Ahmet Hakan’a saldırının ciddiye alınması için öldürülmesi mi lazımdı?
Medyaradar medya analisti Atilla Akar, Ahmet Hakan saldırısı sonrası oluşan “Alt tarafı iki yumruk” ya da “abartmamak lâzım” yaklaşımını ele aldı …
Türkiye giderek gerçekten tuhaf bir ülke haline mi geldi yoksa hep mi böyleydi bilmiyorum. Her ne olursa olsun giderek anormal bir “savunma psikolojisi” etrafı kaplıyor. Hürriyet yazarı Ahmet Hakan’ın uğradığı saldırı sonrası da böyle cereyan ediyor işler.
Artık bu konuda –şu veya bu yönde- bir “fikir” yok. Çünkü kimse “kendine ait” düşünmüyor. (Yanılsa bile “Özgür düşünen zihinler” e her kesimde acilen ihtiyacımız var) Sadece içgüdüsel bir “bizim taraf”ı koruma refleksi harekete geçiyor. O esnada edilen bir sürü mantıklı-mantıksız laf da cabası. Tabii bende bu sözüm ona süren tartışmaları bezginlikle izlemeye çalışıyorum. Bu karşılıklı “öfke seli”nden nasıl kurtulacağız bilemiyorum. Nafile bir durum yani!..
Beni en çok hayrete düşüren ise bu saldırının bir kesim medyada adeta “normal”, “sıradan” bir olay olarak karşılamaya yatkınlık oluyor. Örneğin bir yazar arkadaşımız çıkmış “Doğan Medya Grubu öyle bir hava uyandırıyor, öyle sofistike ağlamalar yapıyor ki, sanırsınız Ahmet Hakan Coşkun öldürüldü... 25 yıldır gazetecilik yapıyorum; böyle abartılı rezil ağlama görmedim. Elbette lanetliyoruz ama alt tarafı iki yumruk yedi yahu!” diyebiliyor.
Onu eski “danışman” sıfatlı bir başkası izliyor. O da saldırıyı kastederek “Ben hala çok abartmamak lazım diyorum. Bu tür ortamı, tehdit ortamını abartmamak lazım. Sürekli tehdit altındayız dersek buna benzer insanların eylem yapma ihtimali artıyor. Çünkü siyasi karşılığı var. Öte yandan bu ortamın yaratılmasına katkıda bulunanlar varsa ki var, sosyal medyada her iki tarafta. Onlarda çok vahim bir iş yapmış oldular. Onlar da bu toprağı tohumladılar yani.” diyor. Bir kanalda başka bir gazeteci grubu da “ne olmuş sanki..” havalarında. Onlarda geçmişte ne başbakanların, ne parti başkanlarının yumruk yediğini anlatıyorlar. Ne diyeceğimi bilemiyorum. Bu lakaytlığı anlamakta güçlük çekiyorum!
Hadi samimi bir itirafta bulunayım: düne kadar bende rahmetli Mahir Kaynak’ın “Sonuçlardan sebeplere metodu”nu izleyerek aslında “AKP’ye, Erdoğan’a karşıtları tarafından yapılmış bir komplo” olabileceği yönünde kuşkular duymaya - temkin payımla birlikte-, en azından bir “ihtimal” olarak düşünmeye meyilli idim. “Emin” değildim elbette ama bu yönde “acaba”larımda oluşmuştu. (Aydın Doğan’la ilgili soruşturmanın hemen ardından olması, elini rahatlatması, ardından hep bir ağızdan “işin içinde MİT var, Emniyet var, reis var” manşetlerinin atılması, olağan ilk zanlı olarak hemen AKP’nin akla gelmesi, vb) Sanki bu ihtimal “mümkün” gibiydi. İki, üç gün önce sorsaydınız (“Vay sen hükümeti mi savunuyorsun?” suçlamalarını, etiketlemelerini dahi göze alarak) bu konuda daha “şüpheci” konuşabilirdim. Lakin şimdi iş bütün “muhtemel senaryolar”ı aşacak gibi.
