"ADANA'DA BİR GEZİDE TANIDIM ONU!..." TÜRBANLI YAZAR ELİF ÇAKIR'IN TECAVÜZCÜ HOCAYLA NE İŞİ VARDI?... İŞTE ÇAKIR'IN KALEMİNDEN DELİ YÜCEL'İN HİKAYESİ!......

"Rahminde cin var çıkarmam gerek" diyerek tecavüz eden Adanalı türbe bekcisi meczup Yücel Uğur Kılıçyaldır'ı yakından tanıma fırsatı bulan türbanlı yazar Elif Çakır bakın neler diyor!...

Kapıdan girişte, şifa niyetine ya da dileklerin kabul olması için dağıtılmak üzere satılan birkaç kesme şeker paketi...

İçerideki sandukanın etrafında dönüp durduktan sonra, şifa niyetine gelenlerin sırtlarına attığı okkalı şamarlar...

Kendisine meczup süsü vermeye çalışmış dilenci kılıklı bir adam, avazı çıktığı kadar bağırıyor...

Gelinliği ile gelenler...

Kocası evine gelmediği için su okutmaya gelenler...

Adana´daki Çobandede Türbesi ve birkaç gündür "cinsel taciz" haberleriyle medyada yer alan Yücel Küçükyaldır´dan bahsediyorum.

İki yıl öncesinde "doğa yürüyüşü" basın daveti üzerine Adana´ya yaptığım gezide tanıdım bu garip adamı.

O zaman da bizleri kandırmaya çalışmıştı; "ben Yılmaz Güney´in arkadaşıyım, birlikte ava giderdik" diye. Önce inandık. Konuşkan, hoş sohbet biri.

Adana´ya davet eden "basın danışmanı" arkadaşımız aldı bizi onun evine götürdü.. Dilenci kılıklı bu adamın aslında bir emekli ilkokul öğretmeni olduğunu öğrenince davetini kabul etmiştim.

Evine girdiğimizde "iyi şeker satmış şifa niyetine" oldu.

Seyhan Nehri kıyısındaki muhteşem evini görünce yeni bir şaşkınlık yaşamıştım. Bir öğretmenin böylesine lüks bir evinin olması şaşırtıcı gelmişti. Orta ebatta bir daire büyüklüğündeki salonunda serili postlara ve duvarlardaki boynuzlara bakınca burası bir avcılık derneği falan zannedilebilirdi.

İyi bir avcı olduğunu ve Adana´da "Deli Yücel" lakabıyla tanındığı öğrendiğimiz bu sonradan olma türbe bekçisi, kısa bir aradan sonra adeta defile ya da sunum yapar gibi elinde her defasında koleksiyonundaki bir başka tüfekle gidip gelmeye başladı salona...

Dahası...

Türbede şifa niyetine ezberliği tilavetten yoksun birkaç ayetin dışında hiçbir şey bilmediğini öğrendiğimiz Deli Yücel, en sonunda elinde uduyla karşımıza çıkıp kısa bir konser de verdi.

Süleyman Demirel´in başbakan olduğu yıllarda Adana´ya ziyaretinde Demirel´i Mercedes´ine bindirerek şehri gezdirdiği fotoğraflarına dair birçok hikaye anlattı..

Daha fazla tahammül edemeyerek ayrıldık oradan iki arkadaş...

Bu adam nedir?

Haydi diyelim ki Diyanet, müftülük bu adamı görmüyor...

Ya Adana Belediyesi...

Daha o zamanlarda anlatılan adliyeye intikal etmiş dolandırıcılık davalarından haberiniz yok muydu yoksa...

Uydurulmuş bir hikayenin (Çoban Dede) üstüne yapılan uyduruk bir türbede (orada öyle bir mezar yok), uyduruk (Kuran okumayı bilmeyen) bir türbe görevlisi... Kendi kafasından gelip türbeye yerleşiyor ve millete `üflemeye´ başlıyor.

Bu türbelerden kimlerin sorumlu olduğunu bilmiyorum ama Adana´da büyük bir sorumsuzluk örneği yaşandığını iyi biliyorum.

Ama bu suç "Deli Yücel"in değil...

Buraya uyduruk bir türbe yapıp etrafını düzenleyerek halkı oraya yönlendirenlerde değil midir asıl suç...

Aslında bütün türbeler için de geçerli bu. Diyanet İşleri Başkanlığı zaman zaman uyarıyor ama türbelerde olan biteni de izlemekle yetiniyor.

Telli Babalar, Oruç Babalar.. Her taraf türbe dolu...

Bilecik´te Şeyh Edebalı´nın türbesine yolum düştüğünde, orada da ağaçların çaputlarla dolu olduğunu görmüştüm. Hatta çaputlardan ayrı, dallar arasında iplerden bir beşik kurulup içine mısır koçanı konulduğunu gördüğümde ise şoke olmuştum.

Arapları herkes yeri geldiğinde eleştiriyor, Türk İslamı´nın farklılığından söz ediyor ama, Medine´de Hazr