Dilipak'tan Ulusal Kanal sunucusuna tepki: Şeytanla anlaşmanız mı var?
Yeni Akit yazarı Abdurrahman Dilipak, kendisinin yazısını canlı yayında okuyan Ulusal Kanal sunucusunun "özeleştirileri" ön plana çıkardığını ve ulusalcılara yönelik eleştirileri ise kabul etmediğini görünce yazısında sunucuya cevap verdi.
Sık sık köşesinde İslamcıların yaklaşımlarını eleştiren Abdurrahman Dilipak'ın yine özeleştiri minvalindeki bir yazısı Ulusal Kanal'da canlı yayında okundu.
Yazıyı okuyan sunucunun İslamcılara olan eleştirileri öne çıkarmasının ardından ulusalcılara yapılan eleştiriler karşısındaki savunmacı tutumu Dilipak'ın yazısına konu oldu.
Dilipak, "ulusalcılar yanlış yapmaz" yaklaşımına cevap verdi ve "şeytanla anlaşma mı yaptınız?" diye sordu.
İşte Abdurrahman Dilipak'ın o yazısı:
Kimsenin liderine, örgütüne, şeyhine bir şey demeyeceksin, dersen sana demediklerini bırakmazlar. Öte yandan; onların yanında başkasına ne dersen de.
Allah’ın emrine uymazsan haram, Resulün sünnetine uymazsan mekruh onlar gibi düşünmezsen dinden çıkarsın, ya da hain olursun. Onların yanılmaz kutsal, la yüs’el, sözleri tartışılmaz liderleri, örgütleri, şeyhleri, kanaat önderleri, ideolojileri vardır. Onlar ne derse desinler doğru söylemektedirler. Onları her sustuklarında alkışlamanız gerek. İcabında, “Öl de ölelim, vur de vuralım, emret komutanım” demelisiniz.
Bu anlamda mesela Demirel, “Bana filan topluluk adam öldürüyor dedirtemezsiniz” demişti. İşte o hesap.
Ben zaman zaman “İnni küntü minezzalimiyn” diye bazı şeyler yazıyorum ya. “Dinle ey nefsim” diye özeleştiri yapıyor, bu yanlışlardan uzaklaşmamız gerektiği yoksa acıklı bir azabın bizi yakalayacağı uyarısında bulunuyorum.
Kimsenin masum olmadığını, Şeytanın, Peygamber çocuklarının bile başına musallat olduğunu, bazan onları yoldan çıkardığını, ama aynı zamanda Firavun’un sarayında Musa’lar olabileceğini hatırlatıyorum ya, bu eleştiri bizim solcuları mest ediyor.
Her Müslümanım diyen masum değil diyorum. “Vay o namaz kılanların haline ki..” diye başlayan ayeti hatırlatıyorum, “iman ettim demekle yakamızın bırakılıverilmeyeceğini” söylüyorum. İslam tarihinde birçok güzellikle yanında büyük yanılgılar, çelişkiler yaşandığını da hatırlatıyorum.
Geçen gün Ulusal Kanal’da bir sunucu benim yazımı okuyor. “Bak Dilipak da gericilerin iç yüzünü nasıl anlatıyor” diye okurken, “bu haksızlıklar her yerde var, sağı-solu, milliyetçisi, liberali ulusalcısı yok” diye bir cümle var orada. Onu da okudu. “Bak bu olmadı işte” diye başladı. “Ulusalcıların hiç kimseye haksızlık yapmadığını, asla hiçbir ulusalcının bu işlerde payı olmadığını, olamayacağını anlattı. Uzun uzun bir ulusalcı güzellemesi yaptı.
Ulusalcılar insan değil mi! İnsan hata yapar. Şeytan, Peygamber eşlerine, çocuklarına musallat olabiliyor, onları yoldan çıkarabiliyor, ama ulusalcılara hiç ilişmiyor, sahi nasıl oluyor bu iş. Şeytanla anlaşmanız mı var, size ilişmemesi konusunda :) “Bana ulusalcılar yanlış yapıyor dedirtemezsiniz” diyor adeta. Aynen Demirel gibi.
Ben diyorum ki, “Müslümanlar yanlış yapmamalı”. “Yanlış yapmaz” demiyorum. Siz de “ulusalcılar yanlış yapmamalı” deyin, tamam bu erdemli bir duruştur. “Yanlış yapmaz” derseniz, doğru söylemiş olmazsınız.
Memleketimizde birçok kişi de bu kafada. Onlara liderin, şeyhin yanlış yapabilir dedirtemezsiniz. Onlar “Masum”durlar. Ve tabii eleştirilmez, sorgulanamaz da.
Bu sunucu zat, beni, kendi kardeşlerimi de eleştirdiğim için aslında bir bakıma kutluyor. Bunu erdemli bir duruş olarak görüyor ama, nasıl oluyorsa iş kendi grubuna gelince bu erdemli duruşu göstermiyor. İşte asıl sorun da burada gizli ve bu sorun her kesimde var.
Yazının başlığına dönelim, şarkı sözünde ne diyordu: “Ben güzele güzel demem, güzel benim olmayınca”. Zaten ben seçmişsem o güzeldir. Mantık bu. Bu çok “ben merkezci” bir bakış.
Narsizm diye bir şey var. Bu kendini beğenmek, bencillik’ten öte kendini kutsamak gibi bir şey. Burada sadece kendinden ibaret bir “ben” değil, onun içinde bulunduğu her yapı ona göre kutsaldır, hata yapmaz ve eleştirilemez. Bu din, mezhep, tarikat, örgüt, ulus, lider hatta futbol takımı bile olabilir. Kendine tapınmak gibi bir şey! Irkçılık da bunun bir çeşidi. Bugün siyasette de bir “sosyal narsizm“ yaşanıyor.
Birilerini ne kadar yüceltiyorsanız aynı zamanda ötekini o kadar aşağılıyorsunuz demektir. Bu kadın erkek ayırımcılığında da kendini gösterir. Bu durum aynı zamanda, kendini zayıflatan, kendine karşı tehdit olarak, rakip olduğu herkese, her şeye karşı düşmanlığa, hatta sadizme dönüşebilir. Bu grubtakiler kendi nefislerini terbiye etmek yerine, başkalarını terbiye etmeye kalkarlar. Zaten Tanrı kıralların İlahlık ve Rablik iddiaları da böyle bir şey. Kendi ideolojilerini dinleştirenler, “Tek adamcılık” tam da böyle bir şey.
Onlar güzele “güzel” demezler, güzel kendilerine aid değilse.