"AHMET HAKAN'IN ADI AHMET ÇAKAR OLSUN"!..STAR YAZARI HASAN KAÇAN'DAN TEKLİF VAR!..

Bu 'çakmak' için yazılmış bi yazı değildir. Eğer ki bir Allahın kulu çıkıp da 'Ahmet Hakan'a çakmışsın' derse, benim de adım Hasan Çakar olsun.


Ahmet Hakan'ın adı Ahmet Çakar olsun


Allahı var. Elinizi vicdanınıza koyun, çocuk güzel yazıyor.

Tesbitlerini 'cuk' oturtuyor.

Kalemine hakim, diline hakim.

(Eline ve beline hakim olup olmadığı bizi alakadar etmez, zaten onun da öyle bir iddiası yok. Yani 'ben dervişim' ya da 'ben keşişim' diye dolanmıyor ortalarda.)

İstediği zaman 'ironik', istediği zaman 'ciddi' olabiliyor.

Magazin de yazıyor siyasette.

Hatta ustaca, her ikisini de harmanlayıp yazabiliyor.

'İçeriden' de yazabiliyor, 'dışarıdan' da.

'Karşı trübin'lerin içinden geldiği için, her kesimin ilgi ve alakasını çekiyor.

Biz onu 'başarılı bir televizyoncu' sanırken, 'Vaay be, ulan meğer kalemi televizyonculuğundan daha cevvalmiş' dedirtiyor.

Amma;

Ahmet Hakan'ın en büyük özelliği 'hem nalına hem mıhına' çakması.

Yakaladı mı çakıyor.

Boş geçmiyor çakıyor.

Direğin içine vurdurtup çakıyor.

Uzaktan da çakıyor.

Yakından da çakıyor.

Karambolden de çakıyor. (Eh o kadar olsun)

Topu önünde buldu muydu çakıyor.

* * *
Çakıyor da, her vurduğu 'gol' oluyor mu?

Hayır elbette.

Kimi zaman avut'a da gidiyor çaktığı.

Hatta ayağına tam oturmayınca, trübinlere kadar gidiyor meşin yuvarlak.

Mesela;

En son çaktığı mevzulardan biri 'Halk Arasında Türban'

'Halk arasında türban sorunu yok lafı büyük bir palavradır' diyor.

'Türban çekişmesi, halkımızın derinliklerine kadar sinmiş bir çekişmedir... Halkımızın bir bölümü, türbandan hoşlanmamaktadır ve bu hoşlanmama halinin dereceleri vardır... Bir bölümü de türbandan hoşlanmayanlardan hoşlanmamaktadır, onların da hoşlanmama hallerinin dereceleri söz konusudur...' diyor.

* * *
Ahmet Hakan, bir bölüm insanın birbirlerinden hoşlaşmamasını 'sorun' diye değerlendiriyor.

Bana göre de bu 'sorun' tesbitiyle, kaleyi karşısında görmüşken çakıyor amma topu gazhane tarafındaki açık trübinlerin taa arkasına, stadyumun dışına gönderiyor.

Her ne kadar, 'çakıcı' kardeşimiz Ahmet Hakan 'hoşlanmama hallerinin dereceleri söz konusudur' diye kıvrak bir çalım atsa da bu defa olmuyor.

* * *
Pekii neden olmuyor?

Çünki;

Herkes birbirinin kılık kıyafetinden hoşlaşmak mecburiyetinde değildir.

Mesela, dostum Bahadır Özdener benim kıyafetlerimden hoşlaşmaz.

'Yaa Hasan abii ne biçim giyiniyosun' diye kafa bile bulur.

Tamam, bizimkisi toplumsal bir 'yara' değildir amma neticede bir hoşlaşıp hoşlaşmama durumudur.

Ben de kardeşim Fatih'in giydiği kıyafetlerden hoşlaşmam.

Annem de yeğenim Zeynep'in giydiği kıyafetlerden hoşlaşmaz.

Ne var bunda?

Bu bir sorun mudur?

'Canım sen de türban'la aynı kefeye koyuyorsun ama, olur mu?' denirse, 'Olur' derim.

Çünki hoşlaşıp hoşlaşmama bir sorun değil, bir beğenidir.

İnsani bir durumdur.

Mesela, kıyafetlerine bakıp 'Yuf, beline kadar açmış!' diyenlerle 'Yuf, tırnağına kadar kapatmış!' diyenler bir bakıyorsun arkadaş oluveriyor.