AHMET HAKAN'DAN, MÜMTAZER TÜRKÖNE'YE KRİTİK SORU!
Ahmet Hakan'dan, "Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu"nun yönetimine atanan Mümtazer Türköne'ye önemli bir soru...
Cumhurbaşkanı tarafından "Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu"nun yönetimine atanan Zaman gazetesi yazarı Mümtazer Türköne’ye yerinde bir soru...
İşte Hürriyet yazarı Ahmet Hakan’ın o yazısı...
Mümtazer’e soruyorum
ESKİDEN "Türk Dil Kurumu" vardı... Bir de "Türk Tarih Kurumu".
12 Eylül yönetimi bu iki kurumu "bazen yaramazlık yaptıkları" gerekçesiyle kapattı.
Yerine "Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu" adı altında bir şemsiye yapıyı getirdi. En başına "T.C Başbakanlık" sıfatını eklemeyi ihmal etmeyerek.
***
Benim açımdan...
"Türk Dil Kurumu" da, "Türk Tarih Kurumu" da savunulacak yapılar değildi.
Devlet eliyle dil mi oluşturulurmuş?
Devlet eliyle tarih mi oluşturulurmuş?
12 Eylül’ün yaptığı ise daha beter bir atılımdı:
Bu kurumları "daha da resmi" hale getirmek ve "Türk-İslam sentezi"ni bu kurumlara egemen kılmak...
***
Ben bugünün muktedirlerinden, şu "yüksek kurum" arkaikliğine derin bir neşter atmasını beklerdim. Resmi ideoloji propagandası yapan, resmi tarih oluşturan, resmi dil anlayışı geliştiren ve siyasi iktidarlara göbekten bağlı bu yapıyla hesaplaşmasını beklerdim.
Ama hayır!
Bu kurumu da "kafa dengi" isimlerle kendilerinin kılmayı tercih ettiler.
Tıpkı YÖK’te yaptıkları gibi...
Mesela bizim Mümtazer Türköne’yi getirmişler "yüksek kurul"un en yüksek tepesine...
O da hiç gocunmadan kurulmuş yüksek tepeye...
***
Hadi "muktedirler", eskiden hiç hoşlanmadıkları yapıları ele geçirerek kendilerinin kılıyorlar ve bu kurumlara karşı "aşk gibi / sevda gibi" hisler beslemeye başlıyorlar.
Peki Mümtazer’e ne oluyor?
Devlet eliyle resmi ideoloji oluşturulmasına karşı yazdığı onca yazının mürekkebi kurumadan, attığı onca nutkun kulaklardaki çınlaması bitmeden, nasıl oluyor da devlet eliyle resmi ideoloji oluşturulan bir yapının en tepesine hiç gocunmadan kuruluveriyor?
Mümtazer bu soruya bir cevap verebilir mi acaba?
***
Ama çok rica edeceğim vereceği cevabın içine "dönek, Nişantaşı, dalak, geçmiş, pazarlama" gibi sözcükleri yerleştirmesin.
Ya da yerleştirsin.
Ama asıl cevabı vermeyi ihmal etmeden...
İşte Hürriyet yazarı Ahmet Hakan’ın o yazısı...
Mümtazer’e soruyorum
ESKİDEN "Türk Dil Kurumu" vardı... Bir de "Türk Tarih Kurumu".
12 Eylül yönetimi bu iki kurumu "bazen yaramazlık yaptıkları" gerekçesiyle kapattı.
Yerine "Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu" adı altında bir şemsiye yapıyı getirdi. En başına "T.C Başbakanlık" sıfatını eklemeyi ihmal etmeyerek.
***
Benim açımdan...
"Türk Dil Kurumu" da, "Türk Tarih Kurumu" da savunulacak yapılar değildi.
Devlet eliyle dil mi oluşturulurmuş?
Devlet eliyle tarih mi oluşturulurmuş?
12 Eylül’ün yaptığı ise daha beter bir atılımdı:
Bu kurumları "daha da resmi" hale getirmek ve "Türk-İslam sentezi"ni bu kurumlara egemen kılmak...
***
Ben bugünün muktedirlerinden, şu "yüksek kurum" arkaikliğine derin bir neşter atmasını beklerdim. Resmi ideoloji propagandası yapan, resmi tarih oluşturan, resmi dil anlayışı geliştiren ve siyasi iktidarlara göbekten bağlı bu yapıyla hesaplaşmasını beklerdim.
Ama hayır!
Bu kurumu da "kafa dengi" isimlerle kendilerinin kılmayı tercih ettiler.
Tıpkı YÖK’te yaptıkları gibi...
Mesela bizim Mümtazer Türköne’yi getirmişler "yüksek kurul"un en yüksek tepesine...
O da hiç gocunmadan kurulmuş yüksek tepeye...
***
Hadi "muktedirler", eskiden hiç hoşlanmadıkları yapıları ele geçirerek kendilerinin kılıyorlar ve bu kurumlara karşı "aşk gibi / sevda gibi" hisler beslemeye başlıyorlar.
Peki Mümtazer’e ne oluyor?
Devlet eliyle resmi ideoloji oluşturulmasına karşı yazdığı onca yazının mürekkebi kurumadan, attığı onca nutkun kulaklardaki çınlaması bitmeden, nasıl oluyor da devlet eliyle resmi ideoloji oluşturulan bir yapının en tepesine hiç gocunmadan kuruluveriyor?
Mümtazer bu soruya bir cevap verebilir mi acaba?
***
Ama çok rica edeceğim vereceği cevabın içine "dönek, Nişantaşı, dalak, geçmiş, pazarlama" gibi sözcükleri yerleştirmesin.
Ya da yerleştirsin.
Ama asıl cevabı vermeyi ihmal etmeden...