“internet Münevveri”nin İki Tuşluk Dünyası!

ATİLLA AKAR atilla.akar@medyaradar.com
“İnternet devrimi” hiç şüphesiz önümüze yeni olanak ve fırsatlar sundu. Bu yönüyle çok olumluydu elbette. Halende öyle bir potansiyeli var. Ancak internet herkese “bilgiyle/fikirle/kültürle haşır neşir olma” kapılarını açar/kolaylaştırırken aynı zamanda bu süreci son derece basitleştirip, şematize etti. Öte yandan okuma yazma bilen biraz da mürekkep yalamış ama “yetersiz” geniş kitleleri “söz sahibi” hatta kendince “yazar” yaptı. (Kimileri buna “sanal demokratikleşme”, “entelektüel yataylaşma” diyorlar. Ancak taşıdığı sakıncaları göremiyorlar.) Aynı zamanda kimliksiz, müphem, çapsız ve yer yer sıkıntılı bir “entelektüelleşme” sürecinin önü açıldı.

Bu ise bir dizi “sorun”u beraberinde getirdi. Birikimi, çapı, kişiliği uymayan herkes kendisine “kolay” bir yer ve “kanal” buldu. (Hoş, her yer bunlarla kaynıyor!) “Fikir paylaşımı” adı altında her tür saçma sapan yaklaşım ve temelsiz iddia kendisine çabucak yer edindi. Bu birazda işin “doğası”nda vardı. Söz konusu durum aynı zamanda bilginin ve bilgili insanın sıradanlaşması tehlikesini de beraberinde getirdi. Klasik münevverin değer ve önemini silikleştirdi.

Özellikle iş kaliteli bir editoryal denetime tabi sitelerden çıkıp “kişiselleştiği” oranda bu risk daha da arttı. Şimdi herkesin “kendini ifade hakkı” hızla bir “saçmalama hakkı”na dönüşüyor. Bunda hiç şüphesiz facebook, twitter, friendfeed, myspace gibi “mecralar”ın ve muhtelif forumların artması belirleyici oldu. Az biraz mürekkep yalamış herkes kendi başına “internet münevveri” kesildi ve bir bilgi ile fikir kaosuna (“Kirliliği”ne demek daha doğru galiba!) doğru hızla yol alınmakta. Yüzeysel, kulaktan dolma, arka plansız her tür fikir, bilgi, saman alevi gibi parlayıp sönen “esintiler” büyük bir “ciddiyet” içinde sunulur oldu. Yaralı, sorunlu ve frensiz egoların taşkın hezeyanları “entelektüel bir format”la internet tüketim piyasasına arz edildi.

Hiç şüphesiz bu kolaycı “internet münevveri” klasik entelektüelin vasıflarına sahip değil. Bu anlamda onunla aşık atamaz. Daha yüz değil, bin fırın ekmek yemesi lâzım. Çünkü klasik entelektüeldeki birikim, soyutlama ve derinlik bunlarda mevcut değil. Ancak klasik entelektüelden daha iddialı, cüretkâr bir potansiyel taşıdıkları kesin. Bu dillerine de yansıyor. Uzmanı oldukları bir alan olmadığı gibi, (Her telden çalmaya bayılıyorlar!) işin literatürüne de sahip değiller. Çoğu kez bayağı bir dile yedirilmiş entelektüel soslu “klişeler” çok ön planda.

Peki bu “profil”in ana yönelimleri neler? Hangi davranışsal özelliklere sahipler? Hiç şüphesiz başka kriterlerde eklenebilir veya tartışılabilir olsa da benim gözlem alanıma göre “internet münevveri” şu temel “eğilimler”e sahip…

