Ahmet Kekeç Cumhuriyet yazarlarına yüklendi: "Rabbim size bir diktatör göndermiş, kıymetini bilin"
Cumhuriyet yazarlarını eleştirdiği yazısında Ahmet Kekeç, "Rabbim size bir diktatör göndermiş, kıymetini bilin." yazdı.
Köşesinde "Bırak mülaaneyi, adam gibi Atatürkçülük yap!" başlıklı bir yazı ile Cumhuriyet gazetesine yüklenen Star yazarı Ahmet Kekeç, "Rabbim size bir diktatör göndermiş, kıymetini bilin" diyerek şunları yazdı:
"Öyle bir diktatör ki, her şey yapılabiliyor, her melanette bulunulabiliyor, her türlü “kepazelik” sergilenebiliyor... Ofisine dinleme cihazı yerleştiriliyor, aile bireyleri tarassut altına alınıyor, hakkında fezlekeler düzenleniyor... Bir şey olmuyor.
En fazla “davalık” olunuyor... Yani diktatör hakkını mahkemede arıyor.
Mahkemeden de, çoğunlukla, “Bunlar eleştiridir” şeklinde kararlar çıkıyor.
Rabbim size bir diktatör göndermiş, kıymetini bilin."
İşte Kekeç'in köşesinden dikkat çekici bölümler:
Buradaki “mülaaneci”, Cumhuriyet gazetesi ve yazarları oluyor...
Murat Çiçek yazdığı için detayına girmiyorum...
Hani, Juncker’le Erdoğan’ın konuşmasını faş edip, Erdoğan’ın Batı’ya şantajını güya belgelemişlerdi...
Hayır, bu “belgeleme”, “Türkiye DAİŞ’e silah gönderiyor” tezviratına benzemiyor.
Basbayağı belgelemişler...
Juncker, alay eder gibi, “3 milyon Euro verdik” diyor... İlerleme raporunu Türkiye’nin talebi üzerine geciktirdiklerini söylüyor... Üstü kapalı tehditler savuruyor “Türkiye AB üyeliği için iyi olmaz” şeklinde münasebetsiz cümleler kuruyor...
Cevabını da misliyle alıyor tabii...
Bir başka ifadeyle, Erdoğan tarafından “ayar manyağı” yapılıyor.
Normal ve yönünü şaşırmamış bir insan, Batının ikiyüzlülüğünü faş ettiği için, “Böyle bir Cumhurbaşkanının eli öpülür” der.
Mülaaneci Cumhuriyet, bilakis, kendi ülkesinin Cumhurbaşkanını eleştiriyor, “Batı’ya şantaj yapmakla” suçluyor.
Merkezi Brüksel’de bulunan gazetelerin bile aklına gelmez böyle bir suçlamada bulunmak.
Fakat “şaşkın” oldukları için, yaptıkları neşriyatın Erdoğan’a piar olarak döndüğünü göremiyorlar.
Geçenlerde, bu gazetenin bir yazarı, “diktatörün halet-i ruhiyesini” yazdı.
Bir diktatörü, üslubundan tanırmışız. “Her şeyi ben bilirim” derlermiş.
Erdoğan’a “diktatör” diyebilmek için bin dereden su getiren bu arkadaş, sıkı bir Atatürkçü, iflah olmaz bir Nazım hayranı.
Tarihin en kanlı diktatörlerinden Stalin’e övgü şiiri yazan Nazım Hikmet hani...
Nedim Gürsel bir yerlerden bulup yayınlamıştı da, etmediklerini bırakmamışlardı adamcağıza. Ne yapmaya çalışıyormuş Nedim Gürsel? Sırası mıymış Nazım’ın imajını bozmanın? Düşmanları bunu kullanmaz mıymış? (Kullandık. Kullanıyoruz. Allah ömür verdikçe kullanmaya devam edeceğiz.)
