AHMET TEZCAN ERGUN BABAHAN'I YERDEN YERE VURDU; ''BÖYLE ALÇAKLIK GÖRMEDİM''
Gazete Pusula yazarı Ahmet Tezcan, derbiden sonra attığı tweetle tepki çeken Ergun Babahan'a fena çaktı!
Alçaklığın böylesini ne gördüm ne de işittim.
Ergun Babahan denilen medya tacizcisi; Fenerbahçe-Galatasaray arasındaki kupa maçından sonra, sahada taşkınlık yapan seyirciyi durdurmaya çalışan polisi bahane ederek Twitter üzerinden Fethullah Gülen Hocaefendi’ye galiz bir şekilde küfür etti.
Oysa bir süredir, daha doğrusu Sabah Gazetesi’nden kovulduğundan beri, nemalanmak adına Hocaefendi’nin çevresinden ayrılmıyor, türlü şirinlikler yapıyor ve suret-i hakdan görünmeye çalışıyordu.
Kısa bir süre önce gazetenin haber koordinatörü olan Rıdvan Memi’yi oradan uzaklaştırmak, öfkelendirip işinden etmek, hiç değilse yazıişleri toplantılarından uzaklaştırmak için, onun gönül bağını bildiği Hz.Mevlana ve Hz. Şems-i Tebrizi’ye onlarca kişinin içinde ettiği hakaretleri insanların unutacağını, sineye çekeceğini zannediyordu.
Böyle zannetmekte de haklıydı.
O gazetede, yani Sabah’ta yediği naneleri,“birilerinin” hatırına, patronu Ahmet Çalık ile yöneticisi Serhat Albayrak sineye çekmişti çünkü. Yediklerine göz yumulmuş, Rıdvan Memi ve alçaklığın hiçbir türüne razı olmayan gazete çalışanlarına yaptığı sefil ayak oyunları görmezden gelinmişti.
Sırf, tehlike çanları çaldığında başta Salih Memecan olmak üzere eteğine yapıştığı insanlar vasıtasıyla devreye giren “birilerinin” hatırına, yapıp ettiklerini sineye çekmişlerdi.
Bunları ve o “birileri”ni bilmeyen neredeyse yok ama bu mahluk çıkardığı pis koku daha da yayılmasın diye susarak sineye çekenler yüzünden, şımarıklığını Kupa Gecesi’nin hadiselerinden zerre kadar haberi ve alakası olmayan Fethullah Gülen Hocaefendi’ye galiz küfür saydıracak kerteye vardırdı.
Bin mislini 28 Şubat sürecinde yapmıştı zaten. Buna rağmen “merhamet, muhabbet, mağfiret” kavramlarına değer verenlerin kimi zaman aşırıya kaçan müsamahası sayesinde, ne idüğü biline biline arada kaynamasına, geçinmesine ve siftinmesine göz yumulmuştu.
Hatta onu alıp televizyonlara çıkarmışlar, birlikte programlar yapmışlar, gazetelerinde yazdırmışlar, gezilerine, toplantılarına çağırmışlar, kısaca adam yerine koyup adam olmasını beklemişlerdi.
Kurban olduğum Anadolu insanının “Katranı kaynatsam olur mu şeker” diye başlayan deyiminin hakikatini bir kenara bırakmışlardı.
Olmuyor işte…
Katranı kaynatmakla şeker olmuyor…
Twitter’da ettiği küfüre tepki gelince panikleyen bu şımarık, daha önce yazdıklarında hiç hata yok iken “harf hatası yaptım” diyerek, sonra yazdığı her kelimeyi kasten yanlış yazıp bu sefer herkesi “sersem” yerine koymaya çalıştı. Yalana, hileye ve cinsinin gerektirdiği her dümene başvurdu ve sonunda özür dilemek zorunda kaldı.
Etekleri altına sığındığı sözüm ona hizmet ehli bazı zevat ise ona değil, yaptığı hilebaz şaklabanlıkları ve samimiyetsiz korkak özrünü bahane ederek, “Böyle şey olmaz” diyenleri suçlamaya başladılar.
Bu ise, diğerinin mütecaviz hakaretinden bin beter bir gaflet oldu.
Hemen “Fethullah Hocaefendi onu affetti, zaten bir süre önce de hakkında yıllarca kitaplar yazan, köşesinden hakaret eden Hikmet Çetinkaya’ya da hakkını helal etmişti” demeye başladılar.
Fethullah Hocaefendi; nefsine hakaret edeni affeder, bu onun büyüklüğünü, cinsinin temizliğini ve asaletini gösterir.
O’nun affı şahsına münhasırdır.
Fakat bendeniz, nasıl ki Rıdvan Memi ve başka arkadaşlara yaptıklarını hazmetmemiş, gerçekte Fethullah Hocaefendi’ye yahut Rıdvan Memi’ye değil, onların şahsında temessül eden manevi değerlere düşman olan bu kişinin bulunduğu ortamlardan dahi fersah fersah kaçmış isem…
Bu son meselede de ağzının payını vermek boynumun borcudur diyorum.
“Edepsize haddini bildirmek, çulsuza kaftan giydirmek ile eştir” zira!
Ettiği son küfürden sonra, bugüne dek araya girmiş olan “birilerine” de artık bu çamurdan ellerini çekmeleri gerektiğini hatırlatmak istiyorum.
Değer bildiğiniz kişilere, olgulara, kavramlara ve bulunduğunuz makama zerre miktar saygınız, muhabbetiniz var ise şayet...
