AHMET ALTAN BAŞBAKAN'A YÜKLENDİ; "KENDİNİ HUKUKTAN ÜSTÜN GÖRÜYOR"

Herhangi bir ülkede bir başbakanın bir mahkûmun avukatlarıyla görüşemeyeceğine karar verme yetkisi var mıdır?

Kenara koymayalım...

Bazen kısacık bir cümle, bütün ülkedeki temel sorunu ortaya koyabiliyor.

Başbakan Erdoğan, Abdullah Öcalan’la ilgili olarak şöyle diyor:

“Ailesiyle görüşmesinde bir engel yoktur ama avukatlar noktasında onu bir kenara koyun.”

Kenara koyulacakmış.

Herhangi bir ülkede bir başbakanın bir mahkûmun avukatlarıyla görüşemeyeceğine karar verme yetkisi var mıdır?

Hukuka saygılı hiçbir ülkede böyle bir yetkisi yoktur.

Amerika’da, Almanya’da ya da Fransa’da, Obama, Merkel ya da Hollande, “o mahkûm avukatlarıyla görüşemez” diyebilir mi, diyemez.

Böyle bir yetki Suriye’de, Sudan’da, Kuzey Kore’de diktatörlere tanınmıştır belki ama “hukuk sistemiyle” yönetilen hiçbir ülkede mahkûmların kimlerle görüşeceği kararı başbakana ait değildir.

Bizim sistemimizde de başbakanın böyle bir yetkisi yoktur.

Başbakan Erdoğan, hangi hukuki yetkisine dayanarak bir mahkûmun avukatlarıyla görüşemeyeceğine karar verebiliyor?

Abdullah Öcalan kim olursa olsun, suçu ne olursa olsun, bu ülkenin hukuk sistemine göre mahkûm olmuş ve bu ülkenin hukuk sistemine göre hakları bulunan bir mahkûm.

Ne onun ne de başka bir mahkûmun haklarını bir başbakan yasaklayabilir.

Bunu yapmaya tevessül ettiği anda hukuku çiğner.

Öcalan’ın akrabalarıyla ve avukatlarıyla görüşmemesi için bir “disiplin” cezası alması, bu cezanın da bir süresi olması gerekir.

Hapishanedeki hangi davranışından dolayı ve ne kadar süreliğine “tecrit” cezası aldı?

Eğer “tecrit cezası” aldıysa akrabalarıyla nasıl görüşecek?

Eğer “tecrit cezası” almadıysa avukatlarıyla neden görüşemeyecek?

Bizim hukuk sistemimizde bir mahkûmun “akrabalarıyla görüşüp, avukatlarıyla görüşemeyeceğini” söyleyen herhangi bir madde var mı?

Hukukta böyle bir madde olabilir mi?

“Ben bir mahkûmu akrabalarıyla görüştürürüm ama avukatlarıyla görüştürmem” diyen bir başbakan, “ben hukuku tanımam” demiş olur.

Hangi maksatla olursa olsun hukuk ekseninden koptuğunuzda ise sonuç hüsrandır.

Bizim devlet, Kürt meselesini hep hukuk dışında çareler arayarak çözmeye çalıştı, her seferinde de sorun daha büyüdü.

Başbakan’ın bu hukuksuz davranışıyla şimdi daha da büyüyecektir.

Bu akılla bu sorun çözülmez çünkü.

Kürt sorununa ya da herhangi bir soruna hukuk dışında çözüm arayamazsınız.

Hukuk dışına çıkamazsınız.

Bunu daha önce deneyen “askerî vesayetin” generalleri şimdi hapiste.

Onların hukuk dışında çözmeye çalıştığı Kürt sorunu ise Türkiye’nin en büyük, en kanlı sorunu.

Şimdi bu “avukat” meselesinin içyüzünü herkes gibi ben de duydum.

“Avukatların Apo’nun söylediklerini çarpıtmasından ya da Apo’ya PKK’nın mesajlarını götürüp onun muhtemel barışçı açıklamalarını engellemesinden korkuyorlar” söylenenlere göre.

Bu söylenenler doğru mu değil mi, haklı mı haksız mı, ben bunu bilmem.

Ben şunu bilirim, hangi kaygıyla olursa olsun hukukun dışına çıkıp, çözümü bir başbakanın keyfine bıraktınız mı sonuç felaket olur.

Her şeyden önce, hukuk sistemini ciddiye almayan, kendi keyfî kararlarıyla ülkeyi yöneten bir başbakanın bir dahaki adımda ne yapacağını bilemezsiniz.

“İstihbarat geldi” diye Ankara’daki yürüyüşü yasaklamaya kalkıp ortalığı savaş alanına döndüren bir başbakanın, bir dahaki sefere ne yapacağını nereden bilebileceksiniz?

Eğer Başbakan’ın yapacaklarının sınırını “hukuk” çizmeyecekse bu sınır ne olacak?

Bir sınır olacak mı?

Yoksa Başbakan eski zamandaki generaller gibi “hukuktan kopup” kuyruksuz uçurtma gibi keyfîliğin semalarında uçup gidecek mi?

Benim gördüğüm oraya doğru gidiyor.

“Yargıya talimat verdik” açıklamasından sonra şimdi de “Öcalan’ın avukatlarıyla görüşmesini yasakladığını” öğreniyoruz.

Başbakan mahkemelerin yerini almaya başlıyor.

Apo’dan nefret ettiğiniz, PKK’ya öfkelendiğiniz, Kürtlere kızdığınız için “hukuku tanımamaya” başlarsanız, devletin, ülkenin, toplumun gırtlağını kendi ellerinizle kesersiniz.

Devleti yok edersiniz.

Hukuk olmadığında devlet de olmaz çünkü.

Bunlar daha önce yaşandı, Kürt sorunu çözülmedi, aksine büyüdü.

Böyle “avukatlarıyla görüştürmüyorum” türü keyfî kararlarla, “kamuoyu idam istiyor” şantajlarıyla Kürt sorununu çözebileceğini sanmak, bir insanın bu sorunu hiç anlamadığını gösterir.

Erdoğan, Kürt meselesini anlamak istiyorsa, açsın kendi eski konuşmalarını okusun, askerî vesayete karşı çıkarken bu sorunun temelini çok iyi görmüştü.

Koltuğu sağlama aldığına inandığından beri her sorunu “emirlerle ve yasaklarla” çözebileceğini sanıyor.

Toplumsal sorunlar öyle çözülemez, generaller hukuksuzluğun, keyfîliğin daniskasını yaptılar, çözülebildi mi mesele?

Çareyi hukukun dışında görüyorsanız “çaresizsiniz” demektir.

Erdoğan “hukukun ve aklın” sınırlarına geri dönmezse, bu ülkenin yakın geleceğini tehlikeye atar.

Aynı hatayı bir ülke kaç defa yapar, kaç defadan sonra ders alır?

Ders almak için kaç çocuğun daha ölmesi gerekir?

Ahmet ALTAN / TARAF