Adnan Oktar Operasyonu'nda flaş iddia! Kritik görevdeki komutanın "kedicik" kızı tutuklandı!
Oda TV yazarı Müyesser Yıldız, Adnan Oktar operasyonu hakkında ses getirecek iddialar ortaya attı.
İstanbul Mali Suçlar ekipleri tarafından yürütülen Adnan Oktar operasyonunda sıcak gelişmeler yaşanmaya devam ediyor.
Son olarak Oktar ve ekibine yönelik yürütülen soruşturma kapsamında 250 müştekinin verdiği ifade doğrultusunda "sır" olarak adlandırılan üç intihar olayı incelemeye alındı.
Öte yandan, Oda TV yazarı Müyesser Yıldız'dan bugün çok konuşulacak bir iddia geldi.
Yıldız, kritik görevdeki bir komutanın kızının da operasyonda gözaltına alındığını yazdı.
O komutanla konuşan Müyesser Yıldız, "kedicik" olan kızını örgütten kurtarmaya çabalayan babanın hikayesini paylaştı.
İşte Oda TV'den Müyesser Yıldız'ın o yazısı;
Bu örnek: Çocuğunu Oktar'a kaptıran zengin bir aile değil, üst düzey bir komutan... Tabii ki, malûm baskı, korku, şantaj, güvenlik endişelerinden dolayı maalesef baba ve kızın ismini veremiyoruz.
Olay şu;
Baba Harp Akademilerinden başarıyla mezun olur. Birçok görevde çalışır. 2000'li yıllarda yurtdışında ataşelik yapar. Kızı, üniversiteyi orada okur. Türkiye'ye dönünce denklik sorunu yaşanır. Yabancı dili mükemmeldir. Önce Ankara'da önemli bir fakülteye gider. Daha sonra yabancı dili bozulmasın diye İstanbul'daki önemli bir üniversiteye geçer. Aile bu sırada başka bir ildedir. Terfisi hep geciktirilen baba, nihayet terfi eder ve Karargâhta önemli bir göreve getirilir.
Balyoz, Ergenekon, casusluk kumpasların tam gaz sürdüğü bir dönemdir. Baba daha o önemli göreve gelmeden, “FETÖ” hesaplarından ona da taarruz başlar. Sadece kendisi değil, eşi ve kızı da örgütün radarındadır. Baba, sözkonusu saldırılarla ilgili olarak iki kez Savcılığa gider, ama hiçbir soruşturma yapılmaz.
Bu arada kızın, ailesine davranışları yavaş yavaş değişmeye başlar. En son 2009 yılında baba ocağına gelir. Aile, kızın Adnan Oktar'ın eline düştüğünü 1 yıl sonra öğrenir.
Ana-baba birkaç kez onu ziyaret eder. Ancak yanında her daim iki kız vardır. Kızlarının tuvalete giderken bile yalnız bırakılmadığını görürler. Bir seferinde anne dayanamayıp, “Kızımla özel şeyler konuşacağım. Bizi yalnız bırakın” dediği halde gitmezler. Kız da, “Onlardan gizlim saklım yok” karşılığını verir.
Son görüşmeleri bu olur. Kız, bir daha ana-babasını kendi evine de kabul etmez.
Babanın görevinin ilk yılında ilginç bir şekilde “FETÖ hesaplarından” hemen hiç taarruz olmamışken, kızıyla görüşmelerinden sonra saldırılar yeniden başlar.
Komutan babanın “FETÖ”cülerin gönderdiği ve o dönemki TSK yönetiminin “itibar” ettiği CD'ler üzerinden işlem yapılmasına karşı çıktığını, ayrıca o dönem birlikte çalıştığı isimlerin tamamının bugün “FETÖ”den tutuklu olduğunu belirtip, devam edelim.
Sadece kendisinin değil, neredeyse tüm sülalesinin dinlendiği öğrenir ve daha fazla dayanamayacağını hissedip, TSK'dan ayrılmaya karar verir.
Sadece bir komutanı, “Gitme, mücadele et” der. O da, “Mücadele edecek bir şey yok. Etrafımız sarıldı” karşılığını verip, sessiz sedasız emekli olur.
