AHMET ALTAN'DAN SERT ELEŞTİRİ; ''AKP YÜZÜNDEN AB'YE GİREMİYORUZ''
Ahmet Altan, Arnavutluk'un AB'ye aday gösterildiğini Türkiye'ye ise kapıların kapandığını iddia etti
Arnavutluk ve Türkiye
Meselenin çok da karmaşık olduğunu sanmıyorum.
Türkiye’deki bütün kavgalar bence basit iki sorunun etrafında dönüyor.
Türkiye’de Avrupa standartlarında bir demokrasi istiyor muyuz, istemiyor muyuz?
Türkiye’nin Avrupa standartlarında bir demokrasiye layık olduğuna inanıyor muyuz, inanmıyor muyuz?
Bu iki soruya verdiğimiz cevaplar bugün siyasi duruşumuzu da belirler.
O standartta bir demokrasi istemiyorsak, Türkiye’yi öyle bir demokrasiye layık görmüyorsak, söylenecek bir şey yok.
Kemalist cumhuriyetin, değişik kisveler altındaki iktidarlar tarafından sürdürülmesine sesimizi çıkarmayız.
Ama o demokrasiyi istiyorsak, ona layık olduğumuzu düşünüyorsak, o demokrasi standartlarına ulaşana kadar mücadele etmek, her iktidarı ve her muhalefeti bu ülkeyi o standarda ulaştırması için zorlamak da boynumuzun borcu.
Buradan da güncel siyasi bir soruya geliriz.
AKP, son yıllardaki uygulamalarıyla Avrupa standardında bir demokrasiyi ülkeye yerleştirecek hamleler yapıyor mu?
Ben uzun zamandır yapmadığını, tam aksine Kemalistleşip otoriterleştiğini düşünüyorum.
Elbette ben yanılabilirim.
Bu konuda daha yetkin bir cevap verecek olan o standardı oluşturan Avrupa Birliği’nin kendisidir.
AB’nin son “ilerleme raporuna” bakarsak, Türkiye’nin o standarttan çok uzak olduğunun söylendiğini görürüz.
En hayati sorunlardan biri olan Kürt meselesinde Avrupa Birliği aynen şöyle diyor:
“Kürt meselesini de çözmeyi hedefleyen 2009’daki demokratik açılım sürdürülmedi. Genel anlamda Kürt sorunuyla ilgili bir çözüm için hiçbir ilerleme kaydedilmedi.”
Avrupa’nın “Kürt meselesine” bakışının ve değerlendirmesinin çok net olduğu görülüyor.
Diğer konularda da öyle.
Uludere, işkenceci polisin terfii, KCK tutuklamaları, basın üstündeki baskı, ordu harcamalarının hâlâ şeffaflaşmaması, Hrant Dink cinayetinin karanlıkta kalması, Alevi açılımının durdurulması, yargı bağımsızlığının sağlanamaması, yerel idarelerin yetkilerinin arttırılmadığı gibi bir de bu yetkilerin tırpanlanması, kamu ihalelerinin hâlâ gerekli şeffaflığa ulaşmaması...
Böyle sayıp gidiyor rapor.
Biz karmakarışık konuşmayı, siyasette “taraftarlığı” fikirden üstün tutmayı, hamaseti, demagojiyi seviyoruz ama bunlardan bir demokrasi çıkmıyor.
Bu ülkede insanların daha özgür, daha zengin, daha eşit yaşayabilmesi için, bu ülkede insanlara insanca yaşama alanı sağlanabilmesi için, devletin baskısının azaltılabilmesi için somut ve net konuşmamız gerektiğine inanıyorum.
Önümüzde somut bir metin var.
AB’nin ilerleme raporundaki eleştiriler üstünden konuşmak hepimizin tavrını netleştirir.
Bu eleştirilere katılıyor musunuz, katılmıyor musunuz?
Katılmıyorsanız, bu eleştirilerin hangilerinin haksız olduğunu düşünüyorsunuz?
Niye bu eleştirileri haksız buluyorsunuz?
Katılıyorsanız, bu eleştirileri gidermek, bu ülkeye Avrupa standardında bir demokrasi getirmek için nasıl bir mücadeleyi öneriyorsunuz?
Bu konularda hiçbir ilerleme kaydetmeyen siyasi iktidara karşı duruşunuz ve tavrınız ne olmalı?
İktidardan demokratik adımlar atmasını talep etmeyi aralıksız sürdürmeli mi yoksa “ama eskiden iyi işler yapmışlardı” deyip bugünkü duruma razı mı olmalı?
