AHMET HAKAN SERT ÇIKTI: "O PARAYI AHSEN HANIMA YEDİRMEM"

Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın eşi Ahsen Unakıtan'a hakaretten 3000 YTL ceza alan Ahmet Hakan, cezaya da veriliş biçimine de fena halde içerlemiş.

Bu ülkenin Maliye Bakanı Kemal Unakıtan ve muhterem zevceleri Ahsen Unakıtan´ın, fazlasıyla "iş bitirici" olduklarını bilirdim de...

Bu kadarını tahmin edemezdim.

Yoksa "Ne talihli bir çift" mi demeliyim?

Neyse...

Olayı anlatayım da hangi sonuca ulaşılması gerektiğine birlikte karar verelim...

Efendim, olay şudur:

Vakti zamanında, yani Unakıtan çiftinin maceralarının alıp yürüdüğü bir dönemde, gaza gelip "Bir Ahsen Unakıtan portresi" karalamaya kalkışmıştım.

Dönekliğime mi delildir, yoksa dinden çıktığıma mı, artık ona Bulaç-Taşgetiren ikilisi karar versin.

Evet, o portreyi yazmıştım.

2005 yılının soğuk bir şubat günü yazılan o yazı, matbuat tarihimizin tozlu sayfalarında unutuluşun ve terk edilişin hüznünü yaşarken.

Meğer.

Ahsen Hanım, gözlerini kısıp ufuklara dalarak, "Bunun bedelini ödeyeceksin Ahmet Hakan" diye fısıldamış ve soluğu mahkeme kapılarında almış!

Demiş ki:

"Bu adam bana hakaret etti. Ancak 7.5 bin YTL´yi bayılırsa öfkem bir nebze olsun diner."

* * *

Sakın "Ne var bunda? Sen kadıncağızın aleyhinde atıp tutmuşsun, o da seni mahkemeye vermiş. Bundan daha doğal ne olabilir ki?" demeyin.

Çünkü işin içinde iş var.

Efendim, "işin içindeki iş" şudur:

2005 yılının o soğuk şubat günü yazılan yazının ardından...

Ankara 11. Asliye Hukuk Mahkemesi´nde dava açılmış.

Duruşmalar yapılmış.

Kalemler kırılmış.

Cezalar kesilmiş.

Ve fakat...

Zavallı "sanık" Ahmet Hakan´ın olan bitenden zerre kadar haberi bile yok.

Ne kendisine gönderilmiş bir tebliğ...

Ne "Konuşmama hakkına sahipsiniz. Eğer avukatınız yoksa mahkeme size bir avukat tayin edecektir" tarzı sinematografik ve şık bir teklif...

Ne "jüri" önünde gerçekleştirilmiş "Sanık sizin" cümlesinin havada uçuştuğu Anglosakson tarzı bir atraksiyon...

Ne "Duruşmanız şu saatte, şu mahkemede. Gelmezseniz mevcutlu olarak getirileceksiniz" şeklinde ürkütücü bir gözdağı...

Ne de mahkeme koridorlarında mübaşirin "Sanık Ahmet Hakan!" diye haykırışı.

Yok, yok, yok!

Peki ne var?

Var olan şu: Habertürk sitesinin yeni sorumlusu, eski dostum Cengiz Kahraman´ın, bana telefonla verdiği bilgi.

Yani Anadolu Ajansı´ndan geçen şu haber:

"Flaş... Flaş... Köşe yazarı Ahmet Hakan, Sayın Bakanımızın muhterem zevcelerine 3 bin YTL tazminat cezası ödemeye mahkum olmuştur."

* * *

Eski devirlerde yaşasaydık...

Yapabileceğim iki şey vardı:

BİR: "Hakkımızda devlet vermiş fermanı / Ferman vezirinse dağlar bizimdir" diyerek asi bir ruh haliyle davlumbazların vurulmasını beklemek.

İKİ: 3 milyarı Ahsen Yenge´ye bayılıp, "Ah minel garaib" diyerek olayı tevekkülle geçiştirmek.

Ancak...

Madem "Savunma hakkı kutsaldır" hükmünün geçerli olduğu "hukuk devleti" iddiasındaki çağdaş bir memlekette yaşıyorum...

O halde "Yargı siyasallaşmıştır" falan türünden umut kırıcı cümleleri bir süreliğine paranteze alabilirim.

Yapmam gereken şudur:

Temyize gitmek.

Ve kıldırılan "gıyabi cenaze namazı"nın hesabını bir üst mahkemede sormak.

* * *

Yani o 3 milyarın cebe girmesi.

Abdullah´ın tavukçuluktan gelir elde etmesinden...

Veya...

Zeynep´in bilgisayarcılık işi için görüşme yapmasından...

Ya da...

Yumurta, villa gibi "tereyağ