Emekli olmasıyla birlikte hakkındaki yayınlar bıçak gibi kesilir.
2 yıl sonra kumpas davalardan birisiyle ilgili ifadeye çağrılır. “Fişleme” yaptığı iddiasıyla tutuksuz yargılanır.
“Demek bunlar benim istifa edeceğimi hesap etmemiş, ileriye yönelik hazırlık yapmış” diye düşünür.
Kumpaslar dönemindeki bu “FETÖ-Adnan Oktar” paralelliğine ne demeli?
Bir de İzmir Casusluk kumpasında küçücük kızı üzerinden hedef alınan ve istifa eden Donanma Komutanı Nusret Güner'in olayına ne kadar benziyor, değil mi?
CEZAEVİNDEKİ DURUM... BABANIN DEVLETTEN BEKLENTİLERİ
Babaya, kızın örgüte nasıl kapıldığını sorduk. Şunları söyledi:
“Çok çalışkan, yabancı dili çok iyi. Alıcı kuşlar, şahinler, atmacalar güvercin sürüsü içindeki en alımlı ve en iye takla atan güvercini vurur, avlarlar. Nasıl girdi çözemedik. Sadece avukatına anlattığı kadarını biliyoruz; 2006'da erkek arkadaşından ayrılıyor, bunalıma giriyor. Biraz inançlı da olduğu için bunlara bulaşıyor.”
Bugüne gelirsek; Kız hapiste, aile onu kurtarmak için çırpınıyor.
İlk ziyaretlerinde kız, itirafçı olma ve etkin pişmanlıktan yararlanma niyetindeymiş.
Ancak ikinci ziyarette onu daha bir dirençli görmüşler. Çünkü bu arada örgüt, bazı avukatların ismini vermiş ve kız da ailenin değil, örgütün önerdiği avukattan yana tavır koymuş. Dahası, birileri ailenin avukatını hem tehdit etmiş, hem de 300 bin lira para teklifinde bulunmuş. Başka bazı avukatlara da, “Bu davayla ilgili dosya almayın” tehditleri gidiyormuş.
Baba, “Pervasızlığa, güce bakın” diyerek, başka bazı detaylar daha anlattı. Şimdilik sadece şu kadarını kayda geçirelim; “FETÖ”den sonra Adnan Hoca borsası açılıyor gibi, aman dikkat!
Aile, kendi imkanlarıyla kızı kurtarmaya çalışıyor, ama devletten beklentileri de var. Emekli komutan babanın tespitleri ve buna ilişkin önerileri şöyle:
“Yıllardır kızımız için çok çaba sarf ettik. İşin peşine düşüp, yerle yeksan olan aileleri, tüm servetini, çocuklarını bu örgüte kaptıranları gördük. Bu tehdidi, hem için hem dış güçler destekledi. Bugün operasyon yapılıyor, ama kızlarda ilk şaşkınlık geçti, 'Avukat göndermeyin' diyorlar. Örgütün avukatlarından tutmayan sadece 7-8 aile var. Adnan Oktar'ın 2 aya kadar çıkacağı propagandası yapılıyor. Öte yandan kızlara önemine göre, 'itirafçı olmayın, konuşmayın' diye 50 ila 500 bin lira arasında para teklifi yapıldığını duyuyoruz. Kızlar ayrı hapishanelerde, ama yine 10'arlı gruplar halinde kalıyorlar. Böylece örgüt çalışmaya devam ediyor. Bir baba olarak bunu istemek çok zor, ama kızım gerekirse tecritte tutulsun, kesinlikle onlarla birlikte olmasın. Bir başka konu, kızımın kanında da lityum çıktı. Kızların haftada bir periyodik kan tahlili yapılsın. Çünkü lityum hapının bir şekilde içeri sokulmasından ve verilmesinden endişe ediyoruz. Hapın etkisi çabuk geçtiği için kan tahlili de yetmez, gerekirse kızların saç tellerinden numune alınarak, detaylı analiz yapılsın. Eğer Adnan Oktar örgütünün belini kırmak istiyorlarsa, bu kızların korkmamasının sağlanması lâzım.”
Adnan Oktar operasyonunda neler oluyor, işte canlı ve somut bir örnek.
