Akif Beki'den Adnan Oktar bombası: Değmeyin gıcır keyfime...
Karar yazarı Akif Beki, son günlerin tartışılan ismi Adnan Oktar'la karşılaşmasını köşesine taşıdı.
Karar yazarı Akif Beki, Diyanet'e yönelik olarak "Kerhanelerden, kumarhanelerden, içki fabrikalardan alınan paralarla, vergilerle maaşlarınız ödeniyor" sözleri nedeniyle güdem olan Adnan Oktar'la bir AVM’de karşılaştığını anlattı. Beki Oktar için "Gündeme damgasını vurmaktan gayet memnun, hali vakti pek yerinde, değmeyin gıcır keyfime edalarında dolaşıyordu" ifadelerini kullandı.
Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, medyanın Ankara temsilcileriyle bir araya geldiği toplantıda A9 kanalında yaptığı programla tartışılan Adnan Oktar'a yönelik olarak "Tamamen akli dengesi bozulmuş" demişti. Oktar da Erbaş tepki gösterip "Kerhanelerden, kumarhanelerden, içki fabrikalardan alınan paralarla, vergilerle maaşlarınız ödeniyor. Bir kere bunlar hakkında açıklama yaptınız mı, bunlara sesinizi çıkarttınız mı? Gıkın çıkmıyor hoca efendi" açıklamasında bulunmuştu.
Beki'nin "‘Adnan Hoca’ ve sol elle yemek" başlığıyla yayımlanan yazısı şöyle:
Diyanet-Sen, Adnan Oktar hakkında dün 81 ilde suç duyurusunda bulundu.
“Ey Diyanet, sizin maaşlarınız kerhanelerden alınan paralarla ödeniyor” sözü, “Yüzyılın hakareti” olarak tanımlandı.
Yalnız açıklamadaki “Gündeme damgasını vurdu” şeklindeki ifadeye takıldım.
Çünkü bundan yakınıldığı gün, gündeme damgasını vuran bir konu daha vardı, Diyanet’in “Sol elle şeytanlar yemek yer” fetvası...
Adnan Oktar, aynı gün bir AVM’de çıktı karşıma.
Gündeme damgasını vurmaktan gayet memnun, hali vakti pek yerinde, değmeyin gıcır keyfime edalarında dolaşıyordu. Hayır dolaşmıyordu, etrafında bir koruma ordusuyla afur tafur, rüzgar gibi geçiyordu.
Diyanet’le girdiği polemiğin, muhataplık düzeyini bir anda nasıl da yükselttiğinden emin olmanın tatmini, farkındalığı vardı üstünde.
Ama bu eşleşmeden Diyanet’in aynı hazzı almadığı anlaşılıyor.
Birlikte anılmak madem fena rahatsız edici, yan yana gelmekten madem şiddetle şikayetçi Diyanet, neden kapatmaz da sürdürür olayı, ne diye adamı gündemde tutmaya devam eder ki...
‘Reklamın iyisi kötüsü olmaz’ popülaritesiyle yaşadığı, gündeme geleyim de nasıl gelirsem geleyim diye can attığı her halinden belli birinin tam da istediği tepki değil midir bunlar?
Elinde ‘dile düşmek’ten başka sermayesi kalmayan bir şöhret budalasını kaale alarak konuşulup kendinden bahsettirmesine hizmet ettiğini nasıl görmez Diyanet?
Değerlendirme hatası yaptıkları açık. Ama bir bu değil ki...
İsmet Özel’in “Hak yemek, sol elle yemek kadar dikkat çekmedi bu ülkede” sözü, bir tek Diyanet’in dikkatini çekmemiş görünüyor.
Twitter’da, sol elle yediği gibi sanatını da sol elle icra ettiğini ve bu el yeteneğinin Allah vergisi olduğunu hatırlatıyordu Ahmet Güneştekin. Onun gibi, ‘şeytan’a benzetilmekten alınan doğuştan solaklara ne denilecek peki? Bütün mesele sağ elle yemek, ne yersen ye mi?..
Sol elle yemenin dindeki hükmü sorulduğunda, hazır yeri gelmişken fırsat bilip solakları ayrı tutsaydı... Doğuştan sağ elle yiyen çoğunluğa da kul hakkı ve haram yememenin hangi elle yendiğinden daha önemli olduğunu söyleseydi...Daha düşünceli, Müslümanca yaşamanın esasına daha uygun, daha günahtan koruyan, daha hayra geçen, daha takvaya çağıran bir dindarlık şuur ve duyarlılığı aşılamış olmaz mıydı Diyanet?
‘Cübbeli Ahmet’le ‘Adnan Hoca’nın inşallahlı, maşallahlı, bel altılı, varyeteli dikkat çekme yarışı kadar, bir günlüğüne hak yemenin de dikkat çekmesini sağlayamaz mıydı böylece...
Seren Serengil’le Gülben Ergen’in hapislere uzanan sataşmalı, dalaşmalı, teatral magazin rekabeti kadar, ahlakla ahlaksızlık arasında da bir çekişmenin patlayıp gündem olmasına yaramaz mıydı belki...
