Ahmet Hakan'dan Kılıçdaroğlu'na sert çıkış: Kan dökmeyi oyun mu sandın?
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun 'Başkanlık sistemini kan dökmeden getiremezsiniz' sözleri tepki çekmişti.
Hürriyet gazetesi yazarı Ahmet Hakan, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Başkanlık sistemini kan dökmeden getiremezsiniz” sözlerini eleştirdi. “Kan dediğiniz anda devreye iç savaş girer, ölüm girer” diyen Hakan, Drama Köprüsü türküsünün sözlerini uyarlayarak “Kan dökmeyi Kemal, oyun mu sandın” ifadelerini kullandı.
Bir süredir Ergenekon, Balyoz, Odatv gibi soruşturmalarda, yayımladığı haberlerdeki belgelerin bir kısmının sahte olduğu anlaşılan Taraf gazetesinin o dönemdeki Genel Yayın Yönetmeni Ahmet Altan’la tartışmasını sürdüren Hakan, Altan’a yönelik dikkat çekici bir benzetme yaptı. Hakan, “Tıpkı Tayyip Erdoğanrejiminin muhafızları gibi bana ‘Nişantaşı, şarap, ramazan’ falan en alakasız yerlerden saldırdı” dedi.
Hürriyet gazetesi yazarı Ahmet Hakan, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Başkanlık sistemini kan dökmeden getiremezsiniz” sözlerini eleştirdi. “Kan dediğiniz anda devreye iç savaş girer, ölüm girer” diyen Hakan, Drama Köprüsü türküsünün sözlerini uyarlayarak “Kan dökmeyi Kemal, oyun mu sandın” ifadelerini kullandı.
Bir süredir Ergenekon, Balyoz, Odatv gibi soruşturmalarda, yayımladığı haberlerdeki belgelerin bir kısmının sahte olduğu anlaşılan Taraf gazetesinin o dönemdeki Genel Yayın Yönetmeni Ahmet Altan’la tartışmasını sürdüren Hakan, Altan’a yönelik dikkat çekici bir benzetme yaptı. Hakan, “Tıpkı Tayyip Erdoğan rejiminin muhafızları gibi bana ‘Nişantaşı, şarap, ramazan’ falan en alakasız yerlerden saldırdı” dedi.
Ahmet Altan’la aralarındaki tartışmanın bitmesi için, Altan’ın özür dilemesi gerektiğini savunan Hakan şu görüşlerini paylaştı:
“Gaza geldim. Suçlu masum ayrımına gitmeden herkesi aynı torbaya doldurdum. Sahte dijital delillere itibar ettim. Bir çetenin oyununa geldim. Bir kumpasa alet oldum. Kullanıldım. Aptal oldum. Çok canlar yaktım. Çok ayıp ettim. Çok özür dilerim. Ahmet Altan bunları deyinceye kadar kafasına kafasına vurmaya devam”
Ahmet Hakan’ın bugün (13 Mayıs 2016) yayımlanan yazısı şöyle:
Kemal Kılıçdaroğlu'nun "Kan dökmeden getiremezsiniz" sözünden hiç hoşlanmadım.
Tıpkı Tayyip Erdoğan’ın “Yüzde 50’yi evinde zor tutuyorum” sözünden hiç hoşlanmadığım gibi...
Tıpkı Erbakan hocanın “Kanlı mı olacak, kansız mı olacak” sözünden hiç hoşlanmadığım gibi.
Tıpkı Refah Partili İbrahim Halil Çelik’in “Kan dökülecek, fıstık gibi olacak” sözünden hiç hoşlanmadığım gibi...
Kabul, Kemal Kılıçdaroğlu…
“Getirirseniz kan dökeceğiz” demiyor.
“Kan dökmeden getiremezsiniz” diyor.
Ama ne fark eder ki!
Demokratik yollarla mücadele etmek dışında bir yükümlülüğü bulunmayan bir siyasetçi, hangi bağlamda olursa olsun...“Kan” kelimesini kullanamaz.
“Kan” dediğiniz anda... Devreye...
İç savaş girer.
Ölüm girer.
Kazananı ve kaybedeni olmayan bir yok oluş girer.
