Abdi İpekçi ölümünün 35. yılında törenle anıldı!
Gazeteci Abdi İpekçi'nin 35. ölüm yıl dönümü nedeniyle mezarı başında anma töreni düzenlendi.
1 Şubat 1979'da arabasında uğradığı silahlı saldırı sonucu hayatını kaybeden 'Milliyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni' Abdi İpekçi, Zincirlikuyu Mezarlığı'ndaki kabri başında anıldı. Anma törenine, İpekçi'nin eşi Sibel İpekçi, kızı Nükhet İpekçi İzet'in yanı sıra Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) Başkanı Turgay Olcayto, Milliyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Fikret Bila, CHP İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı ve Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül ve İpekçi'nin meslektaşları katıldı.
Okunan duanın ardından konuşan İpekçi'nin kızı Nükhet İpekçi İzet, "Çok esaslı bir infazlar ülkesi olduk. İster canlarımız bir anda böyle alınmış olsun, ister diri diriyken hakkımızda operasyonlar yürütülmüş olsun, her birimizin elbet bir celladı var. Ama asıl o cellatları görevlendiren, yönlendirenler, destekçileri, alkışçıları, koruyan ve kollayanları, örgütleri var. Hangimizin celladı diğerimizin mağduru, hangimizin mağduru diğerimizin düşmanı ya da kahramanı, kim kimin mağduru, kim kimin celladı? Bütün bunlar bazen birbirine karışıyor. Her birimiz, bir diğerimizin ötekisi haline getiriliyoruz. Öte yandan mağduriyetler bakımından hepimiz, birbiriyle iç içe geçmiş mükemmel bir düğümüz. Çözülmemiş cinayetlerimiz, katliamlarımızla 77 yıl, 66 yıl, 42 yıl, 35, 34, 21, 7 yıldır birlikteyiz. Daha önce memleketin ötesinin ötesinde gibi duran Uludere artık Roboski adıyla hep yanıbaşımızda. Geriye doğru şöyle bir baktığımızda; bedeninde hiç zehir bulunmasa bile üstüne doğrultulan namlu hep aklımızda kalacak bir Başbakanımız, boynu idam ilmekli başka bir Başbakanımızla, mekanları ve zamanları aşarak yan yana gelirken, diğer bir Başbakan, dehşet içinde kontrgerillayı ağzında geveliyor. Devletin için kurşun atmayı, kurşun yemeyi dillendiren bir başka Başbakan ise, rahat rahat gülümseyebiliyor. Böyle bir infazla ülkesinde yılın bir gününde tek bir kişi hakkında, babam hakkında söz etmeyi anlamlı bulmuyorum. Uğradığımız haksızlık ve adaletsizlik bakımından hepimiz eşitiz. Dosyaların ortadan kaldırılmasına, o katledilen canların yok hükmünde sayılmasına karşı toplu suç duyurularında bulunamadık. Devlet adına işlenen cinayetleri karanlıkta bırakanların yargılanmasını hep bir ağızdan isteyebilirdik. Vicdan sahibi tanıklara ve itirafçılara daha fazla güvencelere verilmesini talep edebilirdik. Şu günlerde görevden alınan savcılar için gösterilen duyarlılık, mesela itirafçı Ayhan Çarkın ve infaz timindeki arkadaşlarının tutuklanmasından sonra o dosyaya bakan savcının görevden alındığı gün de gösterilebilirdi. 16 Nisan'da ilk duruşması görülecek olan avukat Yusuf Ekinci cinayetiyle ilgili dava bu bakımdan geçmişimizle yüzleşebileceğimiz, önemli bir fırsat olacak. Kutsal devleti korumayı, hukuk devletine tercih edenlerin gün yüzüne çıkartılabileceği çetin bir sınav olacak. Bu sınava hep birlikte katılmamız, Tarık Ziya Ekinci'nin de deyişiyle 'Hem devletin gerçek anlamda temize çıkmasını, hem de ülkemizde demokratik hukuk devletine giden yolun açılmasını sağlayabilir'" diye konuştu.
