Ahmet Kekeç'ten Yılmaz Özdil'e kitap tepkisi: Şimdi gel de “bidon kafa” deme!
Star yazarı Ahmet kekeç, Yılmaz Özdil'in son kitabını eleştiri yağmuruna tuttu.
Yayın dünyasını yakında takip ettiğini belirten Star yazarı Ahmet Kekeç, almayıp es geçtiğini söylediği Yılmaz Özdil'in Mustafa Kemal kitabını köşesine taşıdı. Özdil'in son kitabında herkesi şaşırtacak Atatürk portresi sunduğu iddiası olduğunu söyleyen yazar, Özdil'e demediğini bırakmadı.
İşte Kekeç'in "TC Yılmaz nasıl bidon kafa oldu?" başlıklı bugünkü yazısı:
Söylemesi ayıptır, “yayın dünyasını” yakından izlerim... Kim ne yazmış, hangi kitapların tekrar basımı yapılmış, “yeni sezonda” hangi yazarlardan hangi kitapları okuyacağız, bilirim...
Daha doğrusu, izlemeye çalışırım.
Şu sıralarda “Atatürk biyografisi” salgını var.
Buna “salgın” dememin sebebi, çok sayıda biyografi ve hatıra kitabının yayınlanmış olması...
Belki yazarlar (ve yayıncılar) konjonktürün de buna uygun olduğunu düşünmüşlerdir.
Mümkündür.
İpek Çalışlar’ın “Mustafa Kemal Atatürk, Mücadelesi ve Özel Hayatı” kitabı çıkınca, “okunabilecek bir biyografi” diye düşünmüştüm.
Kitap, “Mustafa Kemal’i hiç bu kadar yakından tanımadınız” sloganıyla piyasaya sürüldü.
Bence etkili de oldu.
Etkili olduğu için, kısa sürede yeni baskılar yaptı.
Çalışlar “bilmediğimiz Atatürk’ü anlatmak” amacıyla bu kitaba kalkıştığını söylüyor ama bana “aşırı” bir iddia gibi geldi.
Bilmediğimiz nesi var ki Atatürk’ün?
Her şeyini (çocukluğunu, gençliğini, askerlik hayatını, birinci dünya savaşı ve milli mücadeledeki rolünü, evliliğini, annesiyle gerilimli ilişkilerini, hangi müziği dinlediğini, ne yiyip içtiğini, hobisini, fobisini, her şeyini) biliyoruz.
Bilmediğimiz bazı yönlerini (daha doğrusu, az bildiğimiz bir dönemini) Alev Coşkun yazmıştı. Atatürk’ün, Samsun’a çıkmadan önceki altı ayını anlatıyordu... Atatürk’e neredeyse “hikmetsiz” adım attırmıyordu, hikmetsiz söz söyletmiyordu ama yine de öğretici bir kitaptı.
İpek Çalışlar’ınki, “öğretici” olmasa da, “temiz” sayılabilecek bir çalışma...
Daha önce “Latife Hanım” ve “Halide Edib”i yazmıştı.
Başarılı da olmuştu.
Başarısını (özellikle anlatımdaki başarısını) devam ettiriyor.
İpek Çalışlar yazar da, bizim TC Yılmaz Özdil geri kalır mı?
Hemen bir “Atatürk” kitabı yetiştirdi ve rafa dizdirdi.
TC Yılmaz da “bilmediğimiz” Atatürk’ü anlatıyormuş.
Daha doğrusu, ilk kez karşılaşacağımız ve okuduğumuzda bizleri “şaşırtacak” bir Atatürk portresi sunuyormuş.
İddia kendisine ait...
TC Yılmaz’ın bilip de, bizlerin (en azından “yakın tarihimizin” bir veçhesiyle ilgilenenlerin) bilmediği ne olabilir ki?
Kitabını yazarken el değmemiş bilgilere mi ulaştı? Yeni belgeler mi ortaya çıkardı? Osmanlıca bilmeden Osmanlıca yazılmış kriptoları mı çözdü? Yeni tanıklıklar mı buldu? Günışığına çıkmamış hatıratlardan mı yararlandı? İstihareye yatıp Atatürk’le mi konuştu?
Ne yaptı?
Bu kadar iyi yazılmış (yerli ve yabancı) Atatürk kitabı varken, biz niye TC Yılmaz’ın “gazete fıkrası” formatındaki biyografisini okuyacaktık? TC Yılmaz bize farklı ne söylüyordu?
Kitapçıya gittiğimde, İpek Çalışlar’ın kitabıyla Süleyman Bulut’un “derleme”sini aldım ama TC Yılmaz’ın kitabını es geçtim.
İyi ki de böyle yapmışım.
Meğer TC Yılmaz, Sultan Abdülhamit’in “olmayan” hatıratından “Atatürk övgüleri” bulmuş ve kitabına koymuş.
Hani bu arkadaşlar Sultan Abdülhamit’ten söz ederken “Kızıl Sultan” ve “Müstebit” tanımlamalarını kullanıyordu...
Bir Müstebite Atatürk övgüsü yaptırmak yakışıyor mu?
Daha doğrusu, Kemalizm’e sığıyor mu?
Biraz yukarıda “Sultan Abdülhamit’in olmayan hatıratı” demiştim ama böyle bir “kitap” var.
Süleyman Nazif’in yazdığı söyleniyor.
Rivayete göre, Süleyman Nazif, “Sultan Abdülhamit hatıralarını yazsaydı, meselelere böyle bakardı” diyerek, “hatırat” formatında bir imalatta bulunmuş... Bir uyanık da onu bulup “İşte Sultan Abdülhamit’in hatıratı!” diye yayınevlerine okutmuş.