Biliyoruz ki, “FETÖ” operasyonlarında pek çok hata yapıldı. Bari burada hata olmaması için bu babaya kulak vermek gerekmiyor mu?
Son olarak Oktar ve ekibine yönelik yürütülen soruşturma kapsamında 250 müştekinin verdiği ifade doğrultusunda "sır" olarak adlandırılan üç intihar olayı incelemeye alındı.
Öte yandan, Oda TV yazarı Müyesser Yıldız'dan bugün çok konuşulacak bir iddia geldi.
Yıldız, kritik görevdeki bir komutanın kızının da operasyonda gözaltına alındığını yazdı.
O komutanla konuşan Müyesser Yıldız, "kedicik" olan kızını örgütten kurtarmaya çabalayan babanın hikayesini paylaştı.
İşte Oda TV'den Müyesser Yıldız'ın o yazısı;
Bu örnek: Çocuğunu Oktar'a kaptıran zengin bir aile değil, üst düzey bir komutan... Tabii ki, malûm baskı, korku, şantaj, güvenlik endişelerinden dolayı maalesef baba ve kızın ismini veremiyoruz.
Olay şu;
Baba Harp Akademilerinden başarıyla mezun olur. Birçok görevde çalışır. 2000'li yıllarda yurtdışında ataşelik yapar. Kızı, üniversiteyi orada okur. Türkiye'ye dönünce denklik sorunu yaşanır. Yabancı dili mükemmeldir. Önce Ankara'da önemli bir fakülteye gider. Daha sonra yabancı dili bozulmasın diye İstanbul'daki önemli bir üniversiteye geçer. Aile bu sırada başka bir ildedir. Terfisi hep geciktirilen baba, nihayet terfi eder ve Karargâhta önemli bir göreve getirilir.
Balyoz, Ergenekon, casusluk kumpasların tam gaz sürdüğü bir dönemdir. Baba daha o önemli göreve gelmeden, “FETÖ” hesaplarından ona da taarruz başlar. Sadece kendisi değil, eşi ve kızı da örgütün radarındadır. Baba, sözkonusu saldırılarla ilgili olarak iki kez Savcılığa gider, ama hiçbir soruşturma yapılmaz.
Bu arada kızın, ailesine davranışları yavaş yavaş değişmeye başlar. En son 2009 yılında baba ocağına gelir. Aile, kızın Adnan Oktar'ın eline düştüğünü 1 yıl sonra öğrenir.
Ana-baba birkaç kez onu ziyaret eder. Ancak yanında her daim iki kız vardır. Kızlarının tuvalete giderken bile yalnız bırakılmadığını görürler. Bir seferinde anne dayanamayıp, “Kızımla özel şeyler konuşacağım. Bizi yalnız bırakın” dediği halde gitmezler. Kız da, “Onlardan gizlim saklım yok” karşılığını verir.
Son görüşmeleri bu olur. Kız, bir daha ana-babasını kendi evine de kabul etmez.
Babanın görevinin ilk yılında ilginç bir şekilde “FETÖ hesaplarından” hemen hiç taarruz olmamışken, kızıyla görüşmelerinden sonra saldırılar yeniden başlar.
Komutan babanın “FETÖ”cülerin gönderdiği ve o dönemki TSK yönetiminin “itibar” ettiği CD'ler üzerinden işlem yapılmasına karşı çıktığını, ayrıca o dönem birlikte çalıştığı isimlerin tamamının bugün “FETÖ”den tutuklu olduğunu belirtip, devam edelim.
Sadece kendisinin değil, neredeyse tüm sülalesinin dinlendiği öğrenir ve daha fazla dayanamayacağını hissedip, TSK'dan ayrılmaya karar verir.
Sadece bir komutanı, “Gitme, mücadele et” der. O da, “Mücadele edecek bir şey yok. Etrafımız sarıldı” karşılığını verip, sessiz sedasız emekli olur.
Emekli olmasıyla birlikte hakkındaki yayınlar bıçak gibi kesilir.
2 yıl sonra kumpas davalardan birisiyle ilgili ifadeye çağrılır. “Fişleme” yaptığı iddiasıyla tutuksuz yargılanır.