Diktatörü üslubundan tanıyan bu arkadaşa şunu hatırlatmak isterim:
Hiçbir zaman “diktatör” sayılmamış Kenan Evren’e (üstelik seçimle değil, bir darbeyle geldi) “Nasılsınız Paşam?” bile diyemezdiniz ama Erdoğan’a rahatlıkla “hırsız” ve “katil” diyebiliyorsunuz... “Angus sığırı”, “sefil”, “zavallı”, “garson yamağı”, “kof kabadayı”, “Asılacaksın ulan”, “Çık lan karşıma Recep” diye saydırabiliyorsunuz.
Bir şey olmuyor.
Hasan Cemal efendi, matine suare “Sonun Menderes gibi olacak” diye aba altından darbe sopası gösteriyor, başına bir hal gelmiyor.
Murat Belge’nin yancısı Ömer Laçiner, “Erdoğan demokrasi dışı yollarla da olsa mutlaka indirilmelidir” diyor, hakkında yasal takibat başlatılmıyor.
Mülaaneci yayın organları gece gündüz, “Bunlar hırsız, bunlar haramzade” temalı yayınlar yapıyor, yine bir şey olmuyor...
Evlere ateşler salınıyor, “kahhariyeler” okunuyor, “ocakların sönmesi” temenni ediliyor, bu güzel temenniye hep bir ağızdan “amin” çekiliyor... Yine bir şey olmuyor.
Münasebetsiz bir polis şefi çıkıp, “Yegâne amacım Erdoğan’ın bileğine kelepçe takmaktır. O günler de gelecek... Bekleyin, daha neler olacak...” diyor. Yine bir şey olmuyor.
Mümtaz’er gibiler, “Adaletin keskin kılıcı inecek, bazı başlar düşecek” diye, ucuz Danton numaraları sergiliyor. Yine bir şey olmuyor.
Öyle bir diktatör ki, her şey yapılabiliyor, her melanette bulunulabiliyor, her türlü “kepazelik” sergilenebiliyor... Ofisine dinleme cihazı yerleştiriliyor, aile bireyleri tarassut altına alınıyor, hakkında fezlekeler düzenleniyor... Bir şey olmuyor.
En fazla “davalık” olunuyor... Yani diktatör hakkını mahkemede arıyor.
Mahkemeden de, çoğunlukla, “Bunlar eleştiridir” şeklinde kararlar çıkıyor.
Rabbim size bir diktatör göndermiş, kıymetini bilin.
Mülaanecilerin ağzına bakmaktan da vazgeçin. Atatürkçüyseniz, adam gibi Atatürkçülüğünüzü yapın.
"Öyle bir diktatör ki, her şey yapılabiliyor, her melanette bulunulabiliyor, her türlü “kepazelik” sergilenebiliyor... Ofisine dinleme cihazı yerleştiriliyor, aile bireyleri tarassut altına alınıyor, hakkında fezlekeler düzenleniyor... Bir şey olmuyor.
En fazla “davalık” olunuyor... Yani diktatör hakkını mahkemede arıyor.
Mahkemeden de, çoğunlukla, “Bunlar eleştiridir” şeklinde kararlar çıkıyor.
Rabbim size bir diktatör göndermiş, kıymetini bilin."
İşte Kekeç'in köşesinden dikkat çekici bölümler:
Buradaki “mülaaneci”, Cumhuriyet gazetesi ve yazarları oluyor...
Murat Çiçek yazdığı için detayına girmiyorum...
Hani, Juncker’le Erdoğan’ın konuşmasını faş edip, Erdoğan’ın Batı’ya şantajını güya belgelemişlerdi...
Hayır, bu “belgeleme”, “Türkiye DAİŞ’e silah gönderiyor” tezviratına benzemiyor.
Basbayağı belgelemişler...
Juncker, alay eder gibi, “3 milyon Euro verdik” diyor... İlerleme raporunu Türkiye’nin talebi üzerine geciktirdiklerini söylüyor... Üstü kapalı tehditler savuruyor “Türkiye AB üyeliği için iyi olmaz” şeklinde münasebetsiz cümleler kuruyor...
Cevabını da misliyle alıyor tabii...
Bir başka ifadeyle, Erdoğan tarafından “ayar manyağı” yapılıyor.
