ADINI İNGİLİZCE YAZIYORUM ÇÜNKÜ AHMET ERTEGUN AMERİKALI GİBİ YAŞADI!.. BİR TEK TÜRK'ÜN ELİNDEN TUTMADI!..

Ecevit öldükten sonra hakkında ağır bir yazı yazan Hıncal Uluç aynı şeyi Ahmet Ertegün'ün ardından yaptı: Amerika'da Gazetelerdeki fotoğraflara baktım. Arkasından ağlayanlar üç beş Amerikalıydı. Türk milleti ne gelişiyle ne de ölümüyle ilgilenmedi

A Low Profile Turk.. Ahmet Ertegun!..

Yazının başlığı İngilizce.. Ertegün adını da öyle yazdım.. Ertegun olarak yaşadı çünkü..
Neden İngilizce?.. Biraz satirizm var, itiraf ederim.. Ama bu "Low Profile" lafının tam karşılığı da Türkçemizde pek yok.. Anlatmak gerek..
Vahşi Batı'nın yazılmamış kurallarından biridir.. En ünlü kovboy romanları yazarı Louis L'Amour romanlarında yazdı gerçi..
"Hattı balada yürümeyeceksin.."
Hattı bala su kesimi çizgisidir, tepelerde.. Buraya yağan yağmur iki tarafa da akar. Bu hattın az sağına, az soluna düşen damlalar tek yönde inerler artık.
Hattı balada yürüdün mü, arkanda fon gökyüzü olduğu için kabak gibi görülür, harika bir hedef olursun. Oysa az aşağıda yürürsen, arkanda, kaya, toprak vardır, görülmen, seçilmen, nişan alınman, hedef olman zorlaşır.. Low Profile olursun yani..
Amerika'ya defalarca gittim geldim.. Her defasında da ayni soruya yanıt aradım..
Bu ülkede niye bu kadar güçlü, Ermeni, Rum, Yahudi lobisi var da (Dün Mehmet Barlas, lobi ile diasporayı ve farklarını anlatmış, meraklısına) Türk lobisi yok?..
Amerika'da çok Türk var.. Çok da güçlü Türkler varken üstelik..
Gide gele gördüm ki..
Yok.. Çünkü oradaki Türklerin pek çoğu, Low Profile Türkler.. Yani Türk oldukları bilinmesin.. Öne çıkmasınlar.. Ne oradaki Türkleri destekleyen eylem ve söylemlerin içinde bulunurlar, ne Türkiye için, Amerikan ilgilileri üzerine lobi oluştururlar..
Neden?.
Bir.. Özellikle Asala'nın hızlı dönemlerinde, 80'li yıllarda korkuyorlardı. Can korkusu..
İki.. Ekonomik ve sosyal.. Bir Amerikalı olarak davrandıklarında, çevreye daha uyumlu olacaklarını, daha kolay yükselip, daha fazla kazanacaklarını düşünüyorlardı. Türk olduklarının bilinmesi engelleyici olabilirdi.
Bu yüzden Türkler, mesela Yahudiler, mesela Çinliler, İtalyanlar gibi mahalleler oluşturmadılar.. Türk derneklerinde, buluşma yerlerinde görünmediler. Aktif olmadılar. Hemen hepsi çok iyi yetiştirilmiş, beyin göçü denen guruptan oldukları için, Avrupa'daki vasıfsız işçiler gibi dayanışmaya da ihtiyaçları yoktu. Amerikanlaştıkları ölçüde hayatları kolaylaşacak, güçlü Ermeni, Rum ve Yahudi lobilerinin dikkatini çekmedikleri sürece iyi de kazanacaklardı. Birbirlerinden uzak, hatta görüşmez yaşamayı tercih ettiler.
Bunu bir kenara yazın..





Bir Noel öncesi, Amerika'da tüm hediyelik eşya dükkânlarında taş parçaları satılıyordu..
Bildiğimiz taş.. "Pet rock" denmişti adına.. "Pet" evde beslenen hayvan.. Şimdi evde hayvan yerine, bu taşları beslerseniz, ne veteriner derdi var, ne etrafı kirletir, ne de mama ister.. Milyar dolarlık sattılar bu aptal taşları.. Pet Rock, Amerika'da reklamın gücünü gösterir.
Bir kentte belediye başkanı televizyona çıktı..
"Piyasada plastik şişeler içinde satın aldığınız su, evinizde muslukta akan sudur. Ayni kaynaktan.. Yüzde 100 de sağlıklıdır. Paranızı boşa harcamayın" dedi.
O kentte o yıl 6 milyon dolarlık şişe suyu satıldı, bile bile..
O sular, Amerika'da reklamın gücünü gösterir.
Bunu da demin kenara yazdığınızın altına yazın..





Ahmet Ertegün, Amerika'da müzik dünyasının kralıydı, çeyrek asırdan fazla..
Plak piyasasında bir numaraydı. Kontrolündeki radyo sayısızdı. Arif Mardin'le beraber istedikleri herkesi meşhur ettiler..
Bir, tek bir Türk'ün elinden tutmadılar.. Tek bir Türk'ün plağını yapmadılar.. Onu Amerika'da turnelere çıkarıp, plağını yü