AHMET HAKAN'A "İADELİ TAAHHÜTLÜ" ZOR SORU; "UTANMIYOR MUSUN?"

Yeni Şafak yazarı Salih Tuna, Naipaul üzerinden Hürriyet gazetesi yazarı Ahmet Hakan'a yüklendi.

Yeni Şafak yazarı Salih Tuna, Naipaul üzerinden Hürriyet gazetesi yazarı Ahmet Hakan'a yüklendi.

İşte Salih Tuna'nın yazısı:

Utanmıyor musun?

Ben biraz da, ey ahali duyduk duymadık demeyin, muhafazakar iktidarın inhisarındaki bir ajans, Müslümanları "parazit" telakki eden Naipaul'u "şeref konuğu" olarak davet ediyor demek istedim.

Yani, davulun "güm" sesi mesabesinde bir ifadeydi o.

Rahat olun:

Adamınıza zannettiğiniz manada "şerefsiz" demedim.

Zaten...

Naipaul da Alibeyköy Deresi'ni gören bir evi "Boğaz görür" diye pazarlayan bir emlâkçı değil.

Her şeyden evvel nitelikli bir kolonyalist...

İslam'a ve Müslümanlara hakaret eden, dahası, ezilen bütün uluslardan nefret eden bir müstekbir...

Hulasa, kimliğinden, doğduğu topraklara varıncaya kadar tiksinen bir "sömürge aydını."

Bu tıynette bir insan da izzetli, faziletli, şerefli addedilmez bizim kitabımızda.

Lakin "arzular şelale."

Siz "onur konuğu" sayabilir; hatta sarayları, çeşmeleri gezdirir, ney üfler, "semah çevirir", isterseniz Boğaz'da şiş kebap yedirirsiniz.

Bana ne?

Ne yaptıklarınız, ne de yapacaklarınız umurumda değil.

Dolayısıyla, Akif Emre'nin dünkü yazısında belirttiği üzre, Sultan Süleyman'ı "erotik yatak sahnelerinde" gösteren filmleriniz için kaç milyon dolar harcadığınızı da merak etmiyorum.

İslam'a ve Müslümanlara söven Naipaul'u davet etmeyi "Çok kültürlü, çok sesli bir kontekst..." olarak sunmayın kâfi.

Zira meşrep meselesidir bu, kontekst değil.

Cezmi Ersöz, Naipaul'un davet edilmesini Müslümanlara hakaret olduğunu söyleyecek, siz "kontekst" diyeceksiniz!

Siz mütedeyyin o değil öyle mi?

Bakınız: Nasıl ki, Allah'a kestiğiniz kurbanlarınızın eti değil, takvanız ulaşır; Müslümanlara da Müslüman kardeşinin "orucu" veya "namazı" değil; tavrı, duruşu ulaşır.

Cezmi Ersöz'ün tavrı, "tastamam" Müslümanca tavırdır işte.

O değil de, ben en çok Nedim Gürsel'e üzülüyorum.

Yine başaramadı.

İlk günden beri rol çalmaya çalıştı: Sadece Naipaul değil, ben de İslam'ı eleştirdim; ben de roman yazdım dedi.

Lakin ne dediyse olmadı.

Birkaç yıl evvel, "Romanımı toplatacaklar; dinciler ayağa kalkacak, kitabımı satan yerlere saldıracaklar..." yollu PR çalışması yaptığında da başaramamıştı.

Kimsecikler ne satıyor bu adam diye dönüp bakmamıştı.

Yıllar yılı ikamet ettiği yurtdışında (en azından) "Memleketime sokmuyorlar, sürgünüm ben!" diye hava atabilirdi.

Vah ki ne vah; bunu bile çok gördüler!

Anlayamadığı şuydu:

Naipaul nihayetinde bir kimlik olarak Müslümanları aşağılıyordu.

Ateist, agnostik, deist, Şii, Sünni, Kürt, Türk, Arap, yaşlı, genç, erkek, kadın, çocuk, ölü, diri ayrımı yapmaksızın Müslümanlara topyekûn hakaret ediyordu. ("Müslüman ateist olur mu?" derseniz, 29 Ağustos 2007 tarihli "Müslümanların ateisti ve Sezer" yazımıza bakabilirsiniz.)

Bu durumda...

İslam'ın eleştirilebileceğini söyleyen Nedim Gürsel de parazitlikten kurtulmuş olmuyor.

E tabii, Muhsin Kızılkaya kardeşim de!

Hakarete uğramanın, aşağılanmanın ne demek olduğunu en yakıcı şekilde yaşayan bir halkın evladı olarak bu toplantıyı protesto ediyorum demen gerekmez miydi?

Tam aksini söylemekle kimlerle ödeştiğini sanıyorsun?

Ya sen bayım?

Kırk yılın başında, "Ulan güzel, ulan aferin..." dedirtecek şekilde giderken neden birdenbire gerdan kırıyorsun?

Sen nefret etme hakkına sahip çıkınca oluyor da, biz nefretimizi dillendirince olmuyor mu?

Biz nefret edince "saydırıyoruz" da, sen nefret edince göğsünde mi yumuşatıyorsun?

Hem sen kimin neye "yandaş"lığından bahsediyorsun bakalım?

İnsan neye karşı çıktığımızı fark eder de, hiç değilse bu konuda "yandaş" yaftasını kullanmaktan imtina eder!

Ayıp değil mi, utanmıyor musun?