AHMET HAKAN SİLİVRİ'Yİ GÖZE ALIP NELER YAZDI?

Hürriyet Gazetesi yazarı Ahmet Hakan gazeteci gözaltıları sonucu gelinen noktayı yazdı.

Öyle bir yerdeyiz ki

SÜREÇ şöyle işledi:

- Önce hepimizi “korunaklı durma” çabası içine soktular.

- İkinci olarak hepimizde hafiften bir “ürperme duygusu” yarattılar.
- Üçüncü olarak hepimizi dikkatli ve özenli davranmaya ittiler.
- Dördüncü adımda yıldırma aşamasına geçtiler.
- Beşinci aşama alenen korkutma aşamasıydı.
- Altıncı aşamada korkutma dozunu biraz daha arttırdılar.
- Yedinci de dozu daha da arttırdılar: Daha çok korkuttular.
- Ve en sonunda korkutma vanasını sonuna kadar çevirip işi bitirmek istediler.
* * *
Eh...
Bu kadar abanılınca...
Bu kadar zorlanınca...
Kıvam bu denli kaçınca...
Ölçüsüzlük bu denli alıp başını gidince...
Aniden şöyle bir şey oldu:
“Korku eşiği” aşıldı.
“Korku duvarı” yıkıldı.
Duvar yıkılıp eşik aşılınca da...
Kaçınılmaz şekilde bir özgürleşme tutkusu girdi devreye...
Bir silkiniş, bir kendine gelme, bir “Ne oluyoruz yahu” çıkışı baş gösterdi.
* * *
Mesela şöyle şeyler oldu:
- Gazeteciler Taksim’e çıktı.
- Bakanlar mahcubiyet demeçleri verdi.
- Yandaşlar, savcılara “Ne olur bize done verin” diye yalvarmaya başladı.
- Ekrana çıkıp içeri düşmüş meslektaşının üzerinde arsızca tepinenler bile hafiften tornistan etti.
- “Bu kadarı da olmaz” sesleri yükselmeye başladı.
- En etliye sütlüye karışmayanımız bile “Artık yeter” dedi.
- “Hükümet medyadan elini çek” sloganları yükselmeye başladı.
- En ağırbaşlılarımız bile “Nedim’i, Ahmet’i alıyorsan beni de al” demeye başladı.
- En yorgun vicdanlar bile ayaklandı.
- Aramızdan hiçbiri çıkıp da “Ama onlar gazetecilik faaliyeti nedeniyle değil, terör faaliyetleri nedeniyle gözaltında” diyemedi.
- Hepimizde bir “Silivri’yi göze alma” cesareti doğdu.
- Hepimizde “Gel benim evi de bas” diye meydan okuma hevesi ayaklandı.
* * *
Şimdi öyle bir yerdeyiz ki...
Ne Silivri, ne gözaltında üç gün...
Ne telefonda konuşurken temkinli olma çabası, ne bilgisayar hard diskini silmek için uğraş.
Ne yıkılacak kariyer, ne elden gidecek köşe...
Ne o, ne bu...
Hatta ne karanfil, ne kurbağa...
Şimdi artık...
Her yanımız bahar bahçe...

Ahmet Hakan/Hürriyet