Gerçi saldırganların salıverilmesi, Boynukalın ve kimi kalemlerin daha önce ettikleri laflar, Hürriyet’in basılması, saldırganların salınması, vb işi biraz bozuyordu ama sonucu bunu düşündürüyordu. Tabii çok şematik olacak ama “kimin işine yaradı?” diye sorduğumda hükümetten çok karşıt tarafın gibi görünüyordu. Tabii ki “Doğan Grubu kendi kendine tertipledi”, “kendi yazarını dövdürdü” anlamına gelmiyordu bu. Şu an süren “derin çatışma”da mevzi almış bir odak bu sonucu gözeterek Ahmet Hakan’ı hedef almış olabilirdi. Garip bir satrancın ilginç hamleleriydi bunlar. Burada Ahmet Hakan’ın adı üzerinden verilen başka tür bir “savaş” söz konusu olabilirdi. (Bende zaten artık daha farklı ve bir “3. seçenek” dahilinde düşünüyorum ama o da başka bir yazıya umarım.) Bakalım…
OYUN İÇİNDE OYUN VAR GİBİ!
Lakin gelin görün ki bu laflardan, tutumlardan sonra artık bu kadar rahat düşünemiyorum. Halen aklımda kimi sorular dolaşsa da kanaatim hızla zorlanmaya, kafam başka yönlerde de karışmaya başladı. Sanki oyun içinde oyun var gibi!
Öte yandan malum “vurdumduymazlık” hali de rahatsız ediyor beni. Gerçekten iş bu kadar “basit” miydi? Bir yazara saldırıyı ciddiye almak için illâ öldürülmesi mi lâzımdı? Ortada mutlaka mermi kovanları, ceset torbaları mı olması mı gerekir? Önemli olan saldırının “siyasal sonucu” değil miydi? O halde bu “umursamazlık” çabası niyeydi?
Bu sonucu kiminde kurşunla kiminde yumrukla alırdınız. Bu alınmak istenen amaca ve ulaşılmak istenen sonuca bağlı “şekli” bir durum değil miydi? Eğer bir yumruk ortalığı bu kadar karıştırıyor, yetiyorsa kurşuna, bombaya ne gerek var? “Abartılan” hangisi? Önemli olan “sonuç” değil mi?
Kaldı ki bunu söyleyen arkadaşlar mantıksal olarak bence kendileriyle çelişiyorlar. Tam tersine o yumruğu herkesten çok onların “önemsemesi” lâzım. Eğer iddia ettikleri gibi bu yumrukla “hükümetin zor duruma düşürülmesi” hedeflenmiş ise en çok onların bunu “dert etmesi” gerekmez mi? “Alt tarafı bir yumruk” demeden “ bunun “üst tarafında ne var?” diyemezler mi? Tamam anladık, kimileri gibi hemen “Yeni bir Susurluk, yeni bir Ergenekon mu” çığlıkları atmanın alemi yok ama bu kadar “adam sendecilik” de pek hayra değil!
Eğer bu yumruk Türkiye’de süren çatışmayı daha da kızıştırmış, toplumu bir kez daha saflaştırmış ise halen nasıl “abartmamak lâzım” diyebilirsiniz? Hele “alt tarafı iki yumruk yedi yahu..” diyemezsiniz. (Böyle bir laf ettikten sonra hangi niyetle olursa olsun size tepki gösterenlere de kızamazsınız.) Bunu söyledikten sonra “lanetliyorum” sözleriniz ister istemez boşa düşer. Saldırıyı ciddiye almak için Ahmet Hakan’ın illâ silahlı saldırıya mı uğraması gerekiyordu? O saldırı sonucu ölmesi mi lâzımdı? Bu nasıl bir bakıştır ki?.