GENÇ MESLEKTAŞLAR, ABDİ İPEKÇİ'NİN AÇTIĞI YOLDAN YÜRÜMELİ
Fikret Bila da, "Abdi İpekçi, sadece Milliyet Gazetesi için değil, Türk basını için abide bir isimdir. Onun yarattığı, kurduğu Milliyet ekolünden ve okulundan yetişmiş bizler, onun açtığı yolda, yerleştirdiği ilkelerle mesleğimizi icra etmeye çalışıyoruz. Büyük zorluklarla karşılaştığımız dönemler de dahil olmak üzere, Abdi İpekçi'nin Milliyet'te vücuda getirdiği evrensel gazetecilik ilkelerinden ödün vermeden yürümek için gayret sarfediyoruz. Bugün çok daha iyi anlıyoruz ki, Abdi İpekçi ve onun kuşağının Türk basınına yerleştirdiği ve Türk basınını evrensel niteliklere yükselttiği gazetecilik anlayışına çok daha fazla ihtiyacımız var. Bugünlerde yine çok iyi hissediyoruz ki Abdi İpekçi gibi, Uğur Mumcu gibi, Çetin Emeç gibi meslek büyüklerimizin bizler için açtığı yol, gösterdiği ilkeler, ışık çok daha önemli ve anlamlı. Genç meslektaşlarıma da Abdi İpekçi'nin açtığı yoldan yürümelerini önererek, O'nu büyük bir özlem, rahmet ve saygıyla anıyorum" dedi.
35 SENE GEÇMİŞ OLMASINA RAĞMEN HALA AÇIĞA ÇIKMIŞ DEĞİL
Mustafa Sarıgül ise, "Abdi İpekçi acaba niye öldürüldü, o günün şartlarında deliller niye karartıldı ve Abdi İpekçi'yi öldürenlerin arkasındaki güç kimdi? 35 sene geçmiş olmasına rağmen hala bunlar ne yazık ki, açığa çıkmış değil. Demokratik, özgürlüklerin tam olduğu bir ülkede deliller hiçbir zaman karartılmamalı ve her şeyin açığa çıkması lazım" şeklinde konuştu.
Okunan duanın ardından konuşan İpekçi'nin kızı Nükhet İpekçi İzet, "Çok esaslı bir infazlar ülkesi olduk. İster canlarımız bir anda böyle alınmış olsun, ister diri diriyken hakkımızda operasyonlar yürütülmüş olsun, her birimizin elbet bir celladı var. Ama asıl o cellatları görevlendiren, yönlendirenler, destekçileri, alkışçıları, koruyan ve kollayanları, örgütleri var. Hangimizin celladı diğerimizin mağduru, hangimizin mağduru diğerimizin düşmanı ya da kahramanı, kim kimin mağduru, kim kimin celladı? Bütün bunlar bazen birbirine karışıyor. Her birimiz, bir diğerimizin ötekisi haline getiriliyoruz. Öte yandan mağduriyetler bakımından hepimiz, birbiriyle iç içe geçmiş mükemmel bir düğümüz. Çözülmemiş cinayetlerimiz, katliamlarımızla 77 yıl, 66 yıl, 42 yıl, 35, 34, 21, 7 yıldır birlikteyiz. Daha önce memleketin ötesinin ötesinde gibi duran Uludere artık Roboski adıyla hep yanıbaşımızda. Geriye doğru şöyle bir baktığımızda; bedeninde hiç zehir bulunmasa bile üstüne doğrultulan namlu hep aklımızda kalacak bir Başbakanımız, boynu idam ilmekli başka bir Başbakanımızla, mekanları ve zamanları aşarak yan yana gelirken, diğer bir Başbakan, dehşet içinde kontrgerillayı ağzında geveliyor. Devletin için kurşun atmayı, kurşun yemeyi dillendiren