Lütfen, beni daha fazla konuşturmayınız!
Ahmet TEZCAN / GAZETE PUSULA
Ergun Babahan denilen medya tacizcisi; Fenerbahçe-Galatasaray arasındaki kupa maçından sonra, sahada taşkınlık yapan seyirciyi durdurmaya çalışan polisi bahane ederek Twitter üzerinden Fethullah Gülen Hocaefendi’ye galiz bir şekilde küfür etti.
Oysa bir süredir, daha doğrusu Sabah Gazetesi’nden kovulduğundan beri, nemalanmak adına Hocaefendi’nin çevresinden ayrılmıyor, türlü şirinlikler yapıyor ve suret-i hakdan görünmeye çalışıyordu.
Kısa bir süre önce gazetenin haber koordinatörü olan Rıdvan Memi’yi oradan uzaklaştırmak, öfkelendirip işinden etmek, hiç değilse yazıişleri toplantılarından uzaklaştırmak için, onun gönül bağını bildiği Hz.Mevlana ve Hz. Şems-i Tebrizi’ye onlarca kişinin içinde ettiği hakaretleri insanların unutacağını, sineye çekeceğini zannediyordu.
Böyle zannetmekte de haklıydı.
O gazetede, yani Sabah’ta yediği naneleri,“birilerinin” hatırına, patronu Ahmet Çalık ile yöneticisi Serhat Albayrak sineye çekmişti çünkü. Yediklerine göz yumulmuş, Rıdvan Memi ve alçaklığın hiçbir türüne razı olmayan gazete çalışanlarına yaptığı sefil ayak oyunları görmezden gelinmişti.
Sırf, tehlike çanları çaldığında başta Salih Memecan olmak üzere eteğine yapıştığı insanlar vasıtasıyla devreye giren “birilerinin” hatırına, yapıp ettiklerini sineye çekmişlerdi.
Bunları ve o “birileri”ni bilmeyen neredeyse yok ama bu mahluk çıkardığı pis koku daha da yayılmasın diye susarak sineye çekenler yüzünden, şımarıklığını Kupa Gecesi’nin hadiselerinden zerre kadar haberi ve alakası olmayan Fethullah Gülen Hocaefendi’ye galiz küfür saydıracak kerteye vardırdı.
Bin mislini 28 Şubat sürecinde yapmıştı zaten. Buna rağmen “merhamet, muhabbet, mağfiret” kavramlarına değer verenlerin kimi zaman aşırıya kaçan müsamahası sayesinde, ne idüğü biline biline arada kaynamasına, geçinmesine ve siftinmesine göz yumulmuştu.
Hatta onu alıp televizyonlara çıkarmışlar, birlikte programlar yapmışlar, gazetelerinde yazdırmışlar, gezilerine, toplantılarına çağırmışlar, kısaca adam yerine koyup adam olmasını beklemişlerdi.
Kurban olduğum Anadolu insanının “Katranı kaynatsam olur mu şeker” diye başlayan deyiminin hakikatini bir kenara bırakmışlardı.
Olmuyor işte…
Katranı kaynatmakla şeker olmuyor…
Twitter’da ettiği küfüre tepki gelince panikleyen bu şımarık, daha önce yazdıklarında hiç hata yok iken “harf hatası yaptım” diyerek, sonra yazdığı her kelimeyi kasten yanlış yazıp bu sefer herkesi “sersem” yerine koymaya çalıştı. Yalana, hileye ve cinsinin gerektirdiği her dümene başvurdu ve sonunda özür dilemek zorunda kaldı.
Etekleri altına sığındığı sözüm ona hizmet ehli bazı zevat ise ona değil, yaptığı hilebaz şaklabanlıkları ve samimiyetsiz korkak özrünü bahane ederek, “Böyle şey olmaz” diyenleri suçlamaya başladılar.
Bu ise, diğerinin mütecaviz hakaretinden bin beter bir gaflet oldu.
Hemen “Fethullah Hocaefendi onu affetti, zaten bir süre önce de hakkında yıllarca kitaplar yazan, köşesinden hakaret eden Hikmet Çetinkaya’ya da hakkını helal etmişti” demeye başladılar.
Fethullah Hocaefendi; nefsine hakaret edeni affeder, bu onun büyüklüğünü, cinsinin temizliğini ve asaletini gösterir.
O’nun affı şahsına münhasırdır.
Fakat bendeniz, nasıl ki Rıdvan Memi ve başka arkadaşlara yaptıklarını hazmetmemiş, gerçekte Fethullah Hocaefendi’ye yahut Rıdvan Memi’ye değil, onların şahsında temessül eden manevi değerlere düşman olan bu kişinin bulunduğu ortamlardan dahi fersah fersah kaçmış isem…
Bu son meselede de ağzının payını vermek boynumun borcudur diyorum.
“Edepsize haddini bildirmek, çulsuza kaftan giydirmek ile eştir” zira!
Ettiği son küfürden sonra, bugüne dek araya girmiş olan “birilerine” de artık bu çamurdan ellerini çekmeleri gerektiğini hatırlatmak istiyorum.
Değer bildiğiniz kişilere, olgulara, kavramlara ve bulunduğunuz makama zerre miktar saygınız, muhabbetiniz var ise şayet...
Lütfen, beni daha fazla konuşturmayınız!
Ahmet TEZCAN / GAZETE PUSULA