Basit ve açık sorular bunlar.
Hiç öyle iştahsız çocuklar gibi lokmayı ağzında büyütüp, lafı dolaştırmaya gerek yok.
Ben bu eleştirilere yüzde yüz katılıyorum.
Avrupa standardında bir demokrasiye layık olduğumuza ve bunu talep etmekten asla vazgeçmemiz gerektiğine inanıyorum.
Başka hiçbir amaç, düşünce, hesap nedeniyle bu hedeften ve bu talepten vazgeçmem.
Askerî vesayeti yıkmayı başarmış bir toplum ve siyasi bir iktidarla, bu hedefe yürüyecek gücümüz olduğuna, bu hedefe yürüdükçe gelişip zenginleşeceğimize, özgürleşeceğimize kaniyim.
Bu yolda yürümeye söz vererek iktidara gelen, arkasına büyük bir toplumsal destek alan AKP’nin küçük hesaplarla bu yoldan sapmasına, ülkeyi kan revan içinde bırakmasına, özgürlükleri kısıtlamasına da gücüm yettiğince karşı çıkarım.
Bu ülkede yaşayan herkesin dininde, dilinde, yaşamında özgür olmasının hepimizin çıkarına olduğunu düşünüyorum.
Eğer birkaç yıl önceye dönüp bakarsanız, bu hedefe doğru yürürken bu ülkenin nasıl umutlu, güvenli, diri olduğunu hatırlarsınız.
Avrupa standardında bir demokrasiden saptığımız, AB’den uzaklaştığımızdan beri ülkede huzursuzluklar bitmiyor.
Mesele AKP’li olmak ya da olmamak meselesi değil.
Mesele demokrasiden yana olup olmamak meselesi.
Kim bu hedefe doğru yürürse elimden geldiğince desteklerim, kim bu hedeften uzaklaşırsa elimden geldiğince eleştiririm.
Herkesten de bu netliği beklemek hakkımızdır.
Arnavutluk’un AB’ye aday olmasının önerildiği bir dönemde, bizim bu standartlardan bunca uzak olmamızdan rahatsız değilseniz hayatınıza demagojilerle, safsatalarla, laf gevelemelerle devam edebilirsiniz.
Demokrasiyi görmek istediğimizde de gidip Arnavutluk’un AB üyeliğine kabul edildiğinde düzenleyeceği şenliğe katılırız.
Ahmet ALTAN / TARAF
Meselenin çok da karmaşık olduğunu sanmıyorum.
Türkiye’deki bütün kavgalar bence basit iki sorunun etrafında dönüyor.
Türkiye’de Avrupa standartlarında bir demokrasi istiyor muyuz, istemiyor muyuz?
Türkiye’nin Avrupa standartlarında bir demokrasiye layık olduğuna inanıyor muyuz, inanmıyor muyuz?
Bu iki soruya verdiğimiz cevaplar bugün siyasi duruşumuzu da belirler.
O standartta bir demokrasi istemiyorsak, Türkiye’yi öyle bir demokrasiye layık görmüyorsak, söylenecek bir şey yok.
Kemalist cumhuriyetin, değişik kisveler altındaki iktidarlar tarafından sürdürülmesine sesimizi çıkarmayız.
Ama o demokrasiyi istiyorsak, ona layık olduğumuzu düşünüyorsak, o demokrasi standartlarına ulaşana kadar mücadele etmek, her iktidarı ve her muhalefeti bu ülkeyi o standarda ulaştırması için zorlamak da boynumuzun borcu.
Buradan da güncel siyasi bir soruya geliriz.
AKP, son yıllardaki uygulamalarıyla Avrupa standardında bir demokrasiyi ülkeye yerleştirecek hamleler yapıyor mu?
Ben uzun zamandır yapmadığını, tam aksine Kemalistleşip otoriterleştiğini düşünüyorum.
Elbette ben yanılabilirim.
Bu konuda daha yetkin bir cevap verecek olan o standardı oluşturan Avrupa Birliği’nin kendisidir.
AB’nin son “ilerleme raporuna” bakarsak, Türkiye’nin o standarttan çok uzak olduğunun söylendiğini görürüz.
En hayati sorunlardan biri olan Kürt meselesinde Avrupa Birliği aynen şöyle diyor:
“Kürt meselesini de çözmeyi hedefleyen 2009’daki demokratik açılım sürdürülmedi. Genel anlamda Kürt sorunuyla ilgili bir çözüm için hiçbir ilerleme kaydedilmedi.”
