Ahmet Kekeç'ten Ahmet Hakan'a yaylım ateş: Sonradan Kemalist utanmaz adam!
Ahmet Kekeç, dünkü yazısında "Atatürk’e bir şey diyemeyip hırslarını İnönü’den almaya kalkanlar" diyen Ahmet Hakan'ı topa tuttu
Star yazarı Ahmet Kekeç, "Atatürk'e bir şey diyemeyip İnönü'ye saldıranlar" diyerek kendisini kasteden Ahmet Hakan'a köşesinden verdi veriştirdi.
İsmet İönü'nün kendisi için hiçbir şey ifade etmediğini belirten Ahmet Kekeç, "Mustafa Armağan'ın başına gelenleri gördünüz. Hem cezayı yedi hem meczup ilan edildi. Düşene vurmayı “karakter” edinmiş sonradan görmeleri hiç anlamıyoruz!" diyerek isim vermeden Ahmet Hakan'a ateş püskürdü.
İşte Ahmet Kekeç'in yazısından bir bölüm:
Mustafa Armağan, Latife Hanım’a ait olduğu öne sürülen bir mektubu yayınladı diye hapis cezasına çarptırıldı.
Sonradan Kemalist utanmaz adam da, kalkmış, “Atatürk’e bir şey diyemeyip hırslarını İsmet Paşa’dan almaya kalkanlara çok sinirlendiğini” yazmış.
Bu utanmaza birazdan geleceğim...
Bütün kötülükleri İsmet Paşa’ya fatura etme alışkanlığı, rahmetli Attila İlhan’a aittir...
Rahmetli, İsmet Paşa’nın idare- maslahatçı, Mustafa Kemal’in de esaslı bir devrimci olduğunu yazardı. Kendince gerekçelerini de sıralardı... “Hangi Atatürk” ve “Hangi Laiklik” adlı kitapları bu gerekçelerin teferruatıyla doludur.
Mustafa Kemal, köklü ve travmatik değişikliklere imza atmış olmakla birlikte, durumu ve konjonktürü kollayan, “icabı halinde” pragmatist siyaset izleyen bir liderdi.
Dönemleri vardır...
Millî mücadelenin ilk günlerinde İngilizlerle görüşmüştür.
Sır gibi saklarlar ama “sır” değildir.
Sonra Sovyetler Birliği’yle yakınlaşmıştır. Lenin’le dostluklarının, millî mücadeleye “silah ve para yardımı” olarak döndüğünü hatırlatmaya gerek var mı?
Cumhuriyetin ilk yıllarında “katı devletçi”dir.
Büyük dünya buhranının ayak sesleri buna icbar etmiştir.
Başka türlüsü mümkün değildir...
Bu döneminde İttihatçıların “Millî İktisat Siyaseti”ne yakın durmuştur.
İzmir İktisat Kongresikararlarını okuyun; hem millî iktisat siyasetinden izler bulacaksınız, hem de kısmî liberalizm denilebilecek açılım politikalarına rastlayacaksınız.
Büyük dünya buhranının hemen ardından, özellikle 30’lu yılların ikinci yarısında, yarı karmadan kısmi liberalizme, oradan tam liberalizme geçiş “denemeleri” yapmıştır.
Bu niyetini paylaştığı siyasi kadrolardan karşılık bulamadığı için, yönetime müdahale etmiştir. CHP’lilerin ve Fetullahçıların hoşlanacağı ifadeyle söylersek, bir “Saray darbesi” yapmıştır: İsmet Paşa’yı Başbakanlıktan azletmiş, yerine “piyasa gerçekliğini” bilen Celal Bayar’ı getirmiştir. Bu kararını da, Bayar’a, Dolmabahçe Sarayı’nda açıklamıştır. (Dünkü yazımda da hatırlatmıştım: Bütün bu süreçleri, naçizane, “Cumhuriyet Apartmanı” isimli kitabımda hikâye ettim. Okuyunuz... Mahalle değiştirdikten sonra Kemalizm’i keşfeden Yozgatlı imamların da okumasında yarar var. Hiç değilse Atatürkçülüklerini temellendirsinler, “Afganistan olmadıysak, bunu ona borçluyuz” şeklinde müsamere tepkisi vermesinler.)
