7 Şubat MİT kumpası iddianamesi tamamlandı! Fidan’a kurulan kumpasın perde arkası…

FETÖ'nün MİT kumpasına yönelik başlatılan soruşturma tamamlandı. Hazırlanan iddianamede, FETÖ'nün amacının sadece MİT Başkanı Hakan Fidan'ı ifadeye çağırmak değil, MİT'i PKK ile ilişkili göstermeye çalışarak, seçilmiş hükümeti yıkmaya çalıştığı vurgulandı.

FETÖ’nün MİT kumpasına yönelik İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından iddianame hazırlandı.

Aralarında eski polis şefleri Ali Fuat Yılmazer, Erol Demirhan ve Yurt Atayün ile gazeteci Mustafa Gökkılıç’ın da olduğu 34 kişi hakkında yazılan iddianamenin bir numaralı şüphelisi de FETÖ elebaşı Fetullah Gülen.

İddianamede, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve o dönem Bakanlar Kurulu’nda yer alan isimler mağdur olarak yer aldı.

MİT Başkanı Hakan Fidan, Eski MİT Müsteşarı Emre Taner ve eski MİT Müsteşarı Yardımcısı Afet Güneş ile iki MİT personeli de mağdurlar arasında yer aldı. İddianamede tek müşteki ise o dönem MİT irtibat elemanı olan M.Ö oldu.

SUÇLAMA: “DARBE VE ASKERİ CASUSLUK”

İddianamede, şüphelilerin “Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme, silahlı terör örgütü kurma ve yönetme, devletin gizli kalması gereken bilgilerini siyasal veya askeri casusluk amacıyla temin etme, gizliliğin ihlali, nitelikli resmi belgede sahtecilik” suçlarından cezalandırılmaları talep edildi.

İddianamede, FETÖ’nün nihai hedefine ulaşmak için hükümet ile güç mücadelesine girdiği amacına ulaşmak için de kurgu ve kumpas soruşturma ve davalarla eylemler yaptığı ve bunların da “Ergenekon, Balyoz, Poyrazköy, İzmir Askeri Casusluk, Tahşiye, Selam Tevhid, MİT, MİT Tırları ve 17-25 Aralık gibi” soruşturmalar olduğu vurgulandı.

“EMNİYETİN TEMİZ DEDİĞİ EVLERDEN BÖCEK ÇIKTI”

Seçilmiş hükümeti yıkmaya yönelik ilk teşebbüsün ise MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın ifadeye çağrılması olduğu belirtilen iddianamede, 7 Şubat 2012’ye gelinen sürecin 2011 yılında başladığı ve o dönem Başbakan olan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın iki konutunda emniyetin “Temiz” raporu vermesine rağmen MİT tarafından yapılan aramada prizlerde “Böcek” diye tabir edilen dinleme cihazının bulunmasıyla başladığı vurgulandı.

Aynı dönemde İstanbul’da da KCK’ya yönelik bir operasyon yapıldığı ifade edilen iddianamede, burada da arama listesinde olmadığı halde bir ajansa baskın yapıldığı ve orada gözaltına alınanlardan birinin MİT irtibat elemanı olduğu belirtildi.

İddianamede, bu süreçte MİT’in devreye girerek, “Konu deşifre olursa pek çok MİT elemanının hayatı tehlikeye girer” diyerek daha sonra MİT krizi olarak bilinen soruşturmada görev alacak savcılardan Bilal Bayraktar ve Sadrettin Sarıkaya’yı uyardığı ve karşılığında “Canınız bize emanet” güvencesi alındığının bilgisine yer verildi. İddianamede, bu sözü veren savcıların hemen sonra MİT görevlileri hakkında teknik takip kararı aldırdıkları da anlatıldı.

“MİT ELEMANININ ÇİZDİĞİ KCK ŞEMASI FETÖ’NÜN ELİNE GEÇTİ”

FETÖ üyelerinin, gözaltına alınan MİT irtibat elemanı M.Ö’nün verdiği ifadelere eklemeler yaparak MİT ile PKK’yı ilişkili göstermeye çalıştığı vurgulanan iddianamede, “MİT haber elemanı olduğu anlaşılan M.Ö isimli şahısın ifadesinde, anlatmadığı hususlar oldu bittiye getirilerek ifadesine eklendi” denildi.