Gene söylemeden edemeyeceğim; şayet benzer bir davranış “yandaş” bir yazara yapılsa idi (Ki, umarım olmaz) “alt tarafı iki yumruk” diyebilir miydiniz? O zamanda “olur böyle vakalar” modunda takılabilir miydiniz? Yoksa ortalığı haklı olarak bir tepki seli mi kaplardı? Hangisi? Elinizi vicdanınıza koyun söyleyin…
HİÇBİR ŞEY GÖRÜNDÜĞÜ GİBİ DEĞİLDİR!
Söz konusu saldırı “doğası gereği” ciddiye alınacak bir saldırıdır. Tabii ki yeni ve başka saldırıları kaşıyacak, özendirecek şekilde kullanmamak, çok temkinli bir dille yaklaşmak, daha da germemek, köpürtmemek manasında “abartmamak lâzım” derseniz katılırım. Bu zaten bir sorumluluk. Fakat şu an olan başka bir şey!
Ancak –kimse kusura bakmasın- bu saldırı sonucunda “nasıl olsa silahlar patlamadı, ölüm çıkmadı” mantığıyla yaklaşamazsınız. Ortada Türkiye’nin büyük bir gazetesinin, gündem oluşturan, ünlü bir yazarı var. Ayrıca bunu tertipleyen güçlerin bugün yumruk atar / attırırken, hesaplarına uyduğu anda ivmeyi yükseltip kurşun attırmayacaklarının hiçbir garantisi yoktur. Bu topraklarda işlenen onlarca gazeteci-yazar, aydın cinayetlerini ne çabuk unuttunuz? Uzun süredir olmuyor diye olmayacağının garantisi mi var?
O yüzden böylesi dudak büken, küçümseyen, hatta hafiften alaya alan yaklaşımlar işin önemini ya anlamıyorlar ya da sırf bir şeyleri koruma içgüdüsüyle davranıyorlar demektir. Daha da vahimi (bilerek veya bilmeyerek) bazı şeylerin örtbas edilmesine yarıyorlar demektir. Elbette olayları olduğundan fazla abartmayalım, kaşımayalım ama bu susturma çabası niye? Yoksa rahatsız olunan başka ihtimaller mi var?
Önceden de söyledim; bu iş başkaya benziyor. Olay, devlet içi bir kapışmanın dışa vuran yansımaları gibi duruyor. Bu kapışma “Erdoğancılar/Erdoğancı olmayanlar” arasında cereyan ediyor gibi adeta. Ne ilgisi var derseniz “Erdoğancılar/Erdoğancı olmayanlar” ın o başka.(Hemen “MİT- Emniyet- reis” üçgeni kurulması bile başlı başına kıllandırıcı bir durum) Bunlar 1 Kasım öncesi devlet ve hükümet içi kliklere yansıyor. Hatta yeni klikler oluşuyor. (Yarılma hali!) İhtiyaten şu ilkeyi bir kez daha hatırlatayım; hiçbir şey göründüğü gibi değildir!
Bazı toplumsal olaylar vardır, sonuçları itibariyle (Bakın halen onu tartışıyoruz) ölü sayısı, kan miktarı, kurşun adedi, vb gibi kriterlerle ele alınamaz. Söyledik; bazen bir yumruğun etkisi bombadan, kurşundan güçlüdür. Yeter ki bir plana otursun. Bombayla, kurşunla alamayacağınız sonucu bir yumrukla alabilirsiniz. Burada da o oluyor anlaşılan!
O yüzden kimin yaptığı, yaptırdığını (azmettirdiğini) düşünürseniz düşünün, olayı nereye bağlarsanız bağlayın olay “kendiliğinden” önemlidir. “Alt tarafı iki yumruk” denilemez. Denilmemesi gerekir. (Günlerdir uyarıyorum, dilinize dikkat edin diye ama dinleyen kim?) Bu noktada olayın aydınlatılmasını istemek değil (“İster gibi” yapmaktan söz etmiyorum!) istememek abes, manidar ve şüphe çekicidir.