Hülasa, katılırsınız ya da katılmazsınız, bütün yenilik ve değişim çabalarının altında Atatürk’ün imzası vardır. Ben birçoğunu eleştiririm, "devrim" adı verilen köklü değişikliklerin toplumda oluşturduğu travmanın hâlâ aşılamadığını ve mutlaka aşılması gerektiğini düşünürüm ama İsmet Paşa’yı da asla Atatürk’ün ardılı, refiki, “tamamlayıcısı” olarak görmem.
Mustafa Kemal, duruma ve konjonktüre göre davranmasını bilmiştir, pragmatist bir siyaset izlemiştir, kendi iddialarıyla çelişmek pahasına sürekli fikir ve politika değiştirmiştir (“Türk Tarih Tezi” iddiasından vazgeçmiştir mesela, dil konusundaki tutumunu sonradan çok gülünç bulmuştur); bu yönüyle bir “eyleyen”dir.
İsmet Paşa hiçbir şeydir.
Karikatür bir “ıslahat” fikriyatından öte topluma bir şey sunmamıştır ve hayatı boyunca, bütün kötülükleri ona fatura edenleri haklı çıkarıp durmuştur.
Utanmaz adama gelince...
Mustafa Kemal’e bir şey diyemeyip, hırslarını İsmet Paşa’dan alanlara sinirlendiğini söylüyor ama “Niye Mustafa Kemal’e bir şey denemiyor? Bunun sebebi nedir?” diye sormuyor.
Mustafa Armağan bir şeyler demek istedi...
Başına gelenleri biliyorsunuz.
Hadi Atatürk’e bir şeyler demeye kalkanlar cezai yaptırıma tabi tutuluyor, bunu anlıyoruz... Bir de taze Kemalistlerin “meczup” filan gibi hakaretlerine maruz kalıyor ki, işte bunu anlamıyoruz.
Düşene vurmayı “karakter” edinmiş sonradan görmeleri hiç anlamıyoruz!
Ahmet Hakan dünkü köşesinde ne yazmıştı?
"BENİ SİNİRLENDİREN TİPLER
- ATATÜRK’e bir şey diyemeyip hırslarını İnönü’den almaya kalkanlar.
- “Atatürkçü oldum” diyene “Aklın yeni mi başına geldi” diye çıkışanlar.
- Atatürk’ü dar ve sığ ideolojisinin sopası haline getirmek için bekleşenler."
İsmet İönü'nün kendisi için hiçbir şey ifade etmediğini belirten Ahmet Kekeç, "Mustafa Armağan'ın başına gelenleri gördünüz. Hem cezayı yedi hem meczup ilan edildi. Düşene vurmayı “karakter” edinmiş sonradan görmeleri hiç anlamıyoruz!" diyerek isim vermeden Ahmet Hakan'a ateş püskürdü.
İşte Ahmet Kekeç'in yazısından bir bölüm:
Mustafa Armağan, Latife Hanım’a ait olduğu öne sürülen bir mektubu yayınladı diye hapis cezasına çarptırıldı.
Sonradan Kemalist utanmaz adam da, kalkmış, “Atatürk’e bir şey diyemeyip hırslarını İsmet Paşa’dan almaya kalkanlara çok sinirlendiğini” yazmış.
Bu utanmaza birazdan geleceğim...
Bütün kötülükleri İsmet Paşa’ya fatura etme alışkanlığı, rahmetli Attila İlhan’a aittir...
Rahmetli, İsmet Paşa’nın idare- maslahatçı, Mustafa Kemal’in de esaslı bir devrimci olduğunu yazardı. Kendince gerekçelerini de sıralardı... “Hangi Atatürk” ve “Hangi Laiklik” adlı kitapları bu gerekçelerin teferruatıyla doludur.
Mustafa Kemal, köklü ve travmatik değişikliklere imza atmış olmakla birlikte, durumu ve konjonktürü kollayan, “icabı halinde” pragmatist siyaset izleyen bir liderdi.
Dönemleri vardır...
Millî mücadelenin ilk günlerinde İngilizlerle görüşmüştür.
Sır gibi saklarlar ama “sır” değildir.
Sonra Sovyetler Birliği’yle yakınlaşmıştır. Lenin’le dostluklarının, millî mücadeleye “silah ve para yardımı” olarak döndüğünü hatırlatmaya gerek var mı?