Bu ifadelerin MİT ve PKK’yı ilişkili göstermek için kullanıldığı ifade edilen iddianamede, iki yıl boyunca büyük emek verilerek oluşturulan KCK yapılanmasına yönelik çalışmayı FETÖ’nün öğrendiği, gözaltına alınan M.Ö’nün çizdiği KCK şemasının da FETÖ’nün eline geçtiği belirtildi.

İDDİANAMEDE “BAŞKAN ERDOĞAN” VURGUSU

İddianamede 7 Şubat günü yaşananlara da şöyle yer verildi:

*7 Şubat 2012’de saat 17:00’da MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ı ve 4 MİT görevlisini telefonla arayarak görevli savcının, ‘İfade vermek üzere makamıma bekliyorum’ dediği, üstelik bu durumun tam başbakanın ameliyat saatine denk getirildiği, başbakanın ameliyata geç girmesiyle bütün kumpasın bozulduğu, Hakan Fidan’ın gözaltına alınması için uğraşıldığı, gözaltına alınmasıyla birlikte, emri başbakandan aldığı algısıyla o zamanki Başbakan olan halen Cumhurbaşkanı olan Başkan Recep Tayyip Erdoğan’ın ve hükümetin istifaya zorlanması ve hatta devrilmesinin planlandığı, bu kurgu ve kumpas soruşturmanın aslında FETÖ’nün, seçilmiş hükümeti yıkmaya yönelen ilk teşebbüs girişimi olduğu anlaşılmıştır.

“ERCAN GÜN OPERASYONUN TALİMATINI GÜLEN VERDİ” DEDİ

O dönem İstanbul Güvenlik Şube Müdürü olan Yunus Dolar’ın da ifadesi iddianamede yer aldı.

Dolar, MİT krizinin yaşandığı sırada daha önceden Zaman Gazetesinde çalışan gazeteci arkadaşı Ercan Gün’ün kendisine “MİT Müsteşarının ifadeye çağrılması olayının Amerika’da Fetullah Gülen’in de dahil olduğu 12 kişilik bir istişare heyetinden geçtikten sonra, Fethullah Gülen’in talimatı ile bizzat gerçekleştiğini” söylediğini iddia etti.

Aynı dönemde FETÖ’nün sözde Marmara Bölgesi Emniyet imamı olan ‘Arif’ Kod adlı kişi ile görüştüğünü söyleyen Yunus Dolar, Ercan Gün’ün anlattığı olayı bu kişinin de doğruladığını aktardı.

“POLİS MİT İRTİBAT ELEMANI OLDUĞUMU BİLİYORDU”

İddianamede ayrıca MİT irtibat elemanı olduğu bilinmesine rağmen MİT ile PKK/KCK’yı ilişkili göstermek için gözaltına alınan M.Ö’nün ifadelerine de yer verildi.

M.Ö, ifadesinde emniyetteki sorgusunda kumpas kurulduğunu hissettiğini belirterek yaşadığı süreci şöyle özetledi:

*2005 yılında MİT’ten gelen teklif üzerine irtibat görevlisi olarak çalışmaya başladım. Çözüm süreci ismi verilen görüşme sürecinin başlatıldığını, bu süreçte MİT’in sürecin sağlıklı bir şekilde ilerleyebilmesi için bu konuda örgüt adına etkin rol alan kişilerin davranışlarını takip ederek sürecin sağlıklı bir şekilde ilerleyebilmesi adına gerekli istihbar tüm faaliyetleri yaptım.

*20 Aralık 2011 günü İstanbul TEM Şube Müdürlüğü ekibi Taksim’deki evime geldi. Evdeki doküman ve belgelerine el koydular. Geldiklerinde benim gerçekte PKK ile irtibatlı olmadığımı, aksine MİT adına çalışmalar yürüttüğümü biliyorlardı. Bu nedenle de arama ve gözaltına alma işlemlerinde farklı tarzda davrandılar.