Belli ki binbir türlü entrikanın çevrilmekte olduğu, “Kurtlar Vadisi” atmosferine bir kez daha girdiğimiz (Zaten hiç çıkmadık ki!) bir dönemde bazı şeyleri “abartmak”, “yaygara kopartmak” kadar “yok saymak”, küçümsemek de sakıncalıdır.
“Gerçek” bu iki hassas dengenin ortasında bir yerde duruyor olmalı…
09. 10.2015.
atillaakar@gmail.com
Artık bu konuda –şu veya bu yönde- bir “fikir” yok. Çünkü kimse “kendine ait” düşünmüyor. (Yanılsa bile “Özgür düşünen zihinler” e her kesimde acilen ihtiyacımız var) Sadece içgüdüsel bir “bizim taraf”ı koruma refleksi harekete geçiyor. O esnada edilen bir sürü mantıklı-mantıksız laf da cabası. Tabii bende bu sözüm ona süren tartışmaları bezginlikle izlemeye çalışıyorum. Bu karşılıklı “öfke seli”nden nasıl kurtulacağız bilemiyorum. Nafile bir durum yani!..
Beni en çok hayrete düşüren ise bu saldırının bir kesim medyada adeta “normal”, “sıradan” bir olay olarak karşılamaya yatkınlık oluyor. Örneğin bir yazar arkadaşımız çıkmış “Doğan Medya Grubu öyle bir hava uyandırıyor, öyle sofistike ağlamalar yapıyor ki, sanırsınız Ahmet Hakan Coşkun öldürüldü... 25 yıldır gazetecilik yapıyorum; böyle abartılı rezil ağlama görmedim. Elbette lanetliyoruz ama alt tarafı iki yumruk yedi yahu!” diyebiliyor.
Onu eski “danışman” sıfatlı bir başkası izliyor. O da saldırıyı kastederek “Ben hala çok abartmamak lazım diyorum. Bu tür ortamı, tehdit ortamını abartmamak lazım. Sürekli tehdit altındayız dersek buna benzer insanların eylem yapma ihtimali artıyor. Çünkü siyasi karşılığı var. Öte yandan bu ortamın yaratılmasına katkıda bulunanlar varsa ki var, sosyal medyada her iki tarafta. Onlarda çok vahim bir iş yapmış oldular. Onlar da bu toprağı tohumladılar yani.” diyor. Bir kanalda başka bir gazeteci grubu da “ne olmuş sanki..” havalarında. Onlarda geçmişte ne başbakanların, ne parti başkanlarının yumruk yediğini anlatıyorlar. Ne diyeceğimi bilemiyorum. Bu lakaytlığı anlamakta güçlük çekiyorum!
Hadi samimi bir itirafta bulunayım: düne kadar bende rahmetli Mahir Kaynak’ın “Sonuçlardan sebeplere metodu”nu izleyerek aslında “AKP’ye, Erdoğan’a karşıtları tarafından yapılmış bir komplo” olabileceği yönünde kuşkular duymaya - temkin payımla birlikte-, en azından bir “ihtimal” olarak düşünmeye meyilli idim. “Emin” değildim elbette ama bu yönde “acaba”larımda oluşmuştu. (Aydın Doğan’la ilgili soruşturmanın hemen ardından olması, elini rahatlatması, ardından hep bir ağızdan “işin içinde MİT var, Emniyet var, reis var” manşetlerinin atılması, olağan ilk zanlı olarak hemen AKP’nin akla gelmesi, vb) Sanki bu ihtimal “mümkün” gibiydi. İki, üç gün önce sorsaydınız (“Vay sen hükümeti mi savunuyorsun?” suçlamalarını, etiketlemelerini dahi göze alarak) bu konuda daha “şüpheci” konuşabilirdim. Lakin şimdi iş bütün “muhtemel senaryolar”ı aşacak gibi.