Bunca gerilimin, bunca kutuplaşmanın, bunca kinin, bunca nefretin ortasına hangi maksatla olursa olsun “kan” kelimesini boca etmek hiç mi hiç yakışık almamıştır.
“Drama Köprüsü” diye bir türkü vardır.
O türküde geçen şu sözleri Kemal Kılıçdaroğlu’na uyarlayarak yazıyorum:
“Mezar taşlarını Kemal koyun mu sandın/Kan dökmeyi Kemal oyun mu sandın.”
Ahmet Altan’la tartışma ne zaman ve nasıl biter?
Hem televizyon programında hem de gazetede Ergenekon’da mağdur edilenlerin seslerini duyurmaya başladım.
Yaptığım bir kahramanlık falan değildi.
Ne kahramanlığı yahu!
Vaktinde yapmam gereken bir işi, her şey olup bittikten sonra yapmaya çalışıyordum ki bundan gurur duyulmaz, utanç duyulur.
Vaktinde yapmam gereken bir işi, vaktinden çok sonra yapmaya çabalamam bile Ahmet Altan’ı çıldırtmaya yetti.
Başladı “Doğan Grubu Ergenekonculara çanak tutuyor” falan diye tezvirat yapmaya.
Adamdaki pişkinliğe ve arsızlığa bakın!
Cemaat ve hükümet ortaklığının ileri karakolu haline getirdiği gazetesi aracılığıyla hayatlarını kararttığı insanların, iş işten geçtikten sonra bile “hayatımız karardı” demelerine bozuluyor!
Yani demek istiyor ki...
Hayatları kararsa da sürünseler de ölseler de... Susup oturacaklar.
Zekeriya Öz’ün özel yetkili mahkemesinden bile daha gaddar, daha vicdansız, daha zalim bu tutum karşısında çılgına döndüm.
Kendisine “sanma ki ettiklerin karşılıksız kalacak, yargılanacaksın” dedim.
Bana cevap yazdı. Hakaretler etti. “Çıkar beni programına, bunları tartışalım” dedi. Ben de “Tamam” dedim, “Gel programa”. Ardından da ekledim:
“Hayatını kararttığın insanlar da gelecek stüdyoya. Sen de istediğini getir.”
Ve şunu da söyledim: “Bu senin ile benim aramda şahsi bir mesele değil. Bu senin ile kurbanlarının arasında bir mesele.”
Kurbanlarından fellik fellik kaçan bu madrabaz, bu teklif karşısında neye uğradığını şaşırdı.
Çirkinleştikçe çirkinleşti. Seviyesizleştikçe seviyesizleşti. Adileştikçe adileşti.
Tıpkı Tayyip Erdoğan rejiminin muhafızları gibi bana “Nişantaşı, şarap, ramazan” falan en alakasız yerlerden saldırdı.
Ben de ona hak ettiği cevabı verdim.
Bana soruyorlar, “Bu tartışma nereye varacak” diye...
Cevabım şudur:
Bu Ahmet Altan denilen şahıs...
Çıkacak ve şöyle diyecek:
Türkiye’yi askeri vesayetten kurtarmaya çalışıyordum.
Gaza geldim. Suçlu masum ayrımına gitmeden herkesi aynı torbaya doldurdum.
Sahte dijital delillere itibar ettim.
Bir çetenin oyununa geldim. Bir kumpasa alet oldum.
Kullanıldım. Aptal oldum.
Çok canlar yaktım. Çok ayıp ettim. Çok özür dilerim.
Ahmet Altan bunları deyinceye kadar kafasına kafasına vurmaya devam.
İdam eden Suudi olunca
Bangladeş, alçakça bir siyasi cinayete imza attı.
75 yaşındaki Cemaat-i İslami liderlerinden Rahman Nizami’yi idam etti.
Suudi Arabistan da kısa bir süre önce alçakça bir siyasi cinayete imza atmıştı.
Şii din adamı Şeyh Nemr’i idam etmişti.
Bu iki siyasi cinayet karşısında...
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tutumu farklı...
İdam eden Bangladeş olunca...
Cumhurbaşkanımız en gür seda ile haykırdı:
“Zalimler için yaşasın cehennem.”