AVUKATI ÇÖZMEK İÇİN İSTİHBARATÇI TAKTİĞİ UYGULAMIŞ

Gözaltına alınan kişilerden sadece kendisinin MİT görevlisi olduğunu söyleyen M.Ö., Emniyete gider gitmez farklı bir nezarete konulduğunu ve “Seni bekliyorduk” şeklinde konuşulduğunu ifade etti.

Emniyette sorguya görevli Serdar Bayraktutan’ın girdiğini belirten M.Ö., MİT’ten kendisine söylenen bir kural ve ilke olduğunu onunda Cumhuriyet Savcısı dışında kimseye ifade vermemesi olduğunu aktardı. Bu nedenle Emniyette ifade vermek istemediğini ancak avukat vasıtasıyla kendinin ifade vermesi için ikna edilmeye çalışıldığını, hatta MİT görevlileri ile görüşülerek ifade verebileceği yönünde kendisine bilgi getirildiğini söyleyen M.Ö., bu süreçte de bundan emin olmak için çeşitli yöntemler uyguladığını aktardı.

İddianamede M.Ö’nün bu yöntemi nasıl uyguladığı da ayrıntılı şekilde yer verildi:

*Sorguda bana arkadaşlarımla kurmuş olduğum ajansın ne olduğu soruldu. Fotoğraf ve haber ajansı olduğunu söyledim.

*Bana, ‘Bu ajansı bize anlat en önemli şey bu ajans’ dediler. Ben de ifade vermeyeceğimi söyledim. Bir kaç saat geçtikten sonra Avukat Polat Küçük, Cumhuriyet Savcısı ile görüştüğünü söyledi. Hatta sonra ben de görüştüm. Burada bu durumu anlatmazsam tutuklanacağım söylenerek ikna edilmeye çalışıldım. Ben de Polat Küçük’e ‘Git dışarı ajanstan iki arkadaşımı bul onlar ne diyorsa bana aynen getir. Ona göre savunma yapacağım’ dedim.

*Polat Küçük yanımdan ayrıldı. Bir süre sonra tekrar yanıma geldi. Arkadaşlarla görüştüğünü söyledi. Ben de tarif etmesini istedim. Tarifinden arkadaşlarım ile görüştüğüne emin oldum. Ne dediklerini sorduğumda avukat bana ‘Anlatsın merak etmesin hiçbir şeyi

Polat Küçük’ün doğru söylediğini kendisine yalan söyleme riskini göze alamayacağını düşündüğünü, bunun üzerine ajansını ve faaliyetlerini detaylıca anlattığını aktaran M.Ö., ifade sürecinin saatlerce sürdüğünü dinlenmek istediğinde 10 dakika bile ara verilmediğini 48 sayfa ifade verdiğini belirtti.

İfadenin sohbet havasında yapılmaya çalışıldığını ve söylemediği sözlerin de daha sonra ifadesine eklendiğini gördüğünü anlatan M.Ö., “Sohbet havasında konuşulmaya zorlandım. Bu konuşmaların çoğunda da Serdar Bayraktutan’ın not almakta olduğunu, daha sonra alınan bu notların ifadeye eklendiğini bilahare fark ettim” dedi.

SAVCI BİLAL BAYRAKTAR’DAN MİT ELEMANINA: DEVLET BİZİZ

Emniyet sorgusundan sonra savcılığa götürüldüğünü anlatan M.Ö, burada da Savcı Bilal Bayraktar ile girdiği diyaloğu anlattı.

Savcının ısrarla avukatı olmadan ifadeye başlamaya çalıştığını anlatan MİT elemanı M.Ö., buna karşı çıktığını savcı Bilal Bayraktar’ın da bunun üzerine kendisine “Siz kendinizi devlet sanıyorsunuz devlet biziz bir sürü dolap çeviriyorsunuz. Siz de aynen Ayhan Çarkın gibi 15 yıl sonra çıkıp yer gösterimi yapacaksınız” dediğini söyledi.

KARAYILAN İLE OLAN FOTOĞRAFI İÇİN EKSİ 10 PUAN VERMİŞ

İfade sırasında diğer savcı Sadrettin Sarıkaya’nın dosyadan Murat Karayılan ile çekilmiş gülümser tarzdaki halini yansıtan fotoğrafını çıkararak “Burada gülümsüyorsun eksi 10 puan” dediğini anlatan M.Ö., kendisinin de savcıya yanıt olarak “Vatanseverlik puanlama sistemi ile gidiyorsa sarhoş olup kırmızı ışıkta duranları benden daha vatansever sayabilirsiniz” karşılığını verdiğini aktardı.