Gerçi saldırganların salıverilmesi, Boynukalın ve kimi kalemlerin daha önce ettikleri laflar, Hürriyet’in basılması, saldırganların salınması, vb işi biraz bozuyordu ama sonucu bunu düşündürüyordu. Tabii çok şematik olacak ama “kimin işine yaradı?” diye sorduğumda hükümetten çok karşıt tarafın gibi görünüyordu. Tabii ki “Doğan Grubu kendi kendine tertipledi”, “kendi yazarını dövdürdü” anlamına gelmiyordu bu. Şu an süren “derin çatışma”da mevzi almış bir odak bu sonucu gözeterek Ahmet Hakan’ı hedef almış olabilirdi. Garip bir satrancın ilginç hamleleriydi bunlar. Burada Ahmet Hakan’ın adı üzerinden verilen başka tür bir “savaş” söz konusu olabilirdi. (Bende zaten artık daha farklı ve bir “3. seçenek” dahilinde düşünüyorum ama o da başka bir yazıya umarım.) Bakalım…
OYUN İÇİNDE OYUN VAR GİBİ!
Lakin gelin görün ki bu laflardan, tutumlardan sonra artık bu kadar rahat düşünemiyorum. Halen aklımda kimi sorular dolaşsa da kanaatim hızla zorlanmaya, kafam başka yönlerde de karışmaya başladı. Sanki oyun içinde oyun var gibi!
Öte yandan malum “vurdumduymazlık” hali de rahatsız ediyor beni. Gerçekten iş bu kadar “basit” miydi? Bir yazara saldırıyı ciddiye almak için illâ öldürülmesi mi lâzımdı? Ortada mutlaka mermi kovanları, ceset torbaları mı olması mı gerekir? Önemli olan saldırının “siyasal sonucu” değil miydi? O halde bu “umursamazlık” çabası niyeydi?
Bu sonucu kiminde kurşunla kiminde yumrukla alırdınız. Bu alınmak istenen amaca ve ulaşılmak istenen sonuca bağlı “şekli” bir durum değil miydi? Eğer bir yumruk ortalığı bu kadar karıştırıyor, yetiyorsa kurşuna, bombaya ne gerek var? “Abartılan” hangisi? Önemli olan “sonuç” değil mi?
Kaldı ki bunu söyleyen arkadaşlar mantıksal olarak bence kendileriyle çelişiyorlar. Tam tersine o yumruğu herkesten çok onların “önemsemesi” lâzım. Eğer iddia ettikleri gibi bu yumrukla “hükümetin zor duruma düşürülmesi” hedeflenmiş ise en çok onların bunu “dert etmesi” gerekmez mi? “Alt tarafı bir yumruk” demeden “ bunun “üst tarafında ne var?” diyemezler mi? Tamam anladık, kimileri gibi hemen “Yeni bir Susurluk, yeni bir Ergenekon mu” çığlıkları atmanın alemi yok ama bu kadar “adam sendecilik” de pek hayra değil!
Eğer bu yumruk Türkiye’de süren çatışmayı daha da kızıştırmış, toplumu bir kez daha saflaştırmış ise halen nasıl “abartmamak lâzım” diyebilirsiniz? Hele “alt tarafı iki yumruk yedi yahu..” diyemezsiniz. (Böyle bir laf ettikten sonra hangi niyetle olursa olsun size tepki gösterenlere de kızamazsınız.) Bunu söyledikten sonra “lanetliyorum” sözleriniz ister istemez boşa düşer. Saldırıyı ciddiye almak için Ahmet Hakan’ın illâ silahlı saldırıya mı uğraması gerekiyordu? O saldırı sonucu ölmesi mi lâzımdı? Bu nasıl bir bakıştır ki?.
Gene söylemeden edemeyeceğim; şayet benzer bir davranış “yandaş” bir yazara yapılsa idi (Ki, umarım olmaz) “alt tarafı iki yumruk” diyebilir miydiniz? O zamanda “olur böyle vakalar” modunda takılabilir miydiniz? Yoksa ortalığı haklı olarak bir tepki seli mi kaplardı? Hangisi? Elinizi vicdanınıza koyun söyleyin…
HİÇBİR ŞEY GÖRÜNDÜĞÜ GİBİ DEĞİLDİR!