Normal ve yönünü şaşırmamış bir insan, Batının ikiyüzlülüğünü faş ettiği için, “Böyle bir Cumhurbaşkanının eli öpülür” der.
Mülaaneci Cumhuriyet, bilakis, kendi ülkesinin Cumhurbaşkanını eleştiriyor, “Batı’ya şantaj yapmakla” suçluyor.
Merkezi Brüksel’de bulunan gazetelerin bile aklına gelmez böyle bir suçlamada bulunmak.
Fakat “şaşkın” oldukları için, yaptıkları neşriyatın Erdoğan’a piar olarak döndüğünü göremiyorlar.
Geçenlerde, bu gazetenin bir yazarı, “diktatörün halet-i ruhiyesini” yazdı.
Bir diktatörü, üslubundan tanırmışız. “Her şeyi ben bilirim” derlermiş.
Erdoğan’a “diktatör” diyebilmek için bin dereden su getiren bu arkadaş, sıkı bir Atatürkçü, iflah olmaz bir Nazım hayranı.
Tarihin en kanlı diktatörlerinden Stalin’e övgü şiiri yazan Nazım Hikmet hani...
Nedim Gürsel bir yerlerden bulup yayınlamıştı da, etmediklerini bırakmamışlardı adamcağıza. Ne yapmaya çalışıyormuş Nedim Gürsel? Sırası mıymış Nazım’ın imajını bozmanın? Düşmanları bunu kullanmaz mıymış? (Kullandık. Kullanıyoruz. Allah ömür verdikçe kullanmaya devam edeceğiz.)
Diktatörü üslubundan tanıyan bu arkadaşa şunu hatırlatmak isterim:
Hiçbir zaman “diktatör” sayılmamış Kenan Evren’e (üstelik seçimle değil, bir darbeyle geldi) “Nasılsınız Paşam?” bile diyemezdiniz ama Erdoğan’a rahatlıkla “hırsız” ve “katil” diyebiliyorsunuz... “Angus sığırı”, “sefil”, “zavallı”, “garson yamağı”, “kof kabadayı”, “Asılacaksın ulan”, “Çık lan karşıma Recep” diye saydırabiliyorsunuz.
Bir şey olmuyor.
Hasan Cemal efendi, matine suare “Sonun Menderes gibi olacak” diye aba altından darbe sopası gösteriyor, başına bir hal gelmiyor.
Murat Belge’nin yancısı Ömer Laçiner, “Erdoğan demokrasi dışı yollarla da olsa mutlaka indirilmelidir” diyor, hakkında yasal takibat başlatılmıyor.
Mülaaneci yayın organları gece gündüz, “Bunlar hırsız, bunlar haramzade” temalı yayınlar yapıyor, yine bir şey olmuyor...
Evlere ateşler salınıyor, “kahhariyeler” okunuyor, “ocakların sönmesi” temenni ediliyor, bu güzel temenniye hep bir ağızdan “amin” çekiliyor... Yine bir şey olmuyor.
Münasebetsiz bir polis şefi çıkıp, “Yegâne amacım Erdoğan’ın bileğine kelepçe takmaktır. O günler de gelecek... Bekleyin, daha neler olacak...” diyor. Yine bir şey olmuyor.
Mümtaz’er gibiler, “Adaletin keskin kılıcı inecek, bazı başlar düşecek” diye, ucuz Danton numaraları sergiliyor. Yine bir şey olmuyor.
Öyle bir diktatör ki, her şey yapılabiliyor, her melanette bulunulabiliyor, her türlü “kepazelik” sergilenebiliyor... Ofisine dinleme cihazı yerleştiriliyor, aile bireyleri tarassut altına alınıyor, hakkında fezlekeler düzenleniyor... Bir şey olmuyor.
En fazla “davalık” olunuyor... Yani diktatör hakkını mahkemede arıyor.
Mahkemeden de, çoğunlukla, “Bunlar eleştiridir” şeklinde kararlar çıkıyor.
Rabbim size bir diktatör göndermiş, kıymetini bilin.
Mülaanecilerin ağzına bakmaktan da vazgeçin. Atatürkçüyseniz, adam gibi Atatürkçülüğünüzü yapın.