Serbest kaldıktan sonra eşyalarını almak için Emniyete gittiğinde oradaki polislerden gazeteci Mustafa Gökkılıç’ın kendisine ulaşmaya çalıştığını öğrendiğini ve ardından Gökkılıç’ı aradığını ifade eden M.Ö., “Mustafa Gökkılıç bana ‘Senin savcılık ve emniyet ifadelerin bende var. haber yapıyorum” dedi. Ben de kendisine ‘Yaptığın şey sorumluluğu kaldırılamayacak bir şeydir, yapma bunu” dedim. O da “Hayır yapıyoruz manşete koyduk bile” diye yanıt verdi.

İFADEMİ İLK TÜRKİYE GAZETESİ YAYIMLADI

Kendisinin oradaki komiser Ayhan’ın odasına girerek “Savcı Bilal Bayraktar’ı ara ifadeler basına sızmış” dediğini ardından da savcı ile görüşerek durumu anlattığını söyleyen M.Ö., savcının da kendisine “Yok öyle bir şey olamaz gerekirse o gazeteciyi içeri attırırım yapılacak olan suçtur” dediğini aktardığını belirtti.

Daha sonra MİT’i aradığını ve bu sayede o gün için yayının durdurulduğunu ifade eden M.Ö., daha sonraki süreçte de Mustafa Gökkılıç’ın ifadeleri başka medya kuruluşlarına vererek yayınlatmaya çalıştığını söyledi.

7 Şubat olayı olarak bilinen MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın ifadeye çağırılma olayından sonra Mustafa Gökılıç’ın haber yapmak istediği ifadelerin 6 Mart 2012’de Türkiye Gazetesinde yayımlandığını ve bu haberde adının yer almadığını ama haberin PKK cephesinde doğrudan kendisini deşifre ederek işaret etmekte olduğunu, ardından 11 Mart 2012 tarihinde Sabah Gazetesi’nde de haber yapıldığını, ancak kendilerinin Türkiye Gazetesi’ndeki haberden sonra tüm faaliyetlerini durdurup ajansı kapattıklarını, artık deşifre olmanın vermiş olduğu tedirginlikle gizlenmeye çalıştığını söyleyen M.Ö., 28 Mart 2012’de de Taraf Gazetesi’nde ifade tutanakları üzerinden isminin tamamı yazılıp web sitesinde de fotoğraflarının yayımlanarak haber yapıldığını, bu suretle de MİT adına yürütmüş olduğu faaliyetlerin ve sırların deşifre edildiğini ifade etti.

OSLO GÖRÜŞMELERİNİN YER ALDIĞI DİSKLERİ KİM ALDI?

İddianamede, kamuoyunda “OSLO Görüşmeleri” olarak bilinen olayla ilgili de ayrıntılı bilgilere yer verildi.

Soruşturma kapsamında görüşmelerin yer aldığı iddia edilen iki hard diskin 1 Mart 2011 tarihinde, Diyarbakır’dan adını Zekeriya Gözütek olarak beyan eden kişi tarafından nakit parayla satın alındığının belirlendi.

Yapılan araştırma sonucunda Zekeriya Gözütek isminde bir kişiye rastlanmadığı aktarılan iddianamede, dosyaya disklerinin satın alındığı mağazadan alışverişe ilişkin faturanın bir kopyasının da girdiği vurgulandı.

İddianamede şöyle denildi:

*3 Eylül 2011’de internete yüklenen ve kamuoyunda “Oslo Görüşmeleri” olarak bilinen ses kaydının delil disklerinde bulunmadığı, ancak “Delil 2” diskinde bulunan ses kayıtlarının parça parça birleştirilmesinden bu video/ses kaydının oluşturulduğu, bu nedenle de soruşturmaya temel teşkil eden hard disklerin bir şekilde ele geçirildikleri yere yerleştirildikleri, sonrasında da burada yapılan arama sonucunda ele geçirildikleri izlenimi verildiği değerlendirilmiştir.