Avrupa’nın “Kürt meselesine” bakışının ve değerlendirmesinin çok net olduğu görülüyor.
Diğer konularda da öyle.
Uludere, işkenceci polisin terfii, KCK tutuklamaları, basın üstündeki baskı, ordu harcamalarının hâlâ şeffaflaşmaması, Hrant Dink cinayetinin karanlıkta kalması, Alevi açılımının durdurulması, yargı bağımsızlığının sağlanamaması, yerel idarelerin yetkilerinin arttırılmadığı gibi bir de bu yetkilerin tırpanlanması, kamu ihalelerinin hâlâ gerekli şeffaflığa ulaşmaması...
Böyle sayıp gidiyor rapor.
Biz karmakarışık konuşmayı, siyasette “taraftarlığı” fikirden üstün tutmayı, hamaseti, demagojiyi seviyoruz ama bunlardan bir demokrasi çıkmıyor.
Bu ülkede insanların daha özgür, daha zengin, daha eşit yaşayabilmesi için, bu ülkede insanlara insanca yaşama alanı sağlanabilmesi için, devletin baskısının azaltılabilmesi için somut ve net konuşmamız gerektiğine inanıyorum.
Önümüzde somut bir metin var.
AB’nin ilerleme raporundaki eleştiriler üstünden konuşmak hepimizin tavrını netleştirir.
Bu eleştirilere katılıyor musunuz, katılmıyor musunuz?
Katılmıyorsanız, bu eleştirilerin hangilerinin haksız olduğunu düşünüyorsunuz?
Niye bu eleştirileri haksız buluyorsunuz?
Katılıyorsanız, bu eleştirileri gidermek, bu ülkeye Avrupa standardında bir demokrasi getirmek için nasıl bir mücadeleyi öneriyorsunuz?
Bu konularda hiçbir ilerleme kaydetmeyen siyasi iktidara karşı duruşunuz ve tavrınız ne olmalı?
İktidardan demokratik adımlar atmasını talep etmeyi aralıksız sürdürmeli mi yoksa “ama eskiden iyi işler yapmışlardı” deyip bugünkü duruma razı mı olmalı?
Basit ve açık sorular bunlar.
Hiç öyle iştahsız çocuklar gibi lokmayı ağzında büyütüp, lafı dolaştırmaya gerek yok.
Ben bu eleştirilere yüzde yüz katılıyorum.
Avrupa standardında bir demokrasiye layık olduğumuza ve bunu talep etmekten asla vazgeçmemiz gerektiğine inanıyorum.
Başka hiçbir amaç, düşünce, hesap nedeniyle bu hedeften ve bu talepten vazgeçmem.
Askerî vesayeti yıkmayı başarmış bir toplum ve siyasi bir iktidarla, bu hedefe yürüyecek gücümüz olduğuna, bu hedefe yürüdükçe gelişip zenginleşeceğimize, özgürleşeceğimize kaniyim.
Bu yolda yürümeye söz vererek iktidara gelen, arkasına büyük bir toplumsal destek alan AKP’nin küçük hesaplarla bu yoldan sapmasına, ülkeyi kan revan içinde bırakmasına, özgürlükleri kısıtlamasına da gücüm yettiğince karşı çıkarım.
Bu ülkede yaşayan herkesin dininde, dilinde, yaşamında özgür olmasının hepimizin çıkarına olduğunu düşünüyorum.
Eğer birkaç yıl önceye dönüp bakarsanız, bu hedefe doğru yürürken bu ülkenin nasıl umutlu, güvenli, diri olduğunu hatırlarsınız.
Avrupa standardında bir demokrasiden saptığımız, AB’den uzaklaştığımızdan beri ülkede huzursuzluklar bitmiyor.
Mesele AKP’li olmak ya da olmamak meselesi değil.
Mesele demokrasiden yana olup olmamak meselesi.
Kim bu hedefe doğru yürürse elimden geldiğince desteklerim, kim bu hedeften uzaklaşırsa elimden geldiğince eleştiririm.
Herkesten de bu netliği beklemek hakkımızdır.
Arnavutluk’un AB’ye aday olmasının önerildiği bir dönemde, bizim bu standartlardan bunca uzak olmamızdan rahatsız değilseniz hayatınıza demagojilerle, safsatalarla, laf gevelemelerle devam edebilirsiniz.
Demokrasiyi görmek istediğimizde de gidip Arnavutluk’un AB üyeliğine kabul edildiğinde düzenleyeceği şenliğe katılırız.
Ahmet ALTAN / TARAF