"AHMET HAKAN BİRADERİM, AYDIN DOĞAN'A Bİ ZAHMET ŞUNU DA SORSANA"
"Fehmi Koru'nun "ev sahipliğindeki" fasıl gecesine iştirak eden Aydın Doğan, "Bir sevgi istiyorum" şarkısına eşlik etmiş." Köşesinden bir kulisi aktaran Salih Tuna, Ahmet Hakan'a mesaj yolladı...
AHMET HAKAN, DOĞAN'A BUNU DA SORSANA
Ahmet Hakan kardeşimin yalancısıyım; işin aslına astarına bizzat şahit değilim.
Ama...
Dönemin mana ve önemine uygun düşmüş bu şarkı.
Eh yani, vergi cezası 826 milyon TL; boru değil.
Böylesi "netameli" günlerde ademoğlu daha bir "sevgi ister" tabii.
Zaten hangimiz "sevgi" istemeyiz ki!
Bilhassa tezvirattan göz gözü görmediği günlerde!
Milyonlarca insanı, "Biz bu ülkeyi on milyon devralmıştık..." diyebilecek kadar gözden çıkaran gözü dönmüşlüğün kol gezdiği o "postmodern süreçten" bilirim bunu.
"Alçakları tanıyalım"lardan...
"Topyekûn savaş"lardan...
"Bu defa işi silahsız kuvvetler halletsin" manşetlerinden...
Neyse artık; "Bir sevgi istiyorum" muhabbetine daha fazla soğan doğramak istemem; burada keselim.
Ahmet Hakan biraderim, Sayın Aydın Doğan'ın fasıl boyunca neşeli olduğunu belirtiyor ki, işte buna hayatta inanmam.
Hayır, yalan söylüyor, demiyorum.
Öyle olsa, gözlerine inanamadığına aklını alıştırmak istercesine "Maliye'den cezayı biz mi aldık, yoksa Aydın Bey mi?.." diye kendi kendine sormazdı.
Fakire sorarsanız hem yanılıyor, hem de bizi yanıltıyor.
Çünkü vergi cezasından dolayı Fehmi Koru'nun "üzülüyorum" dediği bir yerde, "üzüntünün" kaynağı mesabesindeki bir insan evladının hiçbir şey olmamış gibi neşe içinde olması mümkün değildir.
Dile kolay; vergisi, usulü, borsadaki değer kaybı derken nerden baksan 1 milyar doları aşkın bir bedel var ortada.
Ahmet Hakan'ın kulağına şuncağızları söylemek isterim:
Patronunun neşeli olduğu hususunda şappadak karar verme!
Daha önceki neşeli haliyle mahut fasıl gecesindeki halini iyice karşılaştırmadan kesin hükme varma.
Mesela, Sabah'ın Ciner'den TMSF'ye geçtiğindeki haliyle, fasıl gecesindeki halini adamakıllı kıyasla.
Bu haline tanık değilsen, bir yanında Mesut Yılmaz olduğu halde, oyun havalarına şıkıdım şıkıdım eşlik ettiği görüntüleri havsalana düşür.
Patronun esas neşeli hali budur işte; sakın yanılıp da ofsayda düşme!
"Aydın Bey, her zaman olduğu gibi yine "önemsiz" gibi görünen sorular sorarak "önemli" bilgiler aldı muhataplarından..." şeklinde aktardığın, fasıl gecesinde tebarüz eden özelliği üstüne iyice bir düşün.
Demek ki...
Önemsizmiş gibi olan öldürücü soruyu sorduğu muhatabında, "Nasılsa önemsiz bir soru bu, kaptırıp gideyim..." hissini uyandırma meziyeti var.
Bir düşün bakalım, böyle "nevi şahsına münhasır" başka özelliği var mı?
Acaba duygularını yansıtırken de, "İçi seni, dışı beni yaktı" misali bir yönteme başvurabilir mi?
Yani...
İçi kan ağlıyordur da, dıştan neşeli gözükmeye çalışıyordur!
Olamaz mı?
İmdi, güzel kardeşim, bunca "kıyağın" karşılığında senden küçük bir şey rica ediyorum.
Malum vergi cezasını "ürkütücü bir siyasal düşmanlık" diye nitelendiren Hasan Cemal, patronunuzun kıymetini bilelim sadedinde, "Aydın Doğan'ın o dönemde bazı yüksek komutanların yeni bir 28 Şubat için baskılarına kapalı kapılar arkasında nasıl karşı çıktığını da bilirim..." diyor.
"O dönemde" dediği de, 2003, 2004, 2005 yılları.
Valla "Darbe Günlüğü"ne baktım:
Aydın Bey'in "o dönemde", darbe hazırlıklarına nasıl karşı çıktığından ziyade, nasıl ilişki kurmaya çalıştıklarına dair ifadeler var.
Madem Yeni Şafak'ın Hilton konusundaki manşetini telefon açıp sorabilecek kadar yakınsın Aydın Doğan'a...
Ve, madem fasıllara birlikte gidiyorsunuz...
Bi zahmet şunu da sorsana:
Kapalı kapılar ardında, bazı yüksek komutanlara nasıl posta koymuş!
"1997 yılında ordunun baskısı sonucu istifaya zorlanan İslamcı koalisyonun hükümetine karşı benim medya organlarım savaş verdi..." ifadesi, yabancı mevkute marifeti bir asparagas mı yoksa?
Ne dersin:
Sayın Aydın Doğan darbelere karşı da büsbütün "nevi şahsına münhasır" olmasın!
Salih Tuna/Yeni Şafak