari düzeyde kurtaracak bir koalisyon hükümeti çıkarmak bile çok zor görünüyor.
Seçim öncesi iyimser ve istikrarlı ortamın yerini şimdi sadece AK Partilileri değil diğer bütün partilileri kaygılandırıcı bir belirsizlik almış durumda.
Esasen şimdiye kadar “başkanlık” dediysek sebebi tam da buydu. Belirsizlik durumuna ülkenin herhangi bir dönemde girmesini engellemek için başkanlık en sağlam sistemdi. Konunun münhasıran Erdoğan'ı başkan yapmakla ilgisi olmadığını belli ki anlatamadık. Neticede sistem getirildiğinde yine bir seçime gidilmiş olacak ve bugün birilerini sevindiren bu halkın oyuna sunulmuş olacaktı. Bugün ortaya çıkan manzaranın kendisi, eminim başkanlık sisteminin önemi konusunda yeterince ikna edicidir.
Tabi seçimin sonuçları konusunda herkes üzerine düşen dersi çıkarmalıdır. Seçim sonuçları anayasa mahkemesi kararlarından da kesindir. Bu kararları doğru yorumlayıp gereğince siyaset üretebilmek siyasetçinin ömrünü uzatır. Hoşa gitmese de bu sonuçların mutlaka hayırlı olduğuna inanmak gerekiyor. Herkes bu sonuçlardan dolayı kendini sorgulamalı ve siyasetine çeki düzen vermelidir elbet.
Bana göre seçimin hayırlı bir mesajı, Erdoğan'ı diktatörleşmekle suçlayanlar karşısında ortaya çıkardığı durumdur. Bir diktatör halkın oylarıyla sınırlanmaz, kendini sınırlayacak bir halkın oyuna asla başvurmaz. Ama daha seçim biter bitmez en anasının bile oyu AK Parti'nin oyundan 16 puan düşükken muhalefetin yükselen naraları, yapmak istediklerine dair açığa vurdukları niyetleri, esas diktatörlük arzusunu kimlerin taşıdığını çok iyi gösteriyor. Allah muhafaza bunlar oylarını kazara 1-2 puan daha artırmış olsa bugün neler duyacaktık neler?
Oysa 1. parti olduğu halde ve kaç dönemdir oyları bir noktada takılıp kalmış ana muhalefetle arasında 16 puan fark var olduğu halde AK Parti yönetimi, seçim sonuçlarını farklı veya yanlış yorumlayabilecek kendi taraftarlarına şöyle bir uyarıda bulunabiliyor:
“Bugün bizler 'Bismillah' diyerek yeniden göreve başlıyoruz. Sizden beklediğimiz şey de aynısını yapmanızdır.
Bazı arkadaşlarımız yanlış söylemler içerisinde. Sosyal medya üzerinden millete tepki gösteren açıklamalardan sakının! Şahsi veya kurumsal hiç fark etmez! İl ve ilçe yönetimlerindeki arkadaşlarınızı acil olarak uyarın, çünkü bizi 13 yıldır iktidar yapan da yine bu halktı.
Faturayı halka kesersek diğerleri gibi oluruz.
İstediğimiz sonuçlar elde edilince milli iradeye saygı duyup istemediğimiz bir sonuçla karşılaşınca milleti tahkir etmek, mensubu olduğumuz siyasi geleneğe yakışmaz. Yaşanan ufak bir gerilemede faturayı halka kesip diğer muhalefet partileri gibi halka tepeden bakmak yanlıştır. Milli iradeye saygısızlık içeren eylemlerden ve söylemlerden katiyen kaçının. Bu konuda elinizden ne kadarı geliyorsa o denli hassas olun. Aynı milletin huzuruna bundan sonra da çıkacağımızı unutmayın ve buna göre hareket edin.”
Kürtler AK Parti'ye neden oy ver(e)medi?
Bu arada Kürtler AK Parti'ye neden oy vermedi? Veya Kürtler şu veya bu şekilde davrandı gibi sorulara verilen cevapların inandırıcı olmaktan uzak olduğunu söylemek zorundayım. Kendi seçim bölgemde bizzat yaşadığım ve tanıklığını yaptığım durumları bu köşede daha önce sizlerle zamanında paylaşmıştım. Açıkçası silahların gölgesinde, her türlü zor ve baskı altında oylarına el konulan Kürtler gerçeği sözkonusudur. Kürt halkının iradesi bu seçimlerde ortaya çıkmış değildir. Bir muhtarın seçimlerden önce, seçim kampanyası kapsamında öldürülerek geriye kalan herkese mesaj verildiği bir ortamdan bahsediyoruz. Merak edenler için söyleyeyim, o muhtarın köyünde yani, kendi muhtarları öldürüldü diye intikam hissi duyması gereken Bağgöze köyünde HDP'ye yüzde 80'in üzerinde oy çıktı.
Seçimden bir gün önce bir çok il ve ilçede AK Parti'nin bütün müşahitleri aldıkları tehditleri veya güvensiz ortamı gerekçe göstererek kartlarını iade etti. Yani PKK silahının gölgesindeki bir çok sandığa AK Parti müşahit bile gönderemedi. Bir çok ilçede, köyde hatta şehirlerde açık oy kullanıldı. Seçimlerden önce tek tek bütün evlere anketör kılığında defalarca ekipler yollanıp mesajlar verildi. Bize intikal eden sayısız şikayeti resmiyete çevirecek bir yol bile bulunamadı. Bir çok köyde çocukları kaçırılan aileler veya köylülere açıkça seçimle ilgili mesajlar gönderildi. Yetmiyormuş gibi son gece Diyarbakır'daki olaylar bahane edilerek 6-8 Ekim olayları ufaktan hatırlatılmak üzere sokaklara çıkıldı. Diyarbakır bombaları ise apayrı bir analiz konusu. Onu sonra yapalım. Ama doğru soru “Kürtler AK Parti'ye neden oy vermedi?” değil, “neden veremedi?” şeklinde ifade edilmeli.
Bütün bunlar elbetteki HDP'nin oylarının bütün yükselişini açıklamaz. AK Parti'yi yıkacak bir koç başı gibi değerlendirilerek düzenlenen olağanüstü kampanyaya, bütün partiler ve güçler tarafından yapılan katkılar da var, ama elbette ki dikkate alınması gereken bir Kürt milliyetçiliği gerçeği de var. O da başka bir mevzu.