bir başka Başbakan ise, rahat rahat gülümseyebiliyor. Böyle bir infazla ülkesinde yılın bir gününde tek bir kişi hakkında, babam hakkında söz etmeyi anlamlı bulmuyorum. Uğradığımız haksızlık ve adaletsizlik bakımından hepimiz eşitiz. Dosyaların ortadan kaldırılmasına, o katledilen canların yok hükmünde sayılmasına karşı toplu suç duyurularında bulunamadık. Devlet adına işlenen cinayetleri karanlıkta bırakanların yargılanmasını hep bir ağızdan isteyebilirdik. Vicdan sahibi tanıklara ve itirafçılara daha fazla güvencelere verilmesini talep edebilirdik. Şu günlerde görevden alınan savcılar için gösterilen duyarlılık, mesela itirafçı Ayhan Çarkın ve infaz timindeki arkadaşlarının tutuklanmasından sonra o dosyaya bakan savcının görevden alındığı gün de gösterilebilirdi. 16 Nisan'da ilk duruşması görülecek olan avukat Yusuf Ekinci cinayetiyle ilgili dava bu bakımdan geçmişimizle yüzleşebileceğimiz, önemli bir fırsat olacak. Kutsal devleti korumayı, hukuk devletine tercih edenlerin gün yüzüne çıkartılabileceği çetin bir sınav olacak. Bu sınava hep birlikte katılmamız, Tarık Ziya Ekinci'nin de deyişiyle 'Hem devletin gerçek anlamda temize çıkmasını, hem de ülkemizde demokratik hukuk devletine giden yolun açılmasını sağlayabilir'" diye konuştu.
GENÇ MESLEKTAŞLAR, ABDİ İPEKÇİ'NİN AÇTIĞI YOLDAN YÜRÜMELİ
Fikret Bila da, "Abdi İpekçi, sadece Milliyet Gazetesi için değil, Türk basını için abide bir isimdir. Onun yarattığı, kurduğu Milliyet ekolünden ve okulundan yetişmiş bizler, onun açtığı yolda, yerleştirdiği ilkelerle mesleğimizi icra etmeye çalışıyoruz. Büyük zorluklarla karşılaştığımız dönemler de dahil olmak üzere, Abdi İpekçi'nin Milliyet'te vücuda getirdiği evrensel gazetecilik ilkelerinden ödün vermeden yürümek için gayret sarfediyoruz. Bugün çok daha iyi anlıyoruz ki, Abdi İpekçi ve onun kuşağının Türk basınına yerleştirdiği ve Türk basınını evrensel niteliklere yükselttiği gazetecilik anlayışına çok daha fazla ihtiyacımız var. Bugünlerde yine çok iyi hissediyoruz ki Abdi İpekçi gibi, Uğur Mumcu gibi, Çetin Emeç gibi meslek büyüklerimizin bizler için açtığı yol, gösterdiği ilkeler, ışık çok daha önemli ve anlamlı. Genç meslektaşlarıma da Abdi İpekçi'nin açtığı yoldan yürümelerini önererek, O'nu büyük bir özlem, rahmet ve saygıyla anıyorum" dedi.
35 SENE GEÇMİŞ OLMASINA RAĞMEN HALA AÇIĞA ÇIKMIŞ DEĞİL
Mustafa Sarıgül ise, "Abdi İpekçi acaba niye öldürüldü, o günün şartlarında deliller niye karartıldı ve Abdi İpekçi'yi öldürenlerin arkasındaki güç kimdi? 35 sene geçmiş olmasına rağmen hala bunlar ne yazık ki, açığa çıkmış değil. Demokratik, özgürlüklerin tam olduğu bir ülkede deliller hiçbir zaman karartılmamalı ve her şeyin açığa çıkması lazım" şeklinde konuştu.