ABD’nin çıkarlarına hizmet eden iki isim: Fethullah Gülen ve Mücahid Ören

Sözcü yazarı Aytunç Erkin yazısında, Türkiye gazetesinin de sahibi olan Işıkçılar cemaatinin lideri Enver Ören’in oğlu Mücahit Ören’in ABD vatandaşı olmasını ve FETÖ elebaşı Fethullah Gülen ABD ile ilişkilerini ele aldı.

Sözcü gazetesi yazarı Aytunç Erkin, “Hem ABD vatandaşı hem de cemaat lideri” başlıklı bir yazı kaleme aldı. Erkin yazısında, Türkiye gazetesinin de sahibi olan Işıkçılar cemaatinin lideri Enver Ören’in oğlu Mücahit Ören’in ABD vatandaşı olmasını ve FETÖ elebaşı Fethullah Gülen ABD ile ilişkilerini ele aldı.

“İADE KORKUSUNDAN DA KURTULMUŞ OLDU”

Erkin, yazısında şu ifadeleri kullandı:

“İlk önce ABD vatandaşlık yeminini yazalım: ‘Burada, önünüzde, şimdiye kadar tabiiyetinde bulunduğum her türlü devlet tabiiyeti ve egemenliğini reddettiğime; bundan böyle ABD Anayasası'nı ve yasalarını iç ve dış düşmanlara karşı savunacağıma; ABD'ye bağlılık ve sadakat göstereceğime; kanunun gerektirdiği hallerde ABD ordusuna hizmet vereceğime; kanunun gerektirdiği durumda sivil yönetim altında ulusal önemi olan işlerde çalışacağıma ve bu yükümlülükleri özgür bir şekilde, akıl sağlığım yerinde ve samimi olarak üstleneceğime yemin ederim. Tanrı yardımcım olsun.’

Hürriyet Gazetesi 16 Haziran 2001’de ‘Kurtaran Yemin’ manşetini atmış ve Işıkçılar cemaati lider Enver Ören’in oğlu için ‘Mücahit Ören artık Amerikalı’demişti. Washington muhabiri Kasım Cindemir’in haberi şöyleydi: ‘İhlas Finans Yönetim Kurulu Başkanı ve Holding Genel Müdürü olan Mücahit Ören, İhlas Finans kuruluşunun Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu (BDDK) tarafından kapatılmasından hemen önce Amerika Birleşik Devletleri’ne kaçmıştı. ‘İslami bankacılık’ sloganıyla faaliyet gösteren kurumda 600 trilyon lirası bulunan 200 bin yatırımcı Ören’in yolunu gözlüyordu. Mücahit Ören ise ABD vatandaşı olmakla, iade korkusundan da kurtulmuş oldu.’"



BAYRAK GÜNÜNDE ABD MARŞIYLA YEMİN

Erkin, törende yaşananları ise şöyle aktardı:

“Tören, ABD Bayrak Günü'nde, ülkenin ilk Başkanı George Washington'un yaşadığı evin bahçesinde gerçekleştirilmiş. Cindemir’in haberine göre, Bayrak Günü'ndeki yemin töreni sırasında bando tarafından ulusal marşlar çalındı ve ABD Milli Marşı okundu. Ahmet Mücahit Ören ile birlikte “artık resmen Amerikalı” olanlar arasında 3 İranlı, 5 Hintli, 2 Pakistanlı, 1 Bangladeşli, 1 Suudi Arabistanlı, 1 Kuveytli, 1 Faslı ve Ahmet Demirtaş adında bir başka Türk de yer aldı. Tören, ABD Göçmenlik ve Vatandaşlık Dairesi (INS) ile "The Mount Vernon Ladies Association" tarafından düzenlendi. INS Bölge Direktörü Warren A. Lewis tarafından yeni vatandaşlara ellerini kaldırıp toplu yemin ettirildi ve yeminden sonra imzalarını taşıyan vatandaşlık belgelerini aldılar.”