İdam eden Suudi olunca...
Cumhurbaşkanımız gayet soğukkanlıydı:
“Bu idam Suudi Arabistan’ın iç meselesidir. Bu onların kararı... Tasvip edip etmemek ayrı konu.”
Haberin tamamı için TIKLAYINIZ
Bir süredir Ergenekon, Balyoz, Odatv gibi soruşturmalarda, yayımladığı haberlerdeki belgelerin bir kısmının sahte olduğu anlaşılan Taraf gazetesinin o dönemdeki Genel Yayın Yönetmeni Ahmet Altan’la tartışmasını sürdüren Hakan, Altan’a yönelik dikkat çekici bir benzetme yaptı. Hakan, “Tıpkı Tayyip Erdoğanrejiminin muhafızları gibi bana ‘Nişantaşı, şarap, ramazan’ falan en alakasız yerlerden saldırdı” dedi.
Hürriyet gazetesi yazarı Ahmet Hakan, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Başkanlık sistemini kan dökmeden getiremezsiniz” sözlerini eleştirdi. “Kan dediğiniz anda devreye iç savaş girer, ölüm girer” diyen Hakan, Drama Köprüsü türküsünün sözlerini uyarlayarak “Kan dökmeyi Kemal, oyun mu sandın” ifadelerini kullandı.
Bir süredir Ergenekon, Balyoz, Odatv gibi soruşturmalarda, yayımladığı haberlerdeki belgelerin bir kısmının sahte olduğu anlaşılan Taraf gazetesinin o dönemdeki Genel Yayın Yönetmeni Ahmet Altan’la tartışmasını sürdüren Hakan, Altan’a yönelik dikkat çekici bir benzetme yaptı. Hakan, “Tıpkı Tayyip Erdoğan rejiminin muhafızları gibi bana ‘Nişantaşı, şarap, ramazan’ falan en alakasız yerlerden saldırdı” dedi.
Ahmet Altan’la aralarındaki tartışmanın bitmesi için, Altan’ın özür dilemesi gerektiğini savunan Hakan şu görüşlerini paylaştı:
“Gaza geldim. Suçlu masum ayrımına gitmeden herkesi aynı torbaya doldurdum. Sahte dijital delillere itibar ettim. Bir çetenin oyununa geldim. Bir kumpasa alet oldum. Kullanıldım. Aptal oldum. Çok canlar yaktım. Çok ayıp ettim. Çok özür dilerim. Ahmet Altan bunları deyinceye kadar kafasına kafasına vurmaya devam”
Ahmet Hakan’ın bugün (13 Mayıs 2016) yayımlanan yazısı şöyle:
Kemal Kılıçdaroğlu'nun "Kan dökmeden getiremezsiniz" sözünden hiç hoşlanmadım.
Tıpkı Tayyip Erdoğan’ın “Yüzde 50’yi evinde zor tutuyorum” sözünden hiç hoşlanmadığım gibi...
Tıpkı Erbakan hocanın “Kanlı mı olacak, kansız mı olacak” sözünden hiç hoşlanmadığım gibi.
Tıpkı Refah Partili İbrahim Halil Çelik’in “Kan dökülecek, fıstık gibi olacak” sözünden hiç hoşlanmadığım gibi...
Kabul, Kemal Kılıçdaroğlu…
“Getirirseniz kan dökeceğiz” demiyor.
“Kan dökmeden getiremezsiniz” diyor.
Ama ne fark eder ki!
Demokratik yollarla mücadele etmek dışında bir yükümlülüğü bulunmayan bir siyasetçi, hangi bağlamda olursa olsun...“Kan” kelimesini kullanamaz.
“Kan” dediğiniz anda... Devreye...
İç savaş girer.
Ölüm girer.
Kazananı ve kaybedeni olmayan bir yok oluş girer.
Bunca gerilimin, bunca kutuplaşmanın, bunca kinin, bunca nefretin ortasına hangi maksatla olursa olsun “kan” kelimesini boca etmek hiç mi hiç yakışık almamıştır.
“Drama Köprüsü” diye bir türkü vardır.