İNTERNET MÜNEVVERLİĞİNİN 10 BELİRTİSİ

1) İnternette bilgi/fikir edinimi ya da sunumu“sindirilmiş” veya paylaşımı bir süreç değildir. Çok zahmetsiz, tek tuşla kolay edinilen bir bilgidir. Dolayısıyla bir “bilgi disiplini” sürecinden söz edemeyiz. Burada koca prof’ların, yazarların, aydınların ancak on yıllar neticesi, gözlerini bozma, sinirlerini yıpratma pahasına binlerce kitap, makale, araştırma, vb okuyarak elde ettikleri konumlar bir çırpıda edinilir. Burada eski dervişlere özgü “Bilgiye/hakikata ulaşma çilesi” yoktur. Zahmetsiz olduğu için kolay tüketilir. Bilgi pişmemiş, hamdır. İnternet üzerinden “entelektüel” olma/gözükme gayreti bu yüzden her defasında mideye oturur. Kolay kazanılan bilgi zahmetsiz kazanılan para gibidir. Kolay harcanır!
2) Bilginin tuğla gibi örüldüğünün, kendi içinde “sıçrama noktaları” taşıdığının farkında değillerdir. Bunlarda bilgiye dair bir “damıtma” süreci işlemez. Bilginin kendine özgü bir “sabrı” olduğundan anlamazlar. İki, üç şık, parlak cümle kurmakla “bilgili” hele de “aydın” olmak arasında dağlar kadar fark vardır. İnternet ortamı bu sınırı kaldırmış ya da çok inceltmiştir.
3) Aynı şekilde internet üzerinden kolay kazanılmış bilgi/fikir kolay kazanılmış makam, titr gibidir. Çapınızın, kalıbınızın adamı olmadığınız her an sırıtır. Sakil kaçar. Hep bir yerlerden fire verir. Ya da bu tarz bir bilgilenme kalp para gibidir. Uzmanı veya dikkatli bir göz onu hemen fark eder.
4) İnternette dolaşan bilgiler “bilgi ahlakı”na sahip değildir. Her seviyeden adam girip, oraya bir şeyler yazabilir. Eğer o adam bu ahlakı kendi kendine edinmemişse “bilgiye saygı” kurallarını hiçe sayabilir. Her tür çarpıtma, yönlendirme veya doğrudan yanlış bilgi kendine yer bulabilir. Çoğu kez takma adlar, vb ile yapılan yazı ve sohbetlerde o bilginin/fikrin “sorumlusu” yoktur veya bulunamaz. Dolayısıyla hesap sorulamaz, deşifre edilemez.
5) Sanal alem aynı zamanda “elemesiz” bir alemdir. Herkes kafasına esen doğru/yanlış her bilgiyi yükleyebilir. İnternet bir anda “cahil”i “bilgili” bilgiliyi cahil kılar. Dolayısıyla burada dolaşan her bilgi hele de iddianın doğruluğu çok tartışmalıdır. Daha ziyade birbirinden kopyaladıkları içinde yanlış bilgiler/yorumlar/iddialar çok kolay yayılım alanı bulur. Kafalara sanki “doğru bilgi” gibi yer eder. Hiçbir “engelleyici” mekanizma yoktur. Sağlaması yapılamaz. Dolayısıyla interneti temel bilgilenme aracı gibi gören “internet münevveri” bu ayrıştırıcı donelerden yoksundur.
6) İnternet bilgiyi haplaştırarak, “spot” hale getirerek sunar. O bilgiyi destekleyici altyapıdan yoksundur. Bunlar son okudukları popüler (Çok satan) bir kitaptan alıntı yapmayı, birkaç özlü söz parçalamayı biraz da siyasallaşmışsa birkaç slogan patlatmayı entelektüellik zannederler.
7) Bunların internette “bilgi arama”da temel yönelimleri “teyit etme” amaçlıdır. Derinlikli bir kültürel altyapıları olmadığı için sürekli interneti bir “doğru mu biliyorum acaba” aracı olarak görürler. Bilgiyi “bulmaca çözme” veya “bilgi yarışması” düzeyinde algılarlar. Eskinin “Ansiklopedi karıştırıcıları” kadar bile bir bilgi kaygısı düzeyine sahip değillerdir. (Bu tipine ise “Google entelektüeli” demek gerekir galiba!) Buralardan edindikleri derme çatma birkaç kavram ve lafla tarih, bilim, felsefe, edebiyat, siyaset, vb gibi alanlarda bolca ahkam kesmeye bayılırlar.
8) Bu yönüyle “Manipülasyon”a çok açıktır. Onlara her şeyi biraz allayıp pullayıp satabilirsiniz. (Örneğin son “İllumainati geyiği” gibi. Hele biraz Marduk, biraz Maya takvimi filânda katarsanız tadından yenmez!) Her söylenene inanma eğilimi içindedirler.
9) İnternet münevveri bilgiye, fikre “dedikodu” muamelesi yapar. Bilgilenmek için değil, “haberdar” olmak, “geri kalmamak” için konulara dalar. Bu yüzden edindiği bilgiyi de analiz etme, bir üst soyutlama düzeyine çıkarma yetisinden yoksundur.
10) Herkesin bildiği şeyleri sanki yeni öğrenmiş gibi satar. “Geçen internette şöyle bir yazı gördüm.”, “Şöyle de bir yazar varmış”, “Bu konu da çok yaygınmış galiba.. ” Sonra başlar onlar üzerinden “geyik muhabbeti” daldan dala atlamalara üstelik iddialı şekilde. Dönüp “İnternet yayılmadan önce de ben onları biliyordum.” demek geçer içinizden lakin sakince vazgeçersiniz.

İnternet münevverinin bariz göstergelerinden birisi de kitaplarla arasının “pek iyi olmaması”dır. Sabırla ve derinlemesine kitap okumak onu bozar! Kolay sıkılır. İki tuşla sanal “alemlere dalmak” daha kolay gelir ona. “İhtiyacı olan her şeyi” orada bulur! Uzun süreli yoğunlaşmaların adamı olamadığı için raflarda ne bulursa dağarcığına atar. İnternet onun asıl entelektüel faaliyetinin “tamamlayıcı” ya da “yardımcı” unsuru değildir.

Bu bakımlardan internet münevverliği “Fast-Food” yiyecekler gibidir. Hem bilgiyi kendiniz pişirmez hem de “beyin obezi” olursunuz!..

NOT: Bu eğilimi istihbarat servislerinin, kitle kontrol merkezlerinin nasıl kullandığından, yönlendirdiğinden, son zamanların popüler kavramları olan “sivil ağ”, “sosyal medya”, “özgürleştirici internet”, vb gibi yönlerine ise hiç girmiyorum. O zaman iş daha da karışır. Kısmetse o da başka bir yazıya…

Atilla AKAR / 23.11.2011

atillaakar@gmail.com

Tüm yazılarını göster