“İKİSİ DE ABD’NİN ÇIKARLARI İÇİN HAREKET EDİYOR”

Yazısında “ABD’nin çıkarlarına hizmet eden iki isim: Gülen ve Ören” diyen Aytunç Erkin şunları kaydetti:

“Neden Mücahit Ören ve ABD vatandaşlık yeminiyle girdim yazıya? Anlatayım… Dosya No: SCR-07-035-53075. 1999’da ABD’ye kaçan FETÖ elebaşı Fetullah Gülen, 21 Kasım 2006’da ABD Vatandaşlık ve Göçmenlik Servisi’ne Yeşil Kart İçin başvurdu. Aralarında CIA eski yöneticilerinin de olduğu isimler Gülen’e kefil oldu. Pensilvanya’da yaşayan Gülen muradına 21 Mayıs 2008’de ulaştı ve Yeşil Kart aldı. Referans mektubunda CIA eski yetkilileri Graham Fulller, George Fidas, ABD’nin eski Ankara Büyükelçisi Morton Abramowitz gibi isimler ve dinci akademisyenler vardı. Çarpıcı nokta şuydu: Gülen’in avukatları, bütün yazışmalarda müvekkilinin oturma izni almasının ‘ABD’nin yararına olacağı’ tezini işlediğiydi. Hatırlatalım: Temmuz 2005’te, Emniyet Müdürlüğü’nden 3 polis müdürü, İstanbul’da ABD Başkonsolosluğu Hukuk Ateşesi ile buluşmuş ve FBI’ın Gülen için ‘temiz raporu’ vermesini istemişti. FBI bu isteği reddetmişti. Çarpıcı nokta şuydu: Gülen’in avukatları, bütün yazışmalarda müvekkilinin oturma izni almasının ‘ABD’nin yararına olacağı’ tezini işlediğiydi. Şimdi ‘ABD’nin yararına çalışacağını’ taahhüt eden Gülen’in nerede yaşadığını düşünün bir de ABD vatandaşı Mücahit Ören’i aklınıza getirin. İki cemaat lideri ki başka yok… İkisi de ABD’nin çıkarları için hareket ediyor.”

“ŞİMDİ ÜÇ İSMİ YAN YANA KOYUN: ABD DERİN DEVLETİ-GÜLEN-NURİ ELİBOL’UN HABERİ”

Türkiye gazetesinin 15 Temmuz darbe girişiminden sonra attığı manşete de değinen Aytunç Erkin yazısını şöyle sürdürdü:

“15 Temmuz hain FETÖ’cü darbe girişiminin ardından Türkiye bambaşka bir mecraya doğru yol almaya başladı. Birlik ruhu hakimdi, darbe girişiminin arkasında Amerika’nın olduğu iktidar yetkilileri tarafından da dillendirildi. Ancak ABD derin devletinin sesi ‘uzman’ Michael Rubin, ulusalcıların Türkiye’de darbe yapacağını sosyal medya hesabından duyurdu. Bununla da yetinmedi ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı hedef alan açıklamalar yaptı. Pensilvanya’da yaşayan FETÖ lideri Fetullah Gülen de 18 Temmuz 2016’da Mısır’da yayımlanan ‘El-Yevm 7’ gazetesine yaptığı açıklamada ‘15 Temmuz darbesini ulusalcı, laik bir kesimin yapmış olabileceğini’ iddia etti. Şimdi bu tartışmalar ve asılsız açıklamalar sürerken Türkiye gazetesi 26 Temmuz 2017’de Rubin ve Gülen’in tezlerini savunan 'Yeni darbeyi ulusalcılar yapabilir' manşetiyle çıktı. Gazete, ‘Eğer sistem zafiyeti giderilmez ve sivil asker ilişkisi Batı normlarına taşınmazsa bir buçuk iki yıl içinde ordudaki Ulusalcılar yeni bir darbeye kalkışabilir’ diye yazdı. Nuri Elibol imzasıyla yer alan haber şu şekildeydi: ‘Evet, yanlış okumadınız. Güvenlik bürokrasimizin aslında ‘ikinci bir darbe olur mu' sorusuna cevabı aslında bu satırlarda yer alıyor. Güvenlik bürokrasindeki kaynaklarımla yaptığımız değerlendirmelerde 15 Temmuz ve öncesinde olup bitenleri sorguladığımızda, büyük bir sistem zaafının olduğu gözleniyor. FETÖ'cüler TSK içinde yeni bir darbeye kalkışmasının imkân ve kabiliyeti ortadan kaldırıldığına göre ‘Türkiye'de gelecekte yeni bir darbe tehlikesi var mı' sorusuna kaynaklarım eminim beni şaşırttığı kadar siz değerli okuyucularımı da şaşırtacak şu cevabı verdiler: 'FETÖ'cülerin TSK içinde yapılanmalarını engelleyemeyen, darbe hazırlıklarını tespit edip tedbir alınmasını sağlayamayan bir sistem zafiyeti söz konusu. Eğer bu sistem zafiyeti giderilmezse ve sivil asker ilişkilerini Batı normlarına taşıyacak reformlar ve hukuki düzenlemeler yapılamazsa bir buçuk iki yıl içinde ordudaki Ulusalcılar yeni bir darbeye kalkışabilir.’ Şimdi üç ismi yan yana koyun: ABD derin devleti-Gülen-Nuri Elibol’un haberi.”

