AKİF BEKİ WIKILEAKS BELGELERİNDEKİ HANGİ SÖZE ATEŞ PÜSKÜRDÜ?
Wikileaks belgelerinde Başbakan'ın danışmanları için söylenenler Beki'yi sinirlendirdi.
Yaktın beni WikiLeaks!
Evet, diplomatik skandala beni de karıştırdılar. Tarihin en büyük kripto terörü estiriliyor. Bunun parçası olmak nasıl bir duygu mu?
Valla hiç fena değil; karanlıkta iş görürken hırsızın el fenerine yakalanmak gibi bir deneyim. Gözünüzde patlayan ışıktan yüzünü göremiyorsunuz hırsızın.
WikiLeaks, sonunda açıkladı o belgeleri. Suçüstü yakalananlar arasında ben de varım. Medya-iktidar ilişkilerine dair görüşlerim çok gizli belgelere geçmiş. Eyvah, sırrım ifşa oldu!
Türk-Amerikan ilişkilerini sarsar mı bilmiyorum ama en azından yazarlık kariyerimi etkileyebilir o kayıtlar.
Dedikoducu sefirle yemek
Hemen özeleştirimi veriyorum. Gelin, o belgelerin ne şekilde üretildiğini anlatayım size.
Alengirli bir casusluk hikâyesi beklemeyin. Her şey açıkta cereyan ediyor. Nazik bir davet alıyorsunuz. Amerikan büyükelçisi yemekte ağırlıyor sizi. Derken sohbet gelişiyor. Laf lafı açarken çeşitli konularda görüş alışverişine başlıyorsunuz. Lakin henüz nasıl bir belaya bulaştığınızın farkında değilsiniz.
Söz dönüp dolaşıp medya ilişkilerine geliyor. Bir siz konuşuyorsunuz, bir o. Samimi, dostane geçmesine rağmen bal gibi biliyorsunuz o sofranın geyik çevirmek için kurulmadığını. Kelimelerinizi dikkatle seçiyorsunuz. Kahve faslında, karşılıklı nezaket cümleleriyle noktalıyorsunuz muhabbeti.
Sonra günün birinde kuşa çevrilmiş bir şekilde karşınıza çıkıyor sözleriniz. Hem de sızdırılmış gizli belgelerde.
Söz nasıl gelmiş oraya, soru nasıl sorulmuş, bağlamı nedir, hak getire! Sizden işe gelen bir-iki cümle serpiştirilmiş araya; makabli ile mabadı, yani başı kıçı da diplomatik maharetle doldurulmuş. İtinayla uydurulmuş demiyorum. Çünkü zaten tırnak içine alınmamış belgelerde. Rapor yazarının iftiharla sunduğu kişisel yorum ve gözlemler onlar.
Bu açıdan, Amerikan dışişlerinin raporlama dili ve diplomatlarının elekleri hakkında hayli bilgilendirici.
Lakap takmakta ustalaştıklarını görüyoruz mesela. Psikolojik tahlilleri de bir o kadar profesyonel. Davutoğlu’nu ‘Tehlikeli kaçık’, Sarkozy’yi ‘Çıplak imparator’, Ahmedinecad’ı ‘Dengesiz deli’, Merkel’i ‘Teflon tava’ ve Kaddafi’yi ‘Şehvetli çılgın’ şeklinde kodlamışlar. Yaratıcı zekâ örnekleri hepsi. Sübjektiflik yok, tahrif derseniz ne arar, duygularını karıştırmak mı haşa! Sadece, ABD dünyayı niçin doğru okuyamıyor sorusuna bundan daha iyi bir yanıt olamazdı.
Somut verilerle desteklemeyi bırakın, istihbari değeri dahi olmayan kulaktan dolma her türlü söylentiyi şifreleyip merkeze göndermişler. Yazışmaların ilanihaye aile mahremiyeti içinde kalacağını düşünmüş olmalılar. Hiç hesaba katmadıkları belli, WikiLeaks tarafından bir gün sigaya çekilme ihtimalini.
Haklarında ileri geri atıp tuttukları muhatapların yüzüne bakamaz hale geldiler sonuçta. Bazı müttefiklerini de başkalarına karşı mahçup bıraktılar, utandırdılar, müşkil pozisyona soktular. Amerikan diplomasisi için yüz karası bir durum.
Kim kibirli, kim rezil
Başbakan Erdoğan’ın danışmanları tek kalemde, hem kibirli hem de kifayetsiz dalkavuklar olarak tasnif edilmiş. Eh, hasbelkader ben de onlardan biriydim bir dönem.
Mahrem evrak mı, dedikodu tomarı mı demeli bunlara, karar veremiyorum artık.
Sırf kriptolandığı için Ankara’daki ABD sefareti ile Washington arasındaki yazışmalara gizli belge payesi vermeli miyiz? Ciddiye alıp o belgelerle amel etmeli miyiz?
Varsayalım ki öyle; Amerikalı diplomatların yaptığına laf taşıma, dedikodu değil de siyasi analiz diyelim.
Fakat bu daha vahim. Bugün mahrem evrakına sahip olamayan, yarın bayrağına nasıl sahip çıkacak. Elden ele dilden dile dolaşan o belgeler, devletin namusudur çünkü. Kim kifayetsiz, kim kibirli, kim beceriksiz, kim dalkavuk buyurun WikiLeaks’ten okuyun.
Bravo WikiLeaks; diplomasi için küçük, fakat insanlık ve dünya barışı için büyük bir fitne çıkardınız.
Akif Beki/Radikal