“Demek bunlar benim istifa edeceğimi hesap etmemiş, ileriye yönelik hazırlık yapmış” diye düşünür.
Kumpaslar dönemindeki bu “FETÖ-Adnan Oktar” paralelliğine ne demeli?
Bir de İzmir Casusluk kumpasında küçücük kızı üzerinden hedef alınan ve istifa eden Donanma Komutanı Nusret Güner'in olayına ne kadar benziyor, değil mi?
CEZAEVİNDEKİ DURUM... BABANIN DEVLETTEN BEKLENTİLERİ
Babaya, kızın örgüte nasıl kapıldığını sorduk. Şunları söyledi:
“Çok çalışkan, yabancı dili çok iyi. Alıcı kuşlar, şahinler, atmacalar güvercin sürüsü içindeki en alımlı ve en iye takla atan güvercini vurur, avlarlar. Nasıl girdi çözemedik. Sadece avukatına anlattığı kadarını biliyoruz; 2006'da erkek arkadaşından ayrılıyor, bunalıma giriyor. Biraz inançlı da olduğu için bunlara bulaşıyor.”
Bugüne gelirsek; Kız hapiste, aile onu kurtarmak için çırpınıyor.
İlk ziyaretlerinde kız, itirafçı olma ve etkin pişmanlıktan yararlanma niyetindeymiş.
Ancak ikinci ziyarette onu daha bir dirençli görmüşler. Çünkü bu arada örgüt, bazı avukatların ismini vermiş ve kız da ailenin değil, örgütün önerdiği avukattan yana tavır koymuş. Dahası, birileri ailenin avukatını hem tehdit etmiş, hem de 300 bin lira para teklifinde bulunmuş. Başka bazı avukatlara da, “Bu davayla ilgili dosya almayın” tehditleri gidiyormuş.
Baba, “Pervasızlığa, güce bakın” diyerek, başka bazı detaylar daha anlattı. Şimdilik sadece şu kadarını kayda geçirelim; “FETÖ”den sonra Adnan Hoca borsası açılıyor gibi, aman dikkat!
Aile, kendi imkanlarıyla kızı kurtarmaya çalışıyor, ama devletten beklentileri de var. Emekli komutan babanın tespitleri ve buna ilişkin önerileri şöyle:
“Yıllardır kızımız için çok çaba sarf ettik. İşin peşine düşüp, yerle yeksan olan aileleri, tüm servetini, çocuklarını bu örgüte kaptıranları gördük. Bu tehdidi, hem için hem dış güçler destekledi. Bugün operasyon yapılıyor, ama kızlarda ilk şaşkınlık geçti, 'Avukat göndermeyin' diyorlar. Örgütün avukatlarından tutmayan sadece 7-8 aile var. Adnan Oktar'ın 2 aya kadar çıkacağı propagandası yapılıyor. Öte yandan kızlara önemine göre, 'itirafçı olmayın, konuşmayın' diye 50 ila 500 bin lira arasında para teklifi yapıldığını duyuyoruz. Kızlar ayrı hapishanelerde, ama yine 10'arlı gruplar halinde kalıyorlar. Böylece örgüt çalışmaya devam ediyor. Bir baba olarak bunu istemek çok zor, ama kızım gerekirse tecritte tutulsun, kesinlikle onlarla birlikte olmasın. Bir başka konu, kızımın kanında da lityum çıktı. Kızların haftada bir periyodik kan tahlili yapılsın. Çünkü lityum hapının bir şekilde içeri sokulmasından ve verilmesinden endişe ediyoruz. Hapın etkisi çabuk geçtiği için kan tahlili de yetmez, gerekirse kızların saç tellerinden numune alınarak, detaylı analiz yapılsın. Eğer Adnan Oktar örgütünün belini kırmak istiyorlarsa, bu kızların korkmamasının sağlanması lâzım.”
Adnan Oktar operasyonunda neler oluyor, işte canlı ve somut bir örnek.
Biliyoruz ki, “FETÖ” operasyonlarında pek çok hata yapıldı. Bari burada hata olmaması için bu babaya kulak vermek gerekmiyor mu?