TSK’DA ÖĞRENCİLERİN ELİNDEKİ KİTAP

Eski Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’ün, TSK içindeki cemaatlerle ilgili söylediği sözlere de değinen Sözcü yazarı Erkin şu ifadeleri kullandı:

“Tarih 20 Ekim 2016… 15 Temmuz Darbe Girişimi’nin ardından Türkiye Büyük Millet Meclisi bünyesinde kurulan Darbeleri Araştırma Komisyonu, dini cemaatlerin devlette ama özellikle de Türk Silahlı Kuvvetleri’nde kökenleri ve gelişimiyle ilgili önemli tanıkları dinledi. 2002-2006 yılları arasında Genelkurmay Başkanlığı görevini üstlenen Hilmi Özkök’ün Çarşamba günü komisyondaki ifadeleri dini cemaatlerin Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) içinde daha 1950’li yıllardan itibaren bir ölçüde etkin olduklarına işaret ediyordu. 1954 yılında girdiği Bursa Işıklar Askeri Lisesi’nden 1957’de mezun olarak Ankara’ya Harp Okulu’na geçtiğini söyleyen Özkök şu bilgileri vermişti: ‘Biz taşradan gelen arkadaşlarımızla beraber yapılarımız itibarıyla inançlı kişileriz. Namaz kılan arkadaşlarımız vardı harp okulunda ve bize bir salon tahsis edilmişti orada namaza kılıyorduk. Kuleli Askeri Lisesi’nden gelen bir grup da vardı. Yaklaşmıyorlardı, diğer Işıklar’dan gelen veya sivillerden gelenlere. Tuhaf kitaplar okuyorlardı aralarında konuşuyorlardı. İlk defa Nurculukla böyle tanıştık. Ellerinde Seadet-i Ebediyye diye kitap vardı. Bize de bunları okumamızı öneriyorlardı. Orada Kuleli Askeri Lisesi’ndeki bir öğretmen tarafından bu öğrencilerin bu şekilde etkilendiğini öğrenmiş olduk.’

Özkök’ün sözünü ettiği Seadet-i Ebediyye kitabının yazarı Hüseyin Hilmi Işık özellikle Turgut Özal’ın başbakanlığı döneminde etkili olduğu bilinen Işıkçılar Cemaati’nin kurucu lideri. 27 Mayıs’ın ardından kıdemli albay olarak emekliye sevk edilen Hüseyin Hilmi Işık Hilmi Özkök’ün bahsettiği dönemde, 1951-1959 yılları arasında Kuleli Askeri Lisesi’nde kimya öğretmenliği görevinde bulunmuştu. Mücahit Ören’in babası Enver Ören, Hilmi Özkök ve Kara Kuvvetleri eski Komutanı Aytaç Yalman’ın Kuleli Askeri Lisesi’nde Hüseyin Hilmi Işık’ın öğrencileri olduğu sıkça yazılmıştı.”

“TSK’YA İLK KUMPAS KURULDU”

“Gülen ‘ulusalcı dalgayı aşacağız’ dedi aynı Türkiye Gazetesi gibi” diyen Aytunç Erkin şunları kaydetti:

“Zincirin halkalarını tamamlayalım. 18 Ekim 2005’te FETÖ elebaşı Fetullah Gülen Aktüel’e bir röportaj vermişti. Gülen şöyle konuşmuştu: ‘Şimdi önümüzde daha geniş, kapsamlı ve kompleks bir süreç var. Dolayısıyla direnç noktaları daha sancı oluşturabilir. AB sürecinde son günlerde yaşanan tartışmalara bakın. Ölseler bir araya gelemeyecek kimseler ulusal cephe adı altında suni bir kitlesel dalga oluşturmaya çalışıyor. Her açıdan manipülatif bir organizasyon. Bunlar aşılacaktır.’ Bu açıklamadan tam 22 gün sonra 9 Kasım 2005’te TSK’ya ilk kumpas kuruldu ve Şemdinli’de patlayan bombayla 2006’da Genelkurmay Başkanı olacak Kara Kuvvetleri Komutanı Yaşar Büyükanıt FETÖ’nün hedefi oldu. Ne kadar benziyor değil mi Nuri Elibol imzalı manşet haberle Gülen’in açıklamaları.”