Dünyadan habersiz sazanlar da (TC Yılmaz örneğinde olduğu gibi), kalkmış, bu bilgilere dayanarak biyografiler kaleme alıyor.
Bunu da “Bilmediğimiz Atatürk” diye yutturuyor.
Şimdi gel de “bidon kafa” deme!
İşte Kekeç'in "TC Yılmaz nasıl bidon kafa oldu?" başlıklı bugünkü yazısı:
Söylemesi ayıptır, “yayın dünyasını” yakından izlerim... Kim ne yazmış, hangi kitapların tekrar basımı yapılmış, “yeni sezonda” hangi yazarlardan hangi kitapları okuyacağız, bilirim...
Daha doğrusu, izlemeye çalışırım.
Şu sıralarda “Atatürk biyografisi” salgını var.
Buna “salgın” dememin sebebi, çok sayıda biyografi ve hatıra kitabının yayınlanmış olması...
Belki yazarlar (ve yayıncılar) konjonktürün de buna uygun olduğunu düşünmüşlerdir.
Mümkündür.
İpek Çalışlar’ın “Mustafa Kemal Atatürk, Mücadelesi ve Özel Hayatı” kitabı çıkınca, “okunabilecek bir biyografi” diye düşünmüştüm.
Kitap, “Mustafa Kemal’i hiç bu kadar yakından tanımadınız” sloganıyla piyasaya sürüldü.
Bence etkili de oldu.
Etkili olduğu için, kısa sürede yeni baskılar yaptı.
Çalışlar “bilmediğimiz Atatürk’ü anlatmak” amacıyla bu kitaba kalkıştığını söylüyor ama bana “aşırı” bir iddia gibi geldi.
Bilmediğimiz nesi var ki Atatürk’ün?
Her şeyini (çocukluğunu, gençliğini, askerlik hayatını, birinci dünya savaşı ve milli mücadeledeki rolünü, evliliğini, annesiyle gerilimli ilişkilerini, hangi müziği dinlediğini, ne yiyip içtiğini, hobisini, fobisini, her şeyini) biliyoruz.
Bilmediğimiz bazı yönlerini (daha doğrusu, az bildiğimiz bir dönemini) Alev Coşkun yazmıştı. Atatürk’ün, Samsun’a çıkmadan önceki altı ayını anlatıyordu... Atatürk’e neredeyse “hikmetsiz” adım attırmıyordu, hikmetsiz söz söyletmiyordu ama yine de öğretici bir kitaptı.
İpek Çalışlar’ınki, “öğretici” olmasa da, “temiz” sayılabilecek bir çalışma...
Daha önce “Latife Hanım” ve “Halide Edib”i yazmıştı.
Başarılı da olmuştu.
Başarısını (özellikle anlatımdaki başarısını) devam ettiriyor.
İpek Çalışlar yazar da, bizim TC Yılmaz Özdil geri kalır mı?
Hemen bir “Atatürk” kitabı yetiştirdi ve rafa dizdirdi.
TC Yılmaz da “bilmediğimiz” Atatürk’ü anlatıyormuş.
Daha doğrusu, ilk kez karşılaşacağımız ve okuduğumuzda bizleri “şaşırtacak” bir Atatürk portresi sunuyormuş.
İddia kendisine ait...
TC Yılmaz’ın bilip de, bizlerin (en azından “yakın tarihimizin” bir veçhesiyle ilgilenenlerin) bilmediği ne olabilir ki?
Kitabını yazarken el değmemiş bilgilere mi ulaştı? Yeni belgeler mi ortaya çıkardı? Osmanlıca bilmeden Osmanlıca yazılmış kriptoları mı çözdü? Yeni tanıklıklar mı buldu? Günışığına çıkmamış hatıratlardan mı yararlandı? İstihareye yatıp Atatürk’le mi konuştu?
Ne yaptı?
Bu kadar iyi yazılmış (yerli ve yabancı) Atatürk kitabı varken, biz niye TC Yılmaz’ın “gazete fıkrası” formatındaki biyografisini okuyacaktık? TC Yılmaz bize farklı ne söylüyordu?
Kitapçıya gittiğimde, İpek Çalışlar’ın kitabıyla Süleyman Bulut’un “derleme”sini aldım ama TC Yılmaz’ın kitabını es geçtim.
İyi ki de böyle yapmışım.
Meğer TC Yılmaz, Sultan Abdülhamit’in “olmayan” hatıratından “Atatürk övgüleri” bulmuş ve kitabına koymuş.
Hani bu arkadaşlar Sultan Abdülhamit’ten söz ederken “Kızıl Sultan” ve “Müstebit” tanımlamalarını kullanıyordu...
Bir Müstebite Atatürk övgüsü yaptırmak yakışıyor mu?
Daha doğrusu, Kemalizm’e sığıyor mu?
Biraz yukarıda “Sultan Abdülhamit’in olmayan hatıratı” demiştim ama böyle bir “kitap” var.
Süleyman Nazif’in yazdığı söyleniyor.
Rivayete göre, Süleyman Nazif, “Sultan Abdülhamit hatıralarını yazsaydı, meselelere böyle bakardı” diyerek, “hatırat” formatında bir imalatta bulunmuş... Bir uyanık da onu bulup “İşte Sultan Abdülhamit’in hatıratı!” diye yayınevlerine okutmuş.
Dünyadan habersiz sazanlar da (TC Yılmaz örneğinde olduğu gibi), kalkmış, bu bilgilere dayanarak biyografiler kaleme alıyor.
Bunu da “Bilmediğimiz Atatürk” diye yutturuyor.
Şimdi gel de “bidon kafa” deme!