Söz konusu saldırı “doğası gereği” ciddiye alınacak bir saldırıdır. Tabii ki yeni ve başka saldırıları kaşıyacak, özendirecek şekilde kullanmamak, çok temkinli bir dille yaklaşmak, daha da germemek, köpürtmemek manasında “abartmamak lâzım” derseniz katılırım. Bu zaten bir sorumluluk. Fakat şu an olan başka bir şey!
Ancak –kimse kusura bakmasın- bu saldırı sonucunda “nasıl olsa silahlar patlamadı, ölüm çıkmadı” mantığıyla yaklaşamazsınız. Ortada Türkiye’nin büyük bir gazetesinin, gündem oluşturan, ünlü bir yazarı var. Ayrıca bunu tertipleyen güçlerin bugün yumruk atar / attırırken, hesaplarına uyduğu anda ivmeyi yükseltip kurşun attırmayacaklarının hiçbir garantisi yoktur. Bu topraklarda işlenen onlarca gazeteci-yazar, aydın cinayetlerini ne çabuk unuttunuz? Uzun süredir olmuyor diye olmayacağının garantisi mi var?
O yüzden böylesi dudak büken, küçümseyen, hatta hafiften alaya alan yaklaşımlar işin önemini ya anlamıyorlar ya da sırf bir şeyleri koruma içgüdüsüyle davranıyorlar demektir. Daha da vahimi (bilerek veya bilmeyerek) bazı şeylerin örtbas edilmesine yarıyorlar demektir. Elbette olayları olduğundan fazla abartmayalım, kaşımayalım ama bu susturma çabası niye? Yoksa rahatsız olunan başka ihtimaller mi var?
Önceden de söyledim; bu iş başkaya benziyor. Olay, devlet içi bir kapışmanın dışa vuran yansımaları gibi duruyor. Bu kapışma “Erdoğancılar/Erdoğancı olmayanlar” arasında cereyan ediyor gibi adeta. Ne ilgisi var derseniz “Erdoğancılar/Erdoğancı olmayanlar” ın o başka.(Hemen “MİT- Emniyet- reis” üçgeni kurulması bile başlı başına kıllandırıcı bir durum) Bunlar 1 Kasım öncesi devlet ve hükümet içi kliklere yansıyor. Hatta yeni klikler oluşuyor. (Yarılma hali!) İhtiyaten şu ilkeyi bir kez daha hatırlatayım; hiçbir şey göründüğü gibi değildir!
Bazı toplumsal olaylar vardır, sonuçları itibariyle (Bakın halen onu tartışıyoruz) ölü sayısı, kan miktarı, kurşun adedi, vb gibi kriterlerle ele alınamaz. Söyledik; bazen bir yumruğun etkisi bombadan, kurşundan güçlüdür. Yeter ki bir plana otursun. Bombayla, kurşunla alamayacağınız sonucu bir yumrukla alabilirsiniz. Burada da o oluyor anlaşılan!
O yüzden kimin yaptığı, yaptırdığını (azmettirdiğini) düşünürseniz düşünün, olayı nereye bağlarsanız bağlayın olay “kendiliğinden” önemlidir. “Alt tarafı iki yumruk” denilemez. Denilmemesi gerekir. (Günlerdir uyarıyorum, dilinize dikkat edin diye ama dinleyen kim?) Bu noktada olayın aydınlatılmasını istemek değil (“İster gibi” yapmaktan söz etmiyorum!) istememek abes, manidar ve şüphe çekicidir.
Belli ki binbir türlü entrikanın çevrilmekte olduğu, “Kurtlar Vadisi” atmosferine bir kez daha girdiğimiz (Zaten hiç çıkmadık ki!) bir dönemde bazı şeyleri “abartmak”, “yaygara kopartmak” kadar “yok saymak”, küçümsemek de sakıncalıdır.
“Gerçek” bu iki hassas dengenin ortasında bir yerde duruyor olmalı…
09. 10.2015.
atillaakar@gmail.com