Arif Sağ’la Orhan Gencebay’ın Yavuz Bingöl’e de sıçrayan ‘telif kurumunda seyirlik başkanlık kavgası ve sanat dünyasını sarsan yolsuzluk suçlamaları’ kadar, siyaset camiasındaki yolsuzluk sürtüşmelerinin de özgürce tartışılmasına bir nebze katkı yapmaz mıydı!
Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, medyanın Ankara temsilcileriyle bir araya geldiği toplantıda A9 kanalında yaptığı programla tartışılan Adnan Oktar'a yönelik olarak "Tamamen akli dengesi bozulmuş" demişti. Oktar da Erbaş tepki gösterip "Kerhanelerden, kumarhanelerden, içki fabrikalardan alınan paralarla, vergilerle maaşlarınız ödeniyor. Bir kere bunlar hakkında açıklama yaptınız mı, bunlara sesinizi çıkarttınız mı? Gıkın çıkmıyor hoca efendi" açıklamasında bulunmuştu.
Beki'nin "‘Adnan Hoca’ ve sol elle yemek" başlığıyla yayımlanan yazısı şöyle:
Diyanet-Sen, Adnan Oktar hakkında dün 81 ilde suç duyurusunda bulundu.
“Ey Diyanet, sizin maaşlarınız kerhanelerden alınan paralarla ödeniyor” sözü, “Yüzyılın hakareti” olarak tanımlandı.
Yalnız açıklamadaki “Gündeme damgasını vurdu” şeklindeki ifadeye takıldım.
Çünkü bundan yakınıldığı gün, gündeme damgasını vuran bir konu daha vardı, Diyanet’in “Sol elle şeytanlar yemek yer” fetvası...
Adnan Oktar, aynı gün bir AVM’de çıktı karşıma.
Gündeme damgasını vurmaktan gayet memnun, hali vakti pek yerinde, değmeyin gıcır keyfime edalarında dolaşıyordu. Hayır dolaşmıyordu, etrafında bir koruma ordusuyla afur tafur, rüzgar gibi geçiyordu.
Diyanet’le girdiği polemiğin, muhataplık düzeyini bir anda nasıl da yükselttiğinden emin olmanın tatmini, farkındalığı vardı üstünde.
Ama bu eşleşmeden Diyanet’in aynı hazzı almadığı anlaşılıyor.
Birlikte anılmak madem fena rahatsız edici, yan yana gelmekten madem şiddetle şikayetçi Diyanet, neden kapatmaz da sürdürür olayı, ne diye adamı gündemde tutmaya devam eder ki...
‘Reklamın iyisi kötüsü olmaz’ popülaritesiyle yaşadığı, gündeme geleyim de nasıl gelirsem geleyim diye can attığı her halinden belli birinin tam da istediği tepki değil midir bunlar?
Elinde ‘dile düşmek’ten başka sermayesi kalmayan bir şöhret budalasını kaale alarak konuşulup kendinden bahsettirmesine hizmet ettiğini nasıl görmez Diyanet?
Değerlendirme hatası yaptıkları açık. Ama bir bu değil ki...
İsmet Özel’in “Hak yemek, sol elle yemek kadar dikkat çekmedi bu ülkede” sözü, bir tek Diyanet’in dikkatini çekmemiş görünüyor.
Twitter’da, sol elle yediği gibi sanatını da sol elle icra ettiğini ve bu el yeteneğinin Allah vergisi olduğunu hatırlatıyordu Ahmet Güneştekin. Onun gibi, ‘şeytan’a benzetilmekten alınan doğuştan solaklara ne denilecek peki? Bütün mesele sağ elle yemek, ne yersen ye mi?..
Sol elle yemenin dindeki hükmü sorulduğunda, hazır yeri gelmişken fırsat bilip solakları ayrı tutsaydı... Doğuştan sağ elle yiyen çoğunluğa da kul hakkı ve haram yememenin hangi elle yendiğinden daha önemli olduğunu söyleseydi...Daha düşünceli, Müslümanca yaşamanın esasına daha uygun, daha günahtan koruyan, daha hayra geçen, daha takvaya çağıran bir dindarlık şuur ve duyarlılığı aşılamış olmaz mıydı Diyanet?
‘Cübbeli Ahmet’le ‘Adnan Hoca’nın inşallahlı, maşallahlı, bel altılı, varyeteli dikkat çekme yarışı kadar, bir günlüğüne hak yemenin de dikkat çekmesini sağlayamaz mıydı böylece...
Seren Serengil’le Gülben Ergen’in hapislere uzanan sataşmalı, dalaşmalı, teatral magazin rekabeti kadar, ahlakla ahlaksızlık arasında da bir çekişmenin patlayıp gündem olmasına yaramaz mıydı belki...
Arif Sağ’la Orhan Gencebay’ın Yavuz Bingöl’e de sıçrayan ‘telif kurumunda seyirlik başkanlık kavgası ve sanat dünyasını sarsan yolsuzluk suçlamaları’ kadar, siyaset camiasındaki yolsuzluk sürtüşmelerinin de özgürce tartışılmasına bir nebze katkı yapmaz mıydı!