AHMET ÖZAL'A KANAL 6 HATIRLATMASI! "SEN ÖNCE BORCUNU ÖDE!"

Ahmet Özal son günlerde yaptığı açıklamalarla kendini hatırlatınca bir köşe yazarı da 'Kanal 6 mağduru' olduğunu hatırladı.

Kanal 6’nın Özal’ı…

Tevfik Ahmet Özal, ne yaparsa yapsın “Turgut Özal’ın oğlu” olmaktan ileri gitmeyi başaramadı. İşadamı oldu, medyaya el attı, milletvekilliği yaptı, parti liderliğine soyundu, belediye başkanı adayı oldu… Olmadı oğlu olmadı…

Şimdi babasının ölümü ile ilgili yeni iddialar ortaya atıyor. 22 yıl önce babasına düzenlendiğini öne sürdüğü suikast ile ilgili bir Erol Simavi’yi, bir Sabri Yirmibeşoğlu’nu suçluyor. Söyledikleri, babasının doktoruyla ve amcası Korkut Özal’la çelişiyor.

Elbette gerçekten gizli kalan bir şeyler varsa, araştırılıp ortaya çıkmalı. Ancak Ahmet Özal’ın zaman zaman babasının adını kullanarak gündeme çıkma sevdasından da bıkkınlık geldiğini söylemeliyim. Bazı insanların, ünlü yakın akrabalarının zeka, karizma ve yeteneklerini kendiliğinden, genler yardımıyla alınamayacağını kabul etmeyi ve tarihte kendi “mütevazı” yerleriyle yetinmeyi öğrenmeleri gerek.

Ahmet Özal, 1989’da babasının yardımıyla açtığı ilk özel televizyon Magic Box’tan (Interstar), ortağı Cem Uzan tarafından atıldıktan sonra Kanal 6’yı kurmuştu. Bu kanal ne sahiplerine (Dinç Bilgin, Cem Uzan, Korkmaz Yiğit, Türker İnanoğlu, Mehmet Emin Karamehmet, Mehmet Kurt, Hayyam Garipoğlu) yaradı, ne de çalışanlarına. Benim gibi birçok gazeteci “Kanal 6 mağduru” oldu.

Ahmet Özal illa kendisinden övgüyle bahsettirecek bir adım atmak istiyorsa, o dönemin borçlarını unutmuş gibi yapmaktan vazgeçerek ödemeleri yapmayı deneyebilir. Bunun, onun başarabileceği düzeyde ve kendisine puan kazandırabilecek bir adım olduğuna kuşkum yok.

***
Ana gündem ve öteki gündemler

Türkiye’de referandum sonrası sessiz sedasız, ama önemli bir hareketlenme yaşanıyor. Herkes yeni olanın ne olduğunu, bu koşullarda kendini nasıl konumlandırması gerektiğini ve kendince en önemli gündemi saptamaya çalışıyor.

Elbette Hanefi Avcı’dan AKM’ye kadar uzanan yoğun gündem yelpazesine bakılınca neyin yeni ve umut verici, neyin eski ve boğucu gündem olduğu birbirine karışıyor.

PKK’nın 20 Eylül’e kadar ilan ettiği ve şu sıralarda bir yıl daha uzatılması ihtimali tartışılan ateşkesin süresi bir ay daha uzamış durumda. Şu an karşılıklı güven yetersizliği nedeniyle görüşme süreci yavaş ilerliyor. Her an iki taraftan da barışı istemeyen güçlerin gerçekleştirebileceği provokasyonlarla savaşın yeniden alevlenmesi ihtimali var.

Ama bugünkü aşamada silahların susmuş olmasının ve kan dökülmemesinin çok büyük önemi var. Türkiye’de Kürt sorununa barışçı çözüm bulmaktan daha önemli görev yok. Bütün siyasi güçlerin bugünkü öncelikli gündemi bu olmalı.

* * *

Oylamadan başarıyla çıkan AKP, kazandığı zaferin etkisiyle doludizgin ilerlemeye hazırlanırken şimdi bir ileri adım attıktan sonra durup yalpalıyor.

Referandumun göreceli başarı kazanan ikinci tarafı olan Kürt hareketi, gözünü iktidarın tavır ve dalgalanmalarına dikmiş durumda; ona uygun yol haritası belirleyerek Ankara’yı kendi istediği çizgiye yanaştırıp taviz vermeye zorluyor.

CHP, bir yanıyla Baykal-Sav tartışmalarıyla çalkalanıyor, statükoyu terk etmeme refleksleri ile, olası değişimlere karşı ne pahasına olursa olsun direnme azmini gizliden gizliye biliyor. Diğer yanıyla lider Kılıçdaroğlu, “yeni anayasayı AKP ile birlikte hazırlama”, “türban sorununu çözüme kavuşturma” gibi çıkışlarıyla sezgisel düzeyde de olsa, hızlı değişimlere ayak uydurmaya çalışıyor. Bu çekingen çıkışlarıyla bile bir canlanma yaratıyor; bu arada “tek başına davranma” hevesinde olan AKP’yi biraz da olsa sıkıştırıyor.

Referandumun tartışmasız mağlubu MHP, “derhal seçimlere hazırlanma”, “Kars Ani Harabeleri’nde Cuma namazı kılma” gibi durumu kurtarmaya yönelik manevralarla kitlesine sahip çıkmaya çalışsa da, Kürt sorununu reddeden milliyetçi çizgisiyle ve Bahçeli yönetimiyle giderek daha fazla kan kaybedeceği izlenimi veriyor.

Referandumda “hayır” diyen sosyalist solun önemli bölümü ise gündeminin ön sırasına “yetmez ama evetçiler” ve onlara meyil eden kendi iç unsurlarıyla mücadeleyi koymuşa benziyor. Bu yolla siyasi çizgi ve kimlik açısından bir kez daha özgüven sergilenmesi amaçlanırken, ülke gündemine etki yapma potansiyeli zayıflıyor.

* * *

Gündemde demokratikleşme var. Yeni anayasa tartışmaları var. Ana dilde eğitim var. En başta da savaşın kalıcı olarak sonlandırılması var. Bu konularda sık sık söylemi ve eylemi birbirine uymayan AKP’nin zorlanması, en sağından en soluna kadar geniş kitlelerin siyasete etki yapmaya özendirilmesi görevi var.

Anlaşılan, ülkenin ana gündeminin (veya ana gündem maddelerinin) tüm siyasi güçlerin kendi gündemleriyle ne kadar örtüştüğüne bağlı olarak, önümüzdeki dokuz ay içinde siyaset sahnesinde ciddi değişiklikler yaşanacağı yeni bir döneme giriyoruz.


Hakan Aksay / Birgün