Cumhuriyetin ilk yıllarında “katı devletçi”dir.
Büyük dünya buhranının ayak sesleri buna icbar etmiştir.
Başka türlüsü mümkün değildir...
Bu döneminde İttihatçıların “Millî İktisat Siyaseti”ne yakın durmuştur.
İzmir İktisat Kongresikararlarını okuyun; hem millî iktisat siyasetinden izler bulacaksınız, hem de kısmî liberalizm denilebilecek açılım politikalarına rastlayacaksınız.
Büyük dünya buhranının hemen ardından, özellikle 30’lu yılların ikinci yarısında, yarı karmadan kısmi liberalizme, oradan tam liberalizme geçiş “denemeleri” yapmıştır.
Bu niyetini paylaştığı siyasi kadrolardan karşılık bulamadığı için, yönetime müdahale etmiştir. CHP’lilerin ve Fetullahçıların hoşlanacağı ifadeyle söylersek, bir “Saray darbesi” yapmıştır: İsmet Paşa’yı Başbakanlıktan azletmiş, yerine “piyasa gerçekliğini” bilen Celal Bayar’ı getirmiştir. Bu kararını da, Bayar’a, Dolmabahçe Sarayı’nda açıklamıştır. (Dünkü yazımda da hatırlatmıştım: Bütün bu süreçleri, naçizane, “Cumhuriyet Apartmanı” isimli kitabımda hikâye ettim. Okuyunuz... Mahalle değiştirdikten sonra Kemalizm’i keşfeden Yozgatlı imamların da okumasında yarar var. Hiç değilse Atatürkçülüklerini temellendirsinler, “Afganistan olmadıysak, bunu ona borçluyuz” şeklinde müsamere tepkisi vermesinler.)
Hülasa, katılırsınız ya da katılmazsınız, bütün yenilik ve değişim çabalarının altında Atatürk’ün imzası vardır. Ben birçoğunu eleştiririm, "devrim" adı verilen köklü değişikliklerin toplumda oluşturduğu travmanın hâlâ aşılamadığını ve mutlaka aşılması gerektiğini düşünürüm ama İsmet Paşa’yı da asla Atatürk’ün ardılı, refiki, “tamamlayıcısı” olarak görmem.
Mustafa Kemal, duruma ve konjonktüre göre davranmasını bilmiştir, pragmatist bir siyaset izlemiştir, kendi iddialarıyla çelişmek pahasına sürekli fikir ve politika değiştirmiştir (“Türk Tarih Tezi” iddiasından vazgeçmiştir mesela, dil konusundaki tutumunu sonradan çok gülünç bulmuştur); bu yönüyle bir “eyleyen”dir.
İsmet Paşa hiçbir şeydir.
Karikatür bir “ıslahat” fikriyatından öte topluma bir şey sunmamıştır ve hayatı boyunca, bütün kötülükleri ona fatura edenleri haklı çıkarıp durmuştur.
Utanmaz adama gelince...
Mustafa Kemal’e bir şey diyemeyip, hırslarını İsmet Paşa’dan alanlara sinirlendiğini söylüyor ama “Niye Mustafa Kemal’e bir şey denemiyor? Bunun sebebi nedir?” diye sormuyor.
Mustafa Armağan bir şeyler demek istedi...
Başına gelenleri biliyorsunuz.
Hadi Atatürk’e bir şeyler demeye kalkanlar cezai yaptırıma tabi tutuluyor, bunu anlıyoruz... Bir de taze Kemalistlerin “meczup” filan gibi hakaretlerine maruz kalıyor ki, işte bunu anlamıyoruz.
Düşene vurmayı “karakter” edinmiş sonradan görmeleri hiç anlamıyoruz!
Ahmet Hakan dünkü köşesinde ne yazmıştı?
"BENİ SİNİRLENDİREN TİPLER
- ATATÜRK’e bir şey diyemeyip hırslarını İnönü’den almaya kalkanlar.
- “Atatürkçü oldum” diyene “Aklın yeni mi başına geldi” diye çıkışanlar.
- Atatürk’ü dar ve sığ ideolojisinin sopası haline getirmek için bekleşenler."