O türküde geçen şu sözleri Kemal Kılıçdaroğlu’na uyarlayarak yazıyorum:
“Mezar taşlarını Kemal koyun mu sandın/Kan dökmeyi Kemal oyun mu sandın.”
Ahmet Altan’la tartışma ne zaman ve nasıl biter?
Hem televizyon programında hem de gazetede Ergenekon’da mağdur edilenlerin seslerini duyurmaya başladım.
Yaptığım bir kahramanlık falan değildi.
Ne kahramanlığı yahu!
Vaktinde yapmam gereken bir işi, her şey olup bittikten sonra yapmaya çalışıyordum ki bundan gurur duyulmaz, utanç duyulur.
Vaktinde yapmam gereken bir işi, vaktinden çok sonra yapmaya çabalamam bile Ahmet Altan’ı çıldırtmaya yetti.
Başladı “Doğan Grubu Ergenekonculara çanak tutuyor” falan diye tezvirat yapmaya.
Adamdaki pişkinliğe ve arsızlığa bakın!
Cemaat ve hükümet ortaklığının ileri karakolu haline getirdiği gazetesi aracılığıyla hayatlarını kararttığı insanların, iş işten geçtikten sonra bile “hayatımız karardı” demelerine bozuluyor!
Yani demek istiyor ki...
Hayatları kararsa da sürünseler de ölseler de... Susup oturacaklar.
Zekeriya Öz’ün özel yetkili mahkemesinden bile daha gaddar, daha vicdansız, daha zalim bu tutum karşısında çılgına döndüm.
Kendisine “sanma ki ettiklerin karşılıksız kalacak, yargılanacaksın” dedim.
Bana cevap yazdı. Hakaretler etti. “Çıkar beni programına, bunları tartışalım” dedi. Ben de “Tamam” dedim, “Gel programa”. Ardından da ekledim:
“Hayatını kararttığın insanlar da gelecek stüdyoya. Sen de istediğini getir.”
Ve şunu da söyledim: “Bu senin ile benim aramda şahsi bir mesele değil. Bu senin ile kurbanlarının arasında bir mesele.”
Kurbanlarından fellik fellik kaçan bu madrabaz, bu teklif karşısında neye uğradığını şaşırdı.
Çirkinleştikçe çirkinleşti. Seviyesizleştikçe seviyesizleşti. Adileştikçe adileşti.
Tıpkı Tayyip Erdoğan rejiminin muhafızları gibi bana “Nişantaşı, şarap, ramazan” falan en alakasız yerlerden saldırdı.
Ben de ona hak ettiği cevabı verdim.
Bana soruyorlar, “Bu tartışma nereye varacak” diye...
Cevabım şudur:
Bu Ahmet Altan denilen şahıs...
Çıkacak ve şöyle diyecek:
Türkiye’yi askeri vesayetten kurtarmaya çalışıyordum.
Gaza geldim. Suçlu masum ayrımına gitmeden herkesi aynı torbaya doldurdum.
Sahte dijital delillere itibar ettim.
Bir çetenin oyununa geldim. Bir kumpasa alet oldum.
Kullanıldım. Aptal oldum.
Çok canlar yaktım. Çok ayıp ettim. Çok özür dilerim.
Ahmet Altan bunları deyinceye kadar kafasına kafasına vurmaya devam.
İdam eden Suudi olunca
Bangladeş, alçakça bir siyasi cinayete imza attı.
75 yaşındaki Cemaat-i İslami liderlerinden Rahman Nizami’yi idam etti.
Suudi Arabistan da kısa bir süre önce alçakça bir siyasi cinayete imza atmıştı.
Şii din adamı Şeyh Nemr’i idam etmişti.
Bu iki siyasi cinayet karşısında...
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tutumu farklı...
İdam eden Bangladeş olunca...
Cumhurbaşkanımız en gür seda ile haykırdı:
“Zalimler için yaşasın cehennem.”
İdam eden Suudi olunca...
Cumhurbaşkanımız gayet soğukkanlıydı:
“Bu idam Suudi Arabistan’ın iç meselesidir. Bu onların kararı... Tasvip edip etmemek ayrı konu.”
Haberin